08 Mayıs 2020 00:28

‘Virüs komplosu!’

Atölyede çalışan tekstil işçileri

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Yazının başlığı böyle ama biliyorsunuz ki iktidarın ağzından henüz bilinmeyen bir yerlere doğru “virüs komplosu” suçlaması savrulmadı. Sanırız salgının dünya çapında olması ve iktidara göre “komplo kurabilecek” ülkeleri özellikle etkilemesi, hatta perişan etmesi bu cümlenin kurulmasını engelliyor. Yoksa “virüs komplosu, üst akıl saldırısı” gibi suçlamalar havayı döven yumruklar gibi peş peşe savrulurdu. Bu olmadı ama daha başka ve önemli bir gelişme oldu. İktidar salgın koşullarından azami yararlanabileceğini ve muhalifleri sustturmayı deneyebileceğini keşfetti!

Önce Diyanet İşleri Başkanı sudan bir gerekçeyle Saray’ın nefret ve ayrımcılık yapmayı hedefleyen fetvasını hutbe niyetine okudu. Demokratik ve laik kesimleri tahrik etme hedefi apaçık olan bu hutbeye doğal olarak ilerici çevreler tepki gösterdi. Zaten bu tepkiyi bekleyen iktidar bütün kanallardan bu muhalif kesimlere saldırdı. Ardından ana muhalefet partisinin bazı temsilcilerinin demeçlerinde, hiçbir ilgisi olmamasına karşın “darbe çağrısı” yapıldığını keşfetti.  

Gerçekler farklıydı ama iktidar medya olanaklarını kullanarak bu sözcükleri istediği gibi pazarlayabilirdi. Hayatında demokrasi ile ilgisi olmayan siyasi olarak gerici ve faşist koro hep bir ağızdan hayali derbecilere lanetler yağdırmaya başladı. Liderin ağzından baroların seçim sistemlerini değiştirecek kanun hazırlandığını duyurdu. Ama bununla da kalmadı mühendis odalarına da el atılacağı açıklandı. İktidarın Yazıcısı Selvi, “Türk Tabipler Birliği’nin de gündemde olduğunu, ancak şimdilik onları salgının koruduğunu” ilan etti.

Bütün ülke tabiplerin canları pahasına ülkenin insanlarını koruma mücadelesi verdiğini bilip, görüyor, iktidar da iki yüzlülükle bu fedakarlığı alkışlıyordu ama diğer taraftan onların demokratik haklarına el uzatmaya hazırlanıyor, ama şimdilik koşulların buna uygun olmadığını ilan ediyordu! Daha uygun koşulları beklemek doğru olacaktı! Salgın bahanesiyle halkı sık sık evlere kapatmak çok uygun koşullar sağlıyordu ama, hergün ekranlara çıkanlar, halkı bilgilendirenler, dahası kendilerine güvenilenler, bir maske dağıtmayı bile beceremeyen iktidar değil, doktorlardı ve durum böyle olunca doktorlar sırasını bekleyebilirdi.

İktidar güçlü olmasına güçlüydü ama gücü maske dağıtmayı sağlayacak bir organizasyona yetmiyordu! İktidar kudretliydi ama şimdilik doktorlara gücü yetmezdi! İktidar heybetliydi ama bu heybet milli paranın pul olmasını engelleyemiyordu. İktidar hem yerli, hem de milliydi ama milletini koruyamıyor, halkını doyuramıyordu. İktidarın yardım severliği doruktaydı, uçaklar dolusu sağlık malzemesini farklı ülkelere gönderiyordu ama evine ekmek götürmek zorunda olan işsizin, iş bulma kuyruklarında çay satarak ekmek parası kazanmaya çalışması karşısında çaresizdi, buna bir çözüm bulacak güce sahip değildi.

Burada şu soru yanıtlanmalıdır. Her defasında tehdide, sopaya, cezaya sarılan, elinde baskı ve terör uygulamak dışında bir aracı olmayan bir iktidar gerçekten güçlü müdür? Bir kararı bir kararına uymayan, her eleştiriye, her talebe sopa sallayarak onları susturmaya çalışan bir iktidar gerçekten muktedir midir? Evet ortada bir güç vardır ama bu güç son derece kırılgan, istikrarsız, dengesi aşırı bozulmuş bir güçtür. Uzaktan bakılınca görünen heybet ve azamet yanına yaklaşıldığında derme çatma bir korkuluğa benzemektedir. İktidar için kötü haber şudur ki, artık baskı ve terörle susturabileceği bir halk, bir muhalefet, sindirebileceği bir muhalif toplumsal kesim yoktur. Keyfi tutuklamalar yapmak, buna rağmen gerekli etkiyi sağlayamamak, korkuyu egemen kılamamak açıktır ki gücün değil acizliğin belirtisidir.

Geniş halk kesimleri içten içe kaynayan, umulmadık bir zamanda  açığa vurulabilecek bir öfkeye sahiptir. İktidarın onları yatıştırabilecek ne ekonomik bir olanağı ne de siyasi bir gücü bulunmaktadır. Reformistler, liberal düzen savunucuları, patlayabilecek bir öfkenin kaygısıyla iktidara “Para bas halka dağıt” çağrıları yapsalar da iktidarın bulduğu her parayı vereceği yer büyük sermaye kesimleridir ve bu durum krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. İktidar kendisini destekleyen sermaye kesimlerinin çıkarlarını öyle bir kararlılıkla korumaktadır ki, sokağa çıkma yasaklarında bile gidilmeyen yolların, geçilmeyen köprülerin, tünellerin parasını büyük titizlikle ödemektedir.

Bütün bu koşullar dikkate alındığında görünen şudur: Bu iktidar işçi ve emekçi halk yığınlarının büyük çoğunluğunun hedefi durumundadır ve bu kitle her geçen gün biraz daha büyümektedir. Bu nedenle halkın dikkatini seçim sorunları üzerine bir tartışmaya çekmenin bir anlamı bulunmamaktadır. İşçi ve emekçi yığınların biriken öfkesine yaslanmak, onların hareketine, mücadelesine, bu mücadelenin yaygınlaşmasına destek olmak, kendi kederlerini kendi ellerine almalarını sağlamak için büyük bir enerji harcamak gerekmektedir. Dikkatlerin çevrilmesi gereken yerin burası olduğu açık değil midir?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...