08 Temmuz 2020 00:50

Yollar, yolculuklar…

yol

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

“O bir avare, göçmen, mülteci, sürgün, aylak; bir seyyah.
Zaman zaman bir yere yerleşmek istese de merak, keder
ve itaatsizlik buna engel olur.”
Deborah Levy, Swallowing Geography

(Coğrafyayı Yutmak)

Bugün bir yolculuğa çıktım. Sonu nereye varır, uzar mı kısalır mı hiç bilmeden ve düşünmeden. Temennim uzun bir yolculuk olması. Bu yolda yalnız olmak değil niyetim; kim bilir belki sizi de alır sürüklerim oradan oraya. Birlikte güzel yollara düşeriz. Kimi zaman flanör ve flanöz[1] olur, amaçsızca, sadece keşfetmek için dolaşırız, kimi zaman da amacımız baki olur. Bazen ülkeden ülkeye bazen de ülke içinde, bazen somut gerçeklikte, bazen geleceğe dair düşlerde yolculuğa çıkarız. Yolumuz kimi zaman engebeli ve kıvrımlı kimi zaman dümdüz olur. Kimi zaman da ana yoldan patikaya sapar, kimsenin görmediği, henüz keşfetmediği güzellikler karşısında buluruz kendimizi. Kim bilir?

Dönüp geriye bakınca gitmelerin ve yolculukların her anlamıyla hayatımın hep merkezinde olduğunu, beni tanımladığını gördüm. Gitmenin, yollara düşmenin, tanımanın, keşfetmenin büyüsünde yaşamışım hayatı. Üç yıl öncesine kadar daha ziyade gerçek anlamıyla yolculuklar hayatımın zenginliğiydi. “Ayşen Hoca yine nereye gidiyor?” sorusunu sık sık duyardım. Önce, KHK ile ihraç, sonra salgın derken yolum son yıllarda hep kapandı. Tesadüf bu ya, gazetedeki bu ilk yazım, Dokuz Eylül Üniversitesindeki on bir meslektaşımla birlikte, “Bu Suça Ortak Olmayacağız Bildirisine” attığımız imza nedeniyle 701 sayılı KHK ile ihraç edilişimizin ikinci yıl dönümüne denk geldi. Erken bir saatte “Bu da geçer” mesajları ile uyandığım sabahın seneidevriyesine. İhraçtan tam bir yıl önce, 28 Haziran 2017’de açığa alınmamızla birlikte pasaportlarımıza tahdit konmuş, yollar kapanmış, yolculuklar iptal olmuştu. Ben de tam o günlerde siyaset bilimi kongresine katılmak için Fransa’nın Montpellier kentine gidecektim. Gidemedim. Üç yıldır o yolların hiçbirine gidemedim. Ama o gün bir başka yolculuğa çıktım, henüz tamamlanmadı. Ne çok öğrendim ne çok tanıdım o yolda, tanımaya ve öğrenmeye de devam ediyorum üstelik. Bu yolculukta bazı yollar hep kapalı olsa da yeni birtakım yollar da açıktı. O yolların kimini sevdim, kimini de hiç sevmedim, kiminden gittim, kimindense ilerlemeyi hiç istemedim, kendim kapattım kapıları.

O günden itibaren fizikken gidemesem de ruhen gittim sık sık. Düşüncelerde, sanal alemde, haritalarda, müzikte, edebiyatta hep gittim. Gidemediğim kentleri tasvir eden kitaplar, yazılar çevirdim. Gittikçe bu ülkeyi daha fazla tanıdım ve anladım. Başka diyarları öğrendikçe zenginlikleri de sınırlılıkları da açmazları da daha iyi gördüm. Yol aldıkça gördüm, anladım, görüp anladıkça yol aldım.

Sonra bir gün pasaportuma yeniden kavuştum. Artık yeniden ve istediğim gibi yollara düşebilecektim. Bu sefer de aklıma gelmeyen başım(ız)a geldi. Salgın! İzolasyon, karantina derken önce uluslararası sınırlar kapandı, sonra kentler arası. Yanı başımızdaki Sakız Adası’na gidemiyorum derken, İzmir’e bile dönememe halinde buldum kendimi. İtiraf etmeliyim ki, tek tesellim kimsenin gidemiyor olmasıydı. Gidebilenler karşısında gidemiyor olma hali yeterince acıydı zira. Sanki herkes “KHK’lenmişti” ve bir “Gidememe krizi” yaşıyordu. Üstelik de sanki ilk defa kendi başlarına geliyormuş gibi… Sonra evden çıkabilmeyi bile arar olduk. Hayat öyle eve falan sığmadı. Ben de yolları, yolculukları hayal ettim, öyle üstesinden gelmeye çalıştım meselenin. Kendimi sürekli farklı coğrafyalarda hayal ettim. Bu benim salgınla ve de aslında hayatımı üç yıldır ele geçiren gidememe sorunuyla bireysel mücadele yöntemimdi.

Seyrüseferler gerçek hayatta bu kadar durmuşken, bir de baktım Evrensel bir yolculuğa çıkmışım. O nedenle buradaki köşemin adını da “Yolculuk” koydum.

Çoğu kez yolculuk eder yaşamımızı renklendiririz, ona anlam katarız. Tıpkı bir tuvale değen fırça misali. Her yolculukta aslında uzun -yoksa kısa mı?- bir yolculuk olan yaşamı resmederiz. Benim Evrensel yolculuğum da siyasetiyle, toplumsal yapısıyla, kültürüyle, insanıyla, doğasıyla yaşamı anlamak ve daha iyisini mümkün kılmak için çıkılan bir yolculuk... Bu bir birlikte düşünmeye ve karşı çıkmaya davet. Bu bir bireysel olandaki toplumsalı, görünenin ardındaki gerçeği, özelin ardındaki evrenseli keşfetmeye davet. Bu bir topluma ve siyasete farklı bakabilmeye davet…

Bu haftadan itibaren siyasal ve toplumsal analizlerle her hafta sizlerleyim.

[1] Fransızcada aylak aylak, amaçsızca dolaşan, gezinen erkeğe flanör, kadına da flanöz adı verilir. Bu vesileyle bir okuma önerisi yapmadan da geçmeyeyim. Lauren Elkin, Flanöz Şehirde Yürüyen Kadınlar. Paris, New York, Tokyo, Venedik ve Londra, Nebula, 2. baskı, çev. Doağcan Dilcun Doğan, İstanbul, 2018.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...