15 Temmuz 2020 00:39

Polis şiddeti

Hakkari kent merkezinde, ara sokaklarda polis ablukası

Fotoğraf: MA

Paylaş

Amerika Birleşik Devletleri’nin Minneapolis kentinde George Floyd’un polis tarafından öldürülmesini izleyen günlerde binlerce kişi polis şiddetini ve ırkçılığı protesto etmek için sokakları ve meydanları doldurdu. Protestolar ABD’nin birçok kentine, oradan da başka ülkelere yayıldı. Bu olay bir kez daha ülkenin en önemli meselelerinden biri olan polis ırkçılığını gündeme taşıdı. Ancak polis ırkçılığı tartışması ABD ve siyahilerle sınırlı değil, kaldı ki, ABD’de de siyahilerle sınırlı değil, Meksikalılar başta olmak üzere bazı Latin göçmen gruplarını da kapsıyor. Polis şiddeti ve polis ırkçılığı Avrupa’da da önemli bir toplumsal mesele ve daha çok göçmenlerle ilişkili olarak gündeme geliyor. Avrupa ülkelerinde siyahiler kadar göçmenler, özellikle de Mağripliler polisin ayrımcı politikalarının hedefinde yer alıyor. Örneğin Paris’te 1986 yılında, öğrenci eylemleri sırasında polis tarafından öldürülen 22 yaşındaki Malik Oussekine Cezayir’den Fransa’ya göç eden bir maden işçisinin oğluydu. 2005 yılının kasım ayında Paris’in banliyölerinde ortaya çıkan isyanların başlama nedeni, Zyed Benna (17 yaşında, Tunuslu, 6 çocuklu bir ailenin en küçük oğlu, baba belediyede temizlik işçisi) et Bouna Traoré (15 yaşında, Moritanyalı, 11 çocuklu bir ailenin çocuğu, baba belediyede temizlik işçisi) adlı iki gencin polis kontrolünden kaçarken trafoya sığınması ve elektrik akımına kapılarak ölmesiydi. Aynı olayda, 17 yaşındaki Muhittin Altun da (Kürt, baba işsiz) yaralanmıştı. Olay, polis kontrollerinin rutin hale geldiği ve göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgede meydana geldi.

Fransa’da özellikle Mağriplilerin polis şiddetinin ve ırkçılığının temel hedefi haline gelmesinde tarih boyunca yerleşik hale gelen kurum kültürünün etkisi yadsınamaz. Özellikle de Fransız metropollerinde Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN, Cezayir) örgütüne karşı yürütülen mücadelede polisin ön saflarda yer almasının söz konusu kurum kültürünün ortaya çıkmasında önemli bir payı var.

Hem ABD hem Fransa örneklerinin açıkça gösterdiği üzere, ırksal ve etnik farklılıkların sınıfsal farklılıklarla iç içe geçtiği toplumsal profil özelliklerine sahip kesimler polis şiddetinin daha fazla hedefinde yer alıyor. Bu toplumsal kesimler ile polislerin toplumsal profillerinin birbirinden çok farklı olduğunu da hatırlatalım. Siyah George Floyd beyaz bir polis tarafından öldürüldü. Fransa’da ölüme sebebiyet veren polisler Mağripli değildi.

Bu ülke örnekleri, her türlü ayrımcılığın yanında polis ırkçılığına da maruz kalan toplumsal kesimlere ve ‘varoşların’ zaptiyesine ayna tutuyor. Zeynep Gönen’in bu konudaki çok kıymetli çalışmalarında da vurguladığı üzere “varoş’ politik ötekiyle asosyal suçluyu barındıran bölge” olarak kurgulanıyor[1] ve bu bölgelerde yaşayanlarla polis arasında düşman hukuku işliyor. Kimlik kontrolleri, üst aramaları, kötü muamele, yıldırı ve korkutma, damgalama bu bölgelerin ve söz konusu hukukun rutini, olağan sahneleri.

Farklı etnik grupların bir arada yaşadığı ya da yoğun göç alan ülkelerde polisin göçmenlere ve etnik azınlıklara karşı ırkçı ve ayrımcı davranışlar sergilediğini yapılan bilimsel araştırmalar da ortaya koyuyor. Yine bu araştırmalar polisin, toplumda yerleşik olan ayrımcılığı ve ırkçılığı sadece yeniden üretmekle kalmadığını, aynı zamanda bu ayrımcılık ve ırkçılığın kodlarını tanımladığını ve çerçevesini yeniden ve sürekli çizdiğini de ortaya koyuyor. Bu tür yerleşim yerlerini polis suçun üretildiği yerler olarak görüyor ve suçlulaştırıyor. Yoksulların ve belirli etnik kimliklerin yaşadığı bir mahallede yaşıyorsanız, artık siz de potansiyel suçlu oluyorsunuz ve damgalanıyorsunuz. Diğer yandan, polisin bu mahallelerdeki kesintisiz ve kitlesel varlığı yaşamın olağanlaşmasına müsaade etmediği gibi, olağanüstü durum hissini ve görüntüsünü de sürekli hale getiriyor.

Kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi, Türkiye’de polis ırkçılığı ve ayrımcı politikaları üzerine herhangi bir bilimsel araştırma yapmak çok zor. Yapmaya kalktığınızda da bedeli çok ağır. İşinizi de aşınızı da kaybedebiliyorsunuz.

[1] Zeynep Gönen, “Varoşların zabtiyesi ya da kent yoksullarının neoliberal denetimi”, Toplumbilim, Kent ve Suç Özel Sayısı, Aralık 2008, 23: 93-101.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...