25 Nisan 2020 20:20

40’ı çıkmamış kitap

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Bir edebiyatçı öldüğünde, belki daha toprağı bile sünmeden kitapları atılıyor sokağa. Geride kalan onlardan kurtulmak istiyor hemen. İvedilikle elden çıkarılıyor kitaplar.

Toz topluyor, yer kaplıyor, ağırlık yapıyor olabilir. Hatta rivayettir, öleni soruşturup kapısında erketeye yatan tablacılar, arabanın içinde yatan eskiciler var. O kitaplar sokağa atılacak ya da bir sahaf çağırılıp kiloyla falan elden çıkarılacak.

Bazıları şanslı, kütüphaneye bağışlıyor varisleri ondan geriye kalanları. Melih Cevdet Kitaplığı, Ahmet Oktay Kitaplığı var Kadıköy’deki Şehremaneti’nde. Eray Canberk de oraya kitap bağışlayan şairlerimizden, uzun yıllar yaşasın. Gidip dolaştığınızda yazan kişinin ne okuduğuna da tanık oluyorsunuz haliyle. Evet, özel kitaplığını dolaştığınızı iddia edemem ama bir özel durum olduğu kesin. Melih Cevdet’ten kalanlara dokunduğunuzda zamanın izlerini görebiliyorsunuz.

Bir sohbetimizde anlatmıştı, evde yer kalmayınca sahaf çağırıp kitaplığın bir bölümünü elden çıkarıyor, kısa süre sonra da kat ve kat fazla ücret ödeyerek bir kısmını geri alıyormuş Ahmet Oktay. Balkonu salonun bir odası yapmak, oraya kitaplık koymak da fayda etmeyince bu yöntemi bulmuş kendince.

Ülkü Tamer’e kitaplığını sormuştum, “evde kitap tutmam” demişti. “100-150 kitap vardır benim kütüphanemde, gerisini dağıtırım eşe dosta.” En güzel yöntemlerden birisi bu olmalı.

Ahmet Erhan gözü gibi sakınırdı kütüphanesindekileri. Aman vermez, kitap vermez, itinayla elden çıkarmak istemezdi. Ondan kalanların bir kısmı şimdi Ahmet Erhan Şiir Evi’nde, Ankara’da. Murat Koçak camlı dolapların ardında özene bezene koruyor kitapların bir kısmını. İçinde benim Ahmet Abiye imzaladıklarım da var.

İmzalı kitap demişken, sahaflarda bir cennet o kısım. İmzalı kitap cenneti var sahaflarda. Yahu zamanında üç kuruş etmeyen adamlara imzalamışız, eyvallah. Nerden bilelim büyüdükçe faşist olacaklarını? Haklılar tabii kitaplığında imzalı kitabını istememekte.

Eray Canberk iyi etti de bağışladı kitaplarını, bir çekim için konuğu olduğumuzda evin duvarları kitaplarla doluydu. Artık sığmadığı için bazı odaların ortasına da kitaplık yaptırmıştı. Kendi kitaplarımı da o kütüphanede görünce mahcup olmuş, gurur duymuş ve gönenmiştim. Benim kitaplığımda da yukarıda adı geçen şairler hep baş köşede ve ayrıcalıklı yerlerdedirler. Ne yalan kitaplığını görmedim ama Ruşen Hakkı, Refik Durbaş da özel insanlar kütüphanemde. Reşat Ekrem Koçu mu? Evet, kendileri de.

Yaşarken kütüphanenin mürüvvetini görmek ayrı bir keyif olsa gerek. Sonuçta kütüphane yaşayan, nefes alan, canlı bir organizma. Onun başka ellerde, başka mekanlarda, başka kapı ve pencerelerin ardında nasıl göründüğünü, kimlerin gelip okuduğunu, dokunduğunu görmek de ayrıca hayata dahil. Deniz Kavukçuoğlu, kitaplarını Emin Türk Eliçin Kültür ve Sanat Vakfı’na bağışladı. Adına kurulu bir kitaplık var vakıfta. Büyük pencerelerin ardında gün ışığıyla göğe bakan kitapları okuyor meraklıları.

“1927 yılında İzmir öğretmen okulunu bitirdiğim zaman, kendime, baştan sona Cumhuriyet tarafından yetiştirilmiş, iliklerine kadar onun fikirleriyle dolu genç bir havari gözüyle bakıyordum. Sadece geleceği kendisine emanet edilen bir genç değil, “memleketin efendisi” olduğu söylenen köylüye de mensuptum.” Böyle diyor kendi hakkında yazdığı bir yazıda Emin Türk Eliçin. Onun kardeşleriyle birlikte kurduğu ve sonrasında tasfiye ettiği kütüphane ayrıca ve başlı başına bir yazı konusu. Bir kısmı yine adına kurulmuş vakıfta neyseki.

Asım Bezirci ve Bülent Habora Kitaplığı’ndan Evrensel Kültür’e editörlüğüm zamanında çok yararlandım.

Gülriz Sururi ev bağışladıysa, Turgut Çeviker de yüzlerce koli mizah külliyatını bağışladı Aziz Nesin Vakfı’na. Paha biçilir şey değil.

Mustafa Öneş’in ölümünden sonra Nalan Çelik, Mustafa Köz ve Ertan Mısırlı, Maltepe’de Öneş ve TYS adına bir kütüphane kurulması için olağanüstü çalıştı.

Kıbrıs’ta bir Fikret Demirağ Kütüphanesi olsa ne güzel olur.

Cunta potinlerin altında kalan, Gezi’de kamyonlara yüklenip çöpe atılan kitapların da tutanağı vardır bir yerlerde mutlaka.

***

Şemsettin Sami para kullanmayı bilmeyen bir düşünürümüz olarak tarihteki yerini almıştır. Teftiş-i Askerî Komisyonu’ndaki işine gitmek için arabaya binmek üzere ev halkından para aldığı, artanını da akşam getirip iade ettiği bilinir. Hayatı boyunca para sıkıntısı çektiği, buna rağmen o meşhur konağı yaptırdığı ve 500 liraya rehinde tutulduğu da bildiklerimiz arasında. Eee efendim gelenler, gidenler, konuklar yemekler… Borç tırmanıyor haliyle…

Leipzig’deki bir kitapçıya da 1500 Kuruş borç var hani.. Gel zaman git zaman 500 lira gibi komik bir paraya ev elden gitti. Üstadın 20 bin ciltlik kütüphanesi de çarçur edildi ölümünden hemen sonra. 80 liraya elden çıkarıldı kısa sürede. Onca zaman alış veriş yaptığı ve değer gördüğü Leipzig’teki kitapçısı alacakların üstünü çizdi sadece. Bizimkinin mallarına kimlerin çöktüğünü, aynı gün ev halkını cami avlusuna kimlerin attığını da buradan yazmayalım bari. Paşalar hey gidi…

***

Tablaya, tezgaha, sahafa düşen kitaplıklar ve kütüphaneler aşkına Karacaoğlan aldı sazı eline, bakalım ne dedi:

“Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...