02 Mayıs 2020 00:15

Bir eleştiri sanatı olarak ‘utanmazlık’

Shameless dizisi oyuncuları tanıtım görselinde poz veriyor.

Shameless tanıtım görseki | Kaynak: Showtime

Paylaş

ABD sinema ve televizyon endüstrisi, dünyanın bu egemen gücünün karakterine dair binlerce iş üretti şimdiye kadar. ABD siyasetinin, ekonomisinin, eğitiminin nasıl döndüğünü gösteren; sağlık ve eğitim sisteminden aile yapısına kadar bir o kadar film/dizi çekildi. Ancak çok az yapım bugünlerde hayretler içinde görüp şaşırdığımız sosyal mesafeyi komünizmle eşit tutan, karantina uygulamalarını faşistlik sayan temizlik malzemesi içmeye kalkan Amerika ile “Shameless” (Utanmaz) kadar güçlü bir organik bağ kurabilmiştir kanımca.

Evet, kimisi siyaseti, kimisi çevreyi, kimisi ırkçılığı, kimisi eğitimi derinlemesine ele alan; vaziyeti gözler önüne seren işler izlemedik değil… Ancak on yıldır devam eden “Shameless”, bu geniş zamanın olanaklarını da kullanarak ABD’nin en altındakileri, yoksulları için hayatın hiç de “Amerikan rüyası” şeklinde geçmediğini kelimenin gerçek anlamıyla ‘utanmazca’ anlatıyor. Dizinin orijinalinin İngiltere’de 2004 yılında yayımlandığını ve yaratıcısının Paul Abbott olduğunu hatırlatalım. “Shameless”ı çok duymuş, birkaç bölüm de izlemiş olmama rağmen geride kalan sezonların uzunluğu nedeniyle bir türlü başlamaya cesaret edememiştim. Bir süre önce İngiliz sonra da Amerikan versiyonundan birkaç bölüm izledim. Ve ABD versiyonun daha iyi olduğuna karar vererek onu devam ettirmeye karar verdim. Altıncı sezonu geride bırakırken, yazının girişindeki “Çok az yapım ABD ile bu kadar güçlü organik bağ kurabiliyor” tespiti bir gerçeğe dönüşmüş durumda.Paul Abbott’un yarattığı evreni ustaca ülkesine adapte eden John Wells, Şikago’nun yoksullarının yaşadığı güney bölgesine götürüyor izleyiciyi. Dört oğlan, iki kız ve bir babadan mürekkep Gallagher ailesi bildik ailelere benzemez. Baba Frank, uyuşturucu ve içki müptelası, gerektiğinde çocuklarını bile çıkarlarına alet etmekten çekinmeyen pragmatist, kelimenin gerçek anlamıyla ‘utanmaz’ bir adamdır. Anne evi terk ettiği için kardeşlerine bakma sorumluluğunu üstlenen büyük çocuk Fiona, aşırı zeki Lip, uçlarda yaşamayı seven Ian, çocuk yaşta sorumluluk almak zorunda kalan Debbie, daha 5-6 yaşındayken suçlu olmaya karar vermiş Carl ve beşikteki Liam ailenin unsurları. Bu yedi kişi dışında yan komşuları Veronika ve Kevin de hikayenin ana karakterleri…

Gerçekten kimsenin yaşamak istemeyeceği bir evde, herkesin kaçmak istediği bir mahallede yuvarlanıp giden Gallagher’ların hayatta kalmak için yapmayacakları şey yok. Hırsızlık, uyuşturucu satmak, seks işçiliği, silah ticareti… Amerikan filmlerinde siyahlara ve yoksullara atfedilen bütün suçları bünyesinde bulunduran bir aile karşımızdaki… Dizinin güçlü yanı, hiçbir karakterini yargılamadığı gibi, seyircinin de yargılamasına asla izin vermemesi. Sezonlar boyunca karakterler sevmenize izin verdiği anda, onların ‘normal’ insanlar gibi olacaklarını düşündüğünüz dönemde makbul vatandaşların yapmayacağı şeyler yapmalarını engellememesi. Böylece karakterleri sevmemize izin verirken, özdeşlik kurmamamız için önlemlerini alması…

Gallagher’ların çok da fazla şansları olmadığından oldukları kişi olduklarını anlamak için sistem ile temas ettikleri anlara bakmak bile yeterli. Eğitim, sağlık, yargı sistemleri ile ne vakit temas etseler, yoksullar aleyhine teşkilatlandırılmış müesses nizamın duvarlarına çarpıp hayal kırıklığına uğruyorlar. Dolayısıyla yaptıkları şeyler aslında eksik başladıklarını tamamlamak, mahrum bırakıldıklarını yerine koymak olarak da tanımlanabilir çok rahatlıkla. Bu yoksul Güney mahallesinde, sezonlar ilerledikçe yoksulluğun koluna ırkçılığın girdiğini, evlerin bahçelerinde göçmenlerin yaşadığını, ‘soylulaştırma’ ile insanların mekanlarına nasıl çöküldüğünü de görüyoruz yıllar içerisinde… En alttakiler, beyaz olmayanlar, göçmenler için ‘Amerikan Rüyası’nın ancak bir rüyadan ibaret olduğunu; uyuşturucu satmanın, hırsızlık yapmanın, bedenini pazarlamanın bu rüyanın kabusları olarak kaçınılmazlığını ve yine de bütün bunlar içinde dayanışmayla ayakta durabilmenin hikayesi bir bakıma “Shameless”. Gallagher’lar, bir arada durabilip dayanıştıkları ölçüde ilerliyorlar hayatta.   

Dizinin başarıyla gerçekleştirdiği şeylerden birisi de kimi zaman gerçek üstü gibi inşa ettiği gelişmelere seyirciyi ikna etmesi. Dahası bu gelişmeler içerisinde karakterin dönüşümünü yerli yerine oturtması. Bütün bu hengame içinde karakterin çoğunun değişmeden dönüşmeye devam etmesi.

Altıncı sezon itibarıyla biraz teklemeye başladığını da ekleyelim bu arada… Karakterlerimizin birbirini tekrar eden arızalarının, çare bulunmaz dertlerinin, yıkılıp yeniden kurulan öz güvenlerinin bir tekrarı gibi bu sezon da. Öte yandan çocukların büyüdüğü, Fiona ve Lip’in olgunlaştığı bir geçiş aralığındayız… Dizinin on birinci sezona hazırlandığı düşünüldüğünde bu krizi de aştıklarını varsaymalıyız galiba…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...