24 Haziran 2020 00:10

Biyoahlak günleri

Kırklareli'de yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında maske takma zorunluluğu getirilen kentte polisler denetim yaparken.

Fotoğraf: Özgün Tiran/AA

Paylaş

Pandemi, sağlığın salt bireysel bir sorumluluk alanı olmadığını kanıtlayarak 'sağlıklı yaşam' tutkunlarında hayal kırıklığına yol açmış olabilir mi?

'Yediğime içtiğime dikkat ediyorum, düzenli sporumu yapıyorum, günlük tansiyon nabız ateş takibi, sık sık check up yaptırıyorum yani sağlıklıyım ve bunun için çok emek harcıyorum' ama bir korona pandemisi her şeyi altüst etti' diyenlere sözüm.

Steven Poole, “Günümüzün ideolojisi besin. Siyasetçilere ve din adamlarına inancını kaybetmiş olan bizler, büyük sorulara yanıt bulmak için şimdi de ünlü şeflere ve beslenme uzmanlarına yöneldik” diyordu. Katılmamak elde değildi, lakin korona pandemisi ile bir alt başlığa dönüştü. Güncel soru şu: COVID-19 pandemisinde "büyük sorularımızı" kimlere soruyoruz?   

Hekimler korona pandemisi sonrası televizyonlarda ünlü yemek şeflerinin yerini aldı. Bireysel bir alana hapsedilmiş hasta olmamak, sağ kalmak hali, yeni "ideoloji" kılınabilir mi neoliberal düzende yakın zamanda göreceğiz. Sağlığın başlı başına bir ideolojiye dönüşmesi onun metalaştırılma ivmesini artırabilir. Oysa sağlık bir ideoloji değil, ideolojilerin uygulanabildiği süreçlerde iyi bir turnusoldur.

Şimdilerde COVID-19 pandemisi ile 'sağ/salim kalabilmek' başlı başına bir ideolojiymişçesine uslarımıza işlenmekte. Ve bir başlık olarak 'biyoahlak' hiç bu kadar dünyaya nüfuz edememişti.

Günümüzde ‘sağlıklı yaşam’, sadece seçtiğimiz bir şey olmayıp her birimizin farkında olmadan katkıda bulunduğumuz bir zemin üzerinden giderek ahlaki bir talebe evrilmekteydi ki, pandemi işin tuzu biberi oldu.

Son çeyrek yüzyılda ahlakçılığın, neoliberal birey üretmede başat versiyonu, işte bu biyoahlakçılık yani bireye dayatılan ‘mutlu/sağlıklı olma yönündeki’ ahlaki talepti. Şimdi ise, salt sağ/hayatta kalmaya razı ve bundan mutluluk üretmeye pompalanan bireyler yaratıldı pandemi sonrası. Düne kadar 'bedenini yeniden düzenlemek ve kendini geliştirmenin siyasetten daha önemli bir hale evrildiği bireylerden söz ediyorken' şimdi ahval değişti. O beden bir diğeri için riskli: Ya korona ise komşum, arkadaşım, sokaktaki öteki! Görebilen için bireysel çıkışın olmadığı bir labirentteyiz. Komşumuz, sokaktaki tanımadığımız insanlar ve cümle dünya halkları sağlıklıysa biz de sağlıklı olabiliyoruz.

Neoliberalizm, bedeni kişisel bir şey olmaktan çıkardı çıkarmasına ama bunu “bedeni maksimum kazanç için dikkatle izlenip optimize edilmesi gereken bir işletmeye dönüştürmek için yapardı. Ve ‘sağlıklı yaşam saplantısı’ bu sürece su taşırdı. Şimdi pandemi ile bu sular bulandı, işletmeye dönüştürülen beden itiraz etti: 'Evde kalıyoruz'.

Bu evde kalma hali, kulağa hoş gelse de eninde sonunda totaliter rejimlerin uygulama alanlarına evrilebilir. Henüz COVID-19 pandemisi ile evlere hapsolmadığımız günlerde, "yaşamın her alanının kontrol altına alındığı neo-Orwelvari bir evreye girmiş olduğumuzu söyleyebiliriz” diyordu Gilles Deleuze. Ona göre, “Kontrolün uygulandığı yerler artık okullar ya da hapishaneler ile sınırlı değildi. Kontrol toplumunda bu sınırlar bulanıktı ve insanlar kendi evlerinde adeta “tutsak” alınmıştı". Bu kontrol, “Dört yanımızı kuşatan bir gaz kütlesi gibidir” diyordu Deleuze. Ve geldik bugüne...

COVID-19 taşıyıcısı olmadığını, hatta bağışık olduğunu belgelemek bir ayrıcalığa dönüşüyor adeta. Biyopasaport deneyen devletler boy göstermeye başladı. Bir o kadar da COVID-19 damgalıyor insanları.

Biyoahlakçılık yeni bir terminolojiydi yakın zamana kadar. Ve şimdi korona pandemisi ile daha bir demir attı yaşamımıza. Aman dikkat!

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...