26 Haziran 2020 00:32

İslam ve Kapitalizm

İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'ne katılan liderler, ortada Erdoğan

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ülkede kriz derinleştikçe mızrak çuvala sığmıyor ve emir komuta ile hizaya sokulan ekonomik rakamlarla gerçekler arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. İktidarın ise borç peşinde koşup günü kurtarma dışında bir çözümü bulunmuyor. Bu koşullarda Erdoğan’ın çözümün “İslam ekonomisinde” olduğunu ilan eden sözleri gündemin ortasına düşüverdi. Bu sözler ister mevcut gidişatı değiştirememenin itirafı olarak, ister dinine bağlı yoksul kesimleri yatıştırmanın aracı olarak yorumlansın durum değişmiyor: gemi karaya oturdu.

İslam dini doğduğunda Arabistan toprakları ilkel bir ekonomi ve yaşam tarzına sahipti. Ne orada ne de Avrupa’da kapitalizmden eser yoktu. Dolayısıyla dinlerin kapitalizmin doğurduğu koşullara ilişkin bir kuralı da bulunmuyordu. Kapitalizm İslam’ın doğuşundan kabaca yaklaşık bin sene sonra İngiltere ve Avrupa’da bir sistem olarak boy vermeye başladı. Ancak Hıristiyanlığın dinsel ilkeleri ile kapitalist ekonominin gerçekleri ve ihtiyaçları birbiri ile uyuşmuyordu. Luther bir taraftan Calvin diğer taraftan dini reforma tabi tutma işine giriştiler. Bu köylü ayaklanmaları ile de koşullanan zorlu ve çatışmalı bir süreçti. Sonunda dinin tutumlu, sade yaşam öğütleyen, faizi vb. yasaklayan katı ilkeleri çöpe atıldı ve reformatörlerin “zenginleşin, kazanın” ilkeleri egemenliğini kurdu. Hıristiyanlık, yani egemen din kapitalizme uyum sağlamıştı.

İslam ekonomisi doğduğu topraklarda ticarete, tüccarlığa dayalı, belki hurma dışında istikrarlı tarımsal üretim yapmayan, savaş ganimetini meşru gören bir ekonomi olarak şekillendi. Savaşlar ve fetihlerle yeni topraklar kazanılmış, tarımsal üretim ve ticaret alanı genişlemiş, ancak kapitalist üretim biçimi Avrupa benzerine göre ya hiç gelişmemiş ya da çok az –nedenleri oldukça kapsamlı bir tartışmanın konusudur- gelişmişti. Ama 16.17. yüzyılda gelişmeye başlamış ve giderek egemen olmuş bir kapitalizm gerçeği vardı ve kapitalizm bir dünya sistemi olarak egemenliğini kurmuştu. Bu durumda İslam ne yapabilirdi?

Temel sorun şuydu: Bir tarafta dinin ilkeleri ve yasakları vardı, diğer tarafta ise kapitalizmin egemenliğindeki modern dünyanın gerçekleri. Aradaki çelişki nasıl giderilecekti? Dinde reform diyenlerin kellesinin gittiği bir sistemde dinsel ilkeleri değiştirmek olanaklı değildi. Bu durumda İslam ülkeleri ikinci yolu tuttu. Yani kapitalizmin işleyiş kuralları ve kapitalist ekonominin gerçekleri İslam’ın helal saydığı yöntemlerin rengiyle boyandı. Faiz, rant, sömürü yasaktı ama Sukuk, Icara, Müzaara, Musakat vb. sağolsundu. Vakıflarla da mülkiyet hapsedilmiş, gelirler sağlama bağlanmış, zenginleşme garanti altına alınmıştı vb. Bu iki yüzlülüğün egemenlik kurması demekti.

İşin özü, lafın kısası şu: İslami Ekonomi diye kapitalizmden ayrı bir ekonomi bulunmuyor ve hiç olmayacak. Kapitalist ekonominin işleyişini, bu işleyişinin somut sonuçlarını ve ürünlerinin adını değiştirip, bunlara İslami bir kılıf giydirerek yeni bir ekonomi yaratılamıyor. Bugün İslam’ın doğduğu topraklar kralların, şeyhlerin yönetiminde ve bunlar toprak altının zenginliklerini sülalelerine, üst sınıflara bölüştürmenin mekanizmaları olarak iktidarları sürdürüyorlar ve dünya kapitalizminin sadık savunucuları olarak kıblelerini Washington’a, Londra’ya, Berlin’e, Tokyo’ya çevirmiş durumdalar.  

AKP iktidarının ise aşağı yukarı 18 yıldır neler yaptığı çok iyi biliniyor ve bunlara burada uzun uzun yeniden girmeye hiç gerek bulunmuyor. Bütün yaptıklarının toplamı üzerinden kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse Harun gibi geldiler Karun oldular, İslam’ı bayrak olarak salladılar ama Lüther’i, Calvin’i yaratan koşulların özünü anlamak yerine onların sözüne kulak verdiler. Kimsesizlerin kimsesi olma iddiasındaydılar ama yoksulluğu, sefaleti ve işsizliği çığ gibi büyüttüler. Faiz meselesine ise hiç girmeyelim, ülke faizcilerin cenneti oldu. Şimdi bunlara cehennem ateşi sizi bekliyor desek, bunların yakasına yapışmak için günden güne öfke biriktiren işçi ve emekçiye haksızlık olur değil mi? Çünkü hesapların mahşere bırakılmadığı, her zaman bu dünya da görüldüğü bir gerçekliğin içinde yaşıyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa