04 Haziran 2020 20:55

İsrail ile ilişkilerde "normalleşme"ye doğru

Benyamin Netanyahu (Fotoğraf: IsraelinUSA/Flickr CC BY-SA 2.0) | Tayyip Erdoğan (Fotoğraf: AA)

Paylaş

Son günlerde bölgedeki (Ortadoğu) ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir ‘Normalleşme’ sürecini başlatıp başlatamayacağı tartışılıyor.

Tartışmaya geçmeden önce Türkiye ve İsrail yönetimleri arasında ‘Normalleşme’ olarak tanımlanan ilişkilerin bölge halkları için birçok bakımdan yeni tehdit/tehlike olarak anlam kazandığını belirtmek gerekiyor.

Tartışmanın merkezinde Suriye ve Libya’daki gelişmeler karşısında iki ülke yönetimlerinin sergiledikleri tutum ve yine İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanması konusunda yapılan pazarlıklar yer alıyor.

Öncelikle İsrail’de yaklaşık bir yıldır devam eden hükümet kurma krizinin geçen ay Likut Lideri Netanyahu ve Mavi-Beyaz İttifakı Lideri Gantz’ın bir buçuk yıllık dönüşümlü başbakanlıkta anlaşıp “birlik hükümeti” kurmalarıyla son bulduğunu hatırlatalım.

Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile İsrail’in bölgede ortak çıkarlara sahip olduğu yönlü açıklamalar, İdlib’de şubat ayında Türk ve Suriye orduları arasında yaşanan çatışmalardan sonra hem İsrail ve hem de ABD sözcüleri tarafından yapılmaya başlanmıştı.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey, her fırsatta Türkiye’nin İdlib’deki askeri varlığını desteklediklerini söylüyor. Çünkü Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığı, İsrail’in güvenlik politikalarının öncelikli hedefi olan İran’ın Suriye’den çıkartılması ve bu temelde Esad yönetimi üzerinde baskı kurulması bakımından önemli bir dayanak olarak görülüyor.

İsrail’in Türkiye’deki en üst düzey temsilcisi konumunda bulunan Ankara Maslahatgüzarı Roey Gilad (Mayıs 2018’de iki ülke karşılıklı olarak büyükelçilerini geri çekmişti) ‘Halimiz’ adlı bir internet sitesine yazdığı yazıda bu durumu daha açık olarak ifade ediyor: İdlib’deki savaş bazı önemli jeopolitik gerçekleri ortaya çıkardı. Bunlardan biri, İran’ın Suriye’deki mevcudiyetinin Türk çıkarlarına ters çalışıyor olmasıdır. İranlı milisler, başta Lübnan Hizbullah’ı olmak üzere; İdlib’de 50’den fazla Türk askerinin hayatını kaybettiği çatışmalarda baskın bir rol oynamıştı.” Gilad yazısında İsrail’in de bu güçlere karşı savaştığını hatırlatarak Erdoğan iktidarına “Her konuda mutabakata varmak zorunda değiliz” diyerek ortak çıkarlar için iş birliği yapma çağrısında bulunuyordu. Gilad ayrıca yazısında “Türkiye ile İsrail arasındaki ortak çıkarların uzun bir listesi var” diyerek Suriye dışında ticaret, turizm, enerji, yatırımlar gibi birçok konuda iş birliği yapılabileceğini belirtiyordu.

Burada Suriye yönetiminin de daha şubat ayında İsrail’in füze saldırıları ile Türk askerinin İdlib’e girmesinin koordineli eylemler olduğunu belirten ve iki ülkeyi “Suriye’deki teröristleri koruma konusundaki iş birliği yapmak”la suçlayan açıklamalar yaptığını belirtelim.

İsrail’in Ankara Maslahatgüzarı Gilad’ın iki ülkenin ortak çıkarları listesinde enerjiye vurgu yapması dikkat çekici. Gilad’ın enerjiye yaptığı vurgu iki noktadan önem taşıyor.

Öncelikle Gilad ile Enerji Bakanlığı yetkilileri arasında İsrail doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması konusunda pazarlıklar yapılıyor.

İkincisi ve daha önemlisi; bu vurgu, Erdoğan iktidarının silah ve militan akışıyla müdahale ettiği Libya ve Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı mücadelesinde iki ülkenin birlikte hareket edebilme potansiyeline işaret ediyor.

Bu konuda dikkat çekici gelişmelerden biri de İsrail’in daha önce birlikte tutum aldığı Fransa, Mısır, BAE, Kıbrıs ve Yunanistan’ın 11 Mayıs’ta Türkiye’nin Kıbrıs açıklarındaki sondaj çalışmalarını ve Libya savaşına müdahalesini kınadıkları açıklamaya katılmamasıydı. İsrail’in bu güçlerin dışında kalması ve ayrıca BM’deki Daimi Temsilcisi’nin İran’ı, Libya’da Erdoğan iktidarının desteklediği Serrac hükümetinin karşısında yer alan Hafter’e gelişmiş silahlar gönderip silah ambargosunu delmekle suçlaması, Türkiye’deki iktidar ile uzlaşma zeminini arttıran adımlar olarak değerlendirilebilir.

Bu gelişmeler deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda Türkiye ve İsrail arasında daha önce Libya (Serrac hükümeti) ile yapılana benzer bir anlaşmanın yapılabileceği konusunda süren tartışmalarının temelsiz olmadığını da gösteriyor.

Öte yandan bu gelişmeler Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleştiği ya da hızla normalleşeceği anlamına da gelmiyor. Erdoğan ve Netanyahu’nun birbirlerini “katillik” ve “işgalcilik”le suçladıkları açıklamalar daha unutulmadı. Ayrıca Erdoğan’ın, Trump-Netanyahu tarafından açıklanan ve Filistin’i kağıt üzerinde bir devletçik yapan plana karşı olduğunu söylemesi -ki, bu söylemin pratikte ne kadar karşılık bulduğu ayrı bir tartışma konusudur- iki ülke arasındaki gerilimin önümüzdeki dönem de devam etmesi ihtimalini arttırıyor.

Ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Politik ilişkilerin en gerilimli olduğu dönemlerde bile iki ülke arasındaki askeri anlaşmalar ve ticaret aksamadan devam etti. AKP’nin hükümet olduğu 2002’den 2017’ye kadar iki ülke arasındaki ticaretin iki buçuk kat artması (1 milyar 400 milyon dolardan 4 milyar 900 milyon dolara çıkması) ve yine bu dönemlerde İsrailli pilotların Konya’da eğitim uçuşlarına devam etmesi bunun en açık göstergesidir.

Sonuç olarak önümüzdeki dönem Erdoğan ve Netanyahu’nun birbirlerine, daha doğrusu kendi iç kamuoylarına ayar vermeye dönük açıklamalarına rağmen iki ülke yönetimleri arasında ABD’nin bölge politikasıyla uyumlu bir şekilde iş birliğinin artması ihtimalinin arttığını söyleyebiliriz. Elbette bu iş birliğinin daha önce olduğu gibi bundan sonra da bölge halklarına hayır getirmeyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...