20 Haziran 2020 00:50

Dış politikada, Erdoğan’ın emriyle ‘ABD ile çalışma’ dönemi

Çavuşoğlu, Albayrak, Kalın ve Fidan, Libya'da Serrac ile görüşüyor


Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA

Paylaş

ABD ile Türkiye arasında son yıllarda pek çok gerilim yaşandı. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’ın arasındaki ilişki hiç bozulmadı. Kamuoyunda, ABD kast edilerek “darbeci”, “üst akıl” suçlamalarının ayyuka çıktığı zamanlarda bile Erdoğan, Trump için “büyük dost”, “stratejik ortak” demekten geri durmadı. Trump’ın “Ekonominizi mahvederim. Bunu daha önce yaptım, yine yaparım” sözleri, Erdoğan’a hakaretamiz içerikli mektuplar yazıp tweetler atması bile Erdoğan-Trump dostluğunu bozmadı!

Sanki ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler ayrı, Erdoğan’la Trump arasındaki ilişki ayrıymış gibi!

Ama önceki gün; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, ABD merkezli Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi’nin (TASC) düzenlediği panelde, Libya konusunda yaptığı açıklama, Erdoğan-Trump arasındaki “dostluğun” ABD-Türkiye ilişkisi olarak biçimlendirilme aşamasına geldiğini göstermektedir.

BİR ‘SALINMA’ DEĞİL, ABD’YE DOĞRU ‘U DÖNÜŞÜ’

Bu konuşmasında Çavuşoğlu; Türkiye-ABD ilişkilerine övgüler dizerek Libya konusunda şunları söylüyor: “Sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye ve ABD olarak birlikte çalışmamızı önerdi. Sayın Trump da buna olumlu baktı; dışişleri, savunma bakanları düzeyinde, istihbaratlar düzeyinde birlikte çalışma talimatı aldık. Şimdi teknik düzeyde arkadaşlarımız görüşüyor. Bu, bölgenin istikrarı ve Libya’nın geleceği bakımından da önemlidir” diyor.  

Çavuşoğlu’nun bu açıklaması, geçen hafta sonunda (pazar günü), çok önceden ilan edilmiş olan Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Türkiye ziyaretlerinin iptal edilmesiyle birlikte ele alındığında daha anlamlı hale gelmektedir. Çünkü “çok önemli” olduğu önceden ilan edilen bu ziyaretin, Rus bakanların Türkiye’ye gelmek için uçağa binmelerinden sonra Türkiye tarafından iptal edildiği (belirsiz bir tarihe) bildirilmişti. Bu herhalde diplomaside nadir görülen bir durumdur. Ki, bunun Çavuşoğlu’nun yukarıdaki açıklamalarından sadece beş gün önce yapılmış olması, bir diplomatik nezaketsizliğin ve Türkiye’nin son beş yıllık dış politikasında sık gördüğümüz Rusya’dan ABD’ye “salınma”nın ötesinde, bir “U dönüşü”ne işaret etmektedir.

Çünkü Lavrov ve Şoygu’nun ziyaretleri, Libya ve Suriye’de Türkiye-Rusya ilişkilerindeki sorunları tartışmak, s-400’lerin teslimatı, Akkuyu nükleer santraliyle ilgili çalışmaların devamı, dahası Türkiye-Rusya arasındaki ticari sorunların çözümü açısından önemli bir gündemin ertelenmesiydi.

Yukarıdaki aktarmadan da açıkça anlıyoruz ki Çavuşoğlu, “Libya’da ABD ile birlikte çalışacağız” diyor. Ama Bakan Çavuşoğlu sadece Libya’dan da söz etmiyor. Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarındaki “Pençe” operasyonlarında ve İdlib’de de ABD ile anlaştıklarını söylüyor. Yani Çavuşoğlu’nun çizdiği Türkiye-ABD ilişkileri tablosuna bakıldığında, ABD ile, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde SDG-PYD ile ilişkileri dışında her konuda anlaşmaktadırlar!

ARTIK, ‘DOSTUM PUTİN’ DENMİYOR

Çavuşoğlu, “İdlib’de en önemli desteği ABD’den aldık” diyor. Çünkü ABD kendi Suriye planı çerçevesinde İdlib’in terörist örgütlerin cumhuriyeti olarak kalmasından yana. ABD’nin son hamlesi, üç gün önce “Sezar yasası” adı altında Suriye’ye çeşitli yaptırımlar devreye sokmak üzere harekete geçmesi, 9 yıllık iç savaşın yıkıntısı altından kalkmaya çalışan Suriye yönetimine vurulabilecek en ağır darbedir.

ABD’nin, Rusya ve İran’ın içinde bulunduğu ağır ekonomik zorlukları dayanak yaparak Suriye’ye karşı uygulamaya soktuğu yaptırımlar, Türkiye’nin Esat rejiminin devrilmesi umutlarını yeniden yeşertmiştir. Çünkü Türkiye’nin Suriye politikasının iki “kırmızı çizgisi”nden birisi (diğeri PYD’nin terör örgütü olarak tanınmasıdır) Esat rejiminin meşru olmayan, devrilmesi gereken bir rejim olduğudur!

Öte yandan Rusya ile uzun bir zamandan beri süren “iyi ilişkiler”in, Rusya ve İran desteğindeki Suriye rejiminin İdlib’i İslamcı-terörist örgütlerden kurtarmak için giriştiği askeri harekatın ardından yapılan Moskova Zirvesi’nden sonra hızla soğuması, Rusya’nın iki önemli bakanının ziyaretinin diplomaside pek görülmedik bir biçimde iptal edilmesiyle gözler önüne serilmiştir. Ki, zaten son aylarda Putin ve Erdoğan arasında, hemen her hafta, hatta haftada birkaç kez yapılan telefon görüşmelerini artık duymuyoruz. Ama tersine Erdoğan’ın Trump’la yaptığı telefon görüşmelerinin hayli sıklaştığı ve bu telefon konuşmalarındaki sohbetler yerli yersiz medyaya yansıtılıyor.

‘ABD İLE ÇALIŞMAK’, BATI STRATEJİSİNE BAĞLANMAK DEMEK

Tabi Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini yenilemesi, eski NATO ve batı emperyalizminin stratejisine bağlanması, “ABD ile birlikte çalışma”nın Türkiye kamuoyuna “Cumhurbaşkanının direktifi” olarak açıkça ilan edilmesi sadece dış politikadaki sıkışmışlıkla da açıklanamaz.

Çünkü;

1) Ekonomide yaşanan enkaz ve bu enkazdan çıkış için aradığı yabancı sermaye kaynağı nedeniyle ABD ve batılı finans kurumlarının desteğine duyulan büyük ve acil ihtiyaç,

2) Türkiye’nin, en azından 2. Dünya Savaşı sonrasından itibaren, ekonomik olduğu kadar askeri ve siyasi bakımdan batı emperyalizmiyle olan sıkı bağları, bugün Libya’da, Suriye’de ve bütün diğer alanlarda daha da yakınlaşmasını zorlayacak mahiyettedir.

Ama şu bir gerçek ki; akademinin ve medyanın “sivil generalleri” artık, harita başına geçip, “ABD, Musul’dan Akdeniz’e kadar terör koridoru oluşturuyor. Bunu önledik...” gibi nutuklar atarken çok zorlanacaklar. Hatta giderek böyle nutuklar attıklarını unutturmaya çalışacaklar.

Bu açıdan Çavuşoğlu’nun “ABD ile birlikte çalışacağız” açıklaması, son günlerdeki popüler söylemle, Türkiye’nin “yeni normal” dış politikası olacak görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa