30 Mayıs 2020 00:58

Bir nehrin kıyısında tereddütlü

Polis ablukası altında tutulan HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu

Fotoğraf: Tamer Arda Erşin

Paylaş

Son 10 günde açıklanan iki rapor, toplumun bir eşikte durduğunu gösteriyor. Önce SODEV’in anket sonucu: 19 Mayıs vesilesiyle yapılan anket her dördünden birinin işsiz, yüzde 25.7sinin ne eğitimde ne de istihdamda olduğu gençlerin yüzde 70’inin ekonomik olarak ailelerinden bağımsız olmadığını ortaya çıkarıyor. En önemli sonuç ise hangi partiye oy verdiklerinden bağımsız olarak gençlerin yüzde 62’sinden fazlasının imkan buldukları takdirde yurt dışına yerleşmeyi düşündüğü. Bu oran AKP seçmeni olan gençler arasında hiç de az değil: Yüzde 47.5.

Gelelim ikinci ankete. Denge ve Denetleme Ağının 250 bini aşkın kişiyle yüz yüze yaparak gerçekleştirdiği Türkiye’de Demokrasi Talebi Raporu’nda kendisini ikinci sınıf vatandaş olarak görenlerin oranı yüzde 40’lara çıkıyor ve adalet en önemli talep olarak beliriyor. Raporu değerlendiren, KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, “İkircikli bir toplum görüyorum” diyor, “Aklımızın, yüreğimizin bir tarafı daha iyi olması gereken bir dünyayı istiyor, diğer tarafı da ne olur ne olmaz diye bulunduğu yere kök salmaya çalışıyor gibi ikircikli bir durum var. Türkiye insanı ‘güvenlik’ ile ‘özgürlük’ arasında sıkışmış durumda. …Türkiye insanı nehrin kenarına gelmiş, nehrin öbür tarafındaki nimetleri görüyor; ama yüzmesinden emin değil. Maharetleri konusunda öz güveni eksik.”

Ekonomik ve geleneksel nedenlerle sımsıkı bağımlı olduğu ‘ev’den kaçıp kurtulmak isteyen ama eldeki bulgurdan olma riskini göze alamadığı için belirsiz bir geleceğe kulaç atma cesaretini bulamayan ağırlıklı olarak genç bir nüfustan oluşan ‘ikircikli toplum’ siyasette yerleşik değerlerin bekçileri için kuşkusuz kabus nedeni. Daha fazlasını isteyen, artık hiçbir şeyden kolay memnun olmayacak bir kitleyi kolayca eğip bükmek pek o kadar kolay değil.

Yakın zamana kadar yönetenler için işlevsel görünen kutuplaştırma siyaseti işsiz, mutsuz, özgürlüksüzlerin toplanma yeri olan o nehir kıyısındaki ‘ikircik’ noktasında hükmünü yitirmiş görünüyor. Yurt dışına kaçma arzusu mevcudiyetten derin bir hoşnutsuzluğun, mümkün olsa her şeyi kolay terk edecek olma halinin işareti. Bunun iktidar için kötü yanı sadece düşman mahallenin bir gerçeği olmaması. Ne var ki yitirilmiş motivasyonu yerine koyabilme mecalinden kendisi de yoksun olduğundan debelendikçe debeleniyor.

Gözü dışarıda olan büyük kesimin aklını içeriye çelmek, anketlerde yüksek oranda beliren  ‘Memlekette düşünce özgürlüğü kalmadığı’ inancını hâlâ bir şeylerin değişebileceği vaadini köpürtmek için yol verdiği seçim goygoyuyla sarmalamak bunların en acıklısı kuşkusuz. Her seçim zamanında zaten cinnet geçiren bir iktidarın şu andaki kendinden geçmesini ufuktaki, baskın ya da erken bir seçimin işareti sayarak kendisi de beklentiye giren, böylece memnuniyetsizlerin muhtemel herhangi bir hamlesini seçim sınırlarına geri çeken muhalefet kesimi de bu ayartma işine gönüllü kapılmış durumda.

Seçim gündeminin kızışmasına yaptığı katkıya bakarak iktidarın başarıyla katedeceği bir yol haritasına sahip olduğu sonucunu çıkarmamak gerekir. Sonuçta sadece yurttaşlar değil iktidar da bir yanı kanatlanıp uçmak isterken diğer yanı eldeki bulgurdan olma riski altında ‘ikircikte.’ Halktaki tereddüt büyüdükçe iktidarın korkuları da büyüyor. Korkuları büyüdükçe topluma bedel ödetiyor. Kuşkusuz insanların hayatta kalmaktan daha ulvi talepleri ertelediği, en zayıf en dayanıksız olduğu korona günleri telafi mekanizmalarından en büyük verimin alınacağı zamanlar. Bu yüzden toplum iktidar için bir egzersiz alanı. Bu egzersizlerle hem kendisini hem nüfusu meşgul ediyor, bu ikisi arasındaki ilişkiyi işine geldiği gibi kurmaya çalışıyor.

Korona günlerinde üç gün kapan, beş gün açıl egzersizleri evden bir buyrukla çıkmanın ve aynı buyrukla dönmenin tekrarlarından bir devlet dersi çıkarmak için yurttaşlara ödev olarak verilmişti ama yüzde yüz verim alınamadı. Son dört günlük kapanma sürecinde yasağa uymayıp sokağa çıktıkları için polis tarafından dövülen insanlardan oluşan ibret zinciri, kişinin ister zorla, ister rızayla buyrulduğu yerde kalmak zorunda olduğunu, aksi takdirde ağır bir bedel ödeyeceği mesajını veriyordu. Ağır bir mesajdı bu; kimse o nehri geçemez, kimse başka bir hayat düşleyemez, talep ve hayal edemezdi!

Sadece sokağa çıktıkları için insanların eve döve döve gönderilmesi artık istediği hükmü sürmesi için gereken gücü iktidardan esirgeyen halkın her türlü gelecek hayallerine verilmiş bir yanıt oldu. Korona gelir geçer ama hayatta kalma arzusundan başka bir hisse sahip olamama halinin sürmesi veya insan ağzını açtığı anda başına geleceklerden duyacağı korku her türlü kaçışa panzehir!

Bu arada iktidar kendi altını oyan tereddütle, ikircikle oyalanamayacağı için hamle yapılabilecek bir ilerisi yoksa geriye doğru koşuya veya yerinde saymaya da seferberlik komutu verebiliyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın bir ay sonra ibadete açılan camileri yeniden fethetme çağrısını yapmasıyla AKP kadroları için ilan edilen gönül seferberliği çağrısını göz önünde bulundurursak Dimyat’a pirince gidemeyenin evdeki bulgura döndüğü bir hikayenin hazin sonu daha iyi görülür.

Kendi yerinde sayışına eşlik etmeye zorlanan adaletsizlikten ve özgürlük yokluğundan şikayet eden halk başka bir dünyayı hayal etmeye devam ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...