‘Koronavirüsün gölgesinde ortaya karışık sorular’ meselesi (5)
Fotoğraf: DHA
Kirvem,
Yüceler yücesi ulu Tanrımız gökyüzündeki “nohut oda bakla sofa” dairesinde otururken, o anda belki de elinde yapacak önemli bir işi, uğraşacağı bir meşgalesi veya halletmesi gereken herhangi bir “mesele” olmadığı için, ani bir kararla daha önceki börtü böceklere hiç mi hiç benzemeyen, endamı farklı yepyeni bir mahluk yaratıp, ardından da sicil defterine “insan” kaydını düşüp, hemen akabinde de cennete gönderdiğini sağır sultan bile duyduğuna göre, o zaman bu bapta mesele mafiş!
Mesele mafiş, bu cenahta problem olmadığına göre; işin, daha da doğrusu “hikaye”nin geride kalan faslının hangi enlem veya hangi boylamlar doğrultusunda geliştiğini, hangi ufuklara yöneldiğini kendince araştırmak isteyen meraklı zevatı kendi halinde bırakıp, beri yandan asıl konumuza dönelim...
Kirvem, malum olduğu üzere “iki kapılı han” denen bu aleme selamünaleyküm deyip ayak basan bilumum canlıların “kader”leri mucibinde yaşayıp, sonrasında da dünya denen bu diyarları terk edip gidenlerin çetelesini bugüne kadar harfiyen tutmak mümkün olmasa da, yine de hiç bir canlının bu tarafları sonsuza dek mesken tutması için henüz gökyüzünden de ferman buyurulmadığı için geldiğimiz gibi ister istemez “alın yazı”mızın hükmüne uyup terki diyar ediyoruz, edeceğiz...
Yani?
Yani her şey ayan beyan ortada ama, adres meçhul...
Neyse...Öyle ya da böyle yine de geçip giden atalarımızın ardından günümüzde bilmem kaç milyarı sollayan “insan” kimliğimizle bu alemde yaşayıp, hatta kendi aramızdaki şu ya da bu nedenlerle sürdürdüğümüz kavgalarımıza rağmen, yine de elhamdülillah dünya çapında nüfusumuz dal budak sarıp “maşallah” kulvarında gittiğine göre, demek ki yaradanın sevgili kullarıyız evelallah!
Nitekim bilimsel adıyla “Portulaca oleracea”, yani “semizotu” veya ülkemizin çeşitli yörelerinde; semizebe, semizlik, pırpar, pirpirim, sovukluk gibi farklı adlarla tanınan, en önemli yanı da “arsız“, çabuk yayılma özelliği yüzünden minicik siyah tohumları nedeniyle ha babam de babam çoğalan bu bitkiyle belki de nesiller boyu gelen tuhaf bir benzerliğimizin yanı sıra, keza belki de bir tür akrabalığımız da var mı, kim bilir?..
Evet, harala gürele tıpkı pırpar tohumları misali çoğalıyoruz; beri taraftan da sudan bahanelerle yek diğerimizi dışlayıp kendi keyfimizi sürdürürken, üstelik bu çıkmaz yolun eninde sonunda nerede, hangi “meçhul adres”te noktalanacağını bile bile aynı taş kafa, aynı mermer zihniyetiyle şu kırtıpil alemde yaşamayı hüner bellemek sanki boynumuzun borcu...
İşte yine halimiz ortada! Nereden peydahlandığını bilmediğimiz korona denen bir belalının elinde oyuncak olurken, diğer yandan nükleer bombalarıyla öğünen insanlık alemi, pırpar tohumları...
Devam edeceğiz Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30