20 Mayıs 2020 00:54

Dermansız bırakma siyaseti

Kayyum atanan Batman belediyesi önünde polis bariyerleri, panzer ve çok sayıda polis var.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Koronavirüs salgınının ekonomik etkileri artarken, dünyanın en büyük 3. ekonomisi Japonya resesyona girdiğini açıkladı. 2019 son çeyrekte yüzde 7.3 daralan Japon ekonomisi, 2020’nin ilk çeyreğinde de yıllık yüzde 3.4 daraldı. Bu, ülke ekonomisinin 2015’ten bu yana yaşadığı en sert düşüş anlamına geliyor. Geçen hafta da Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya resesyona girdiğini açıklamıştı.

Birçok iktisatçı da, Türkiye’yi uzak olmayan bir gelecekte, ekonomide tam bir tsunaminin beklediğini ifade ediyor.

Diğer yandan, koranavirüs sürecinde evden çalışmaya dayalı üretimin oluşturduğu deneyimle epey bir zamandır çeşitli biçimleriyle uygulanan esnek çalışma pratiklerinin dünyada ve Türkiye’de daha da yaygınlaşacağı bir sürecin eşiğindeyiz. Güçlü kapitalist ülkelerin, bu sürecin hasarını azaltma imkanları da kuşkusuz Türkiye gibi ülkelerle kıyaslanamaz.

Birçok ülkede iktidarlar, bu sürecin yol verdiği eve kapanma ve devletlerden çözüm bekleme gibi eğilimler ile psikolojik karmaşa halini de kullanarak otoriterleşmeyi derinleştirmeye yöneldiler. Yeni cumhurbaşkanlığı sistemi ile zaten otoriterleşmeyi yasal dayanağa kavuşturmuş olan AKP için ise, bu süreç adeta bir nimet gibi oldu.

Bu iklim içinde, bizim Türkiye’de siyasetin aktüel gündemleri olarak yaşadığımız ve her biri kendi başına tekil örneklermiş gibi duran gelişmeler de, özünde bir üzüm salkımının dalları gibi.

Örneğin, RTÜK Başkanının tavırlarını, sadece bir liyakat sorunu gibi kavramak, onu çevreleyen ve aslında var eden toplam iklim ile ilişkiler silsilesini atlamak anlamına gelebilir. Aynı şey Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı için de geçerli. Kendisi ile ilgili eleştirel içerikteki haberlerin yayımlanmasını engellemek için yetkisini sonunu kadar kullanan biri, sadece ihtiraslı bir bürokrat tipolojisi olarak ele alınırsa, dahil olduğu siyasal bağlam ve tarihsellik de ıskalanmış olur. Bunu, maske konusunda kendisi ile tartışan bir gence ters kelepçe takarak yere yatırıp, ardından da gözaltına alan polise kadar da uzatabilirsiniz.

Aslında tüm bu zincir bize bir yönetme düsturunun halkalarını veriyor. Halkın oyuyla seçilen ve Meclisin üçüncü partisi HDP’ye ait belediyelere kayyum atayarak belediye başkanlarını tutuklamak, HDP’yi terörize ederek onunla açık bir ittifak yapma imkanlarını kriminalize etmek, CHP’yi darbe tartışması altında baskılamak, oda ve meslek örgütlerinin yönetimini ele geçirmek için hamle yapmak gibi pratikler de yine aynı zincirin halkalarını oluşturuyor.

Bu halkaları birbirine bağlayan siyasi akıl ıskalandığında, darbe tartışmasını da, suni bir gündem sınırlılığında okumak kaçınılmaz oluyor.
AKP iktidarı yokuş aşağıya hızlı gidişini durdurmak için karşısındaki muhalefeti sürekli dağınık tutmak ve dermansız bırakmayı bir siyaset stratejisi olarak benimsiyor. Bu aslında yeni değil, epeydir böyle. Bir süredir, kendi içinden çıkarak kurulan iki partinin sancısı da, onun için ayrı bir mesaiye yol açıyor kuşkusuz. Giderek genişleyen karşısındaki zemini sürekli baskılamak, itibarsızlaştırmak hatta gerektiğinde çeşitli siyasi kumpaslarla bunu yapmaya çalışmak depresif bir siyasi üslubu da zaten doğallığında zorunlu kılıyor.

Önümüzdeki dönemde siyasetin, gündelik hayata sarkan çok çeşitli unsurlarıyla gerilim yüklü olmaya devam edeceğini söylemek artık bir kehanet olmadığı gibi, herhalde karamsar bir saptama da sayılamaz. Partileri, odaları, kitle örgütleri, sendikaları ve aydınları ile muhalefetin bu süreci, karamsarlığa düşmeden aşmaya yönelik bir enerjiyle müdahil olması bizi tünelin sonundaki ışığa da yaklaştıracak kuşkusuz. Kanıksamamak ile panik yapmamak arasındaki denge de bu süreç içinde önemli olacak. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...