21 Mart 2020 19:30

Erleri çekin rütbeliler gelsin!

İngiltere'de koronavirüs (Kovid-19) salgını yüzünden boş caddede koruyucu giysi ve maske ile dolaşan bir erkek.

Fotoğraf: İlyas Tayfun Salcı/AA

PAZAR
Paylaş

Bu, imkanı olanın evde kaldığı, imkanı olmayanın kendini ekmek parası için mayın tarlasına attığı süreçte artık her hafta ne yazacağım bilmiyorum.

Mesela ölüm sayısı arttığında artık filmlerden ve şarkılardan bahsedemeyeceğiz. İnsanlar işsiz ve parasız kaldıklarında kalkıp buradan evde pişirmesi kolay tarifler mi vereceğiz?

Her geçen gün başka bir şeye tutunuyoruz, bilmiyorum ne kadar daha tutunacak dal buluruz.

Bu hafta biraz içimde öfkeyle yazıyorum.

Korona tedbir paketinden işçiler ve emekçiler için pek bir şey çıkmadı.

Belki biraz kolonya, o da yaşa takılmayanlara.

Bu büyük izolasyon furyasında, geç kaldık gibime geliyor. “Bu işten büyük fırsatlar çıkabilir” cümlesi hâlâ midemde taş gibi oturuyor.

Cezaevlerinde tespit edilen pozitif vaka yok açıklaması geldi.

Bilmiyorum ki 282 bin mahkumu kim tek tek test etti?

Ölüm orucunda müzisyenler var, durumları ağır. Bağışıklığa dikkat edin çağrıları bana hep onları hatırlatır. Ölüm orucunda bir tutsağa ağır işkence iddiaları varken koronalı tutuklu olmadığına benim aklım nasıl inanır?

Gazeteciler, siyasetçiler içeride kaldı boşu boşuna, daha iddianameleri yok ortada. Demirtaş’ın kalbi nasıl şu an acaba? Kavala dikkat edebiliyor mudur bağışıklığına?

4.5 milyon sığınmacı var ülkede. Şu an ayazda, Meriç Nehri’nin buz kesmiş sularında, neyi nasıl sterilize edecekler? O çocuklar su alan çadırlarda nasıl yaşayabilecekler?

Kelle sayısıyla insan hesaplamak kadar insanlıktan uzak bir davranış yok.

Sevdiklerin için evde kal derken, bir daha hiç yuva diyeceği bir evi olmayacak insanları unuttu gitti millet.

Şimdi bakkala çıkamazken, oraya erzak götürmeye hangi cesur yürekler gidecek?

Evde kal evet, ancak kocası evden çıktığında nefes alabilen şiddet mağduru binlerce kadın var. Şimdi bu telaşta onların hesabını kim tutacak?

Bu kadınların işi yine yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal.

Tüm ülkede toplam yatak kapasitesi 230.000 civarı, bunun 50.000’i özel hastanelere ait.

Yoğun bakım yatak kapasitesi ise devlet hastanelerinde 16 bin, üniversitelerde 6 bin özelde ise devletle aynı.

Biz 80 milyonuz.

Hâlâ birileri gidip cuma kılacağım diye cami kapısı zorluyor, bir diğeri imana sığındık geziyoruz diyor.

Kadının biri çıkmış yaşlıların yüzde 14’ü ölmesin diye ben 7 gündür iş yapamadım yazıyor.

Distopik filmleri izlemezdim. Şu an yaşadıklarımızı izlesem yönetmen abartıyor der, filmi 15. dakikasında terk ederdim.

Bir feyz olsun diye bir ara açtım 32 yıldır dağ başında yaşayan kendi yaptığı kulübesinde yaşayan Bursalı Ahmet Softa’nın, 50 yıldır dağda tek başına yaşayan Bahriye Aydın’ın, Keban Baraj Gölü ortasındaki adaya yerleşip 15 yıldır tek başına yaşayan Ziya Abay’ın hikayelerini izledim. Bunlar tercihli hallerdi ve yalnızlık ile tek başınalık iç içe geçmişti.

Oysa tek başınalık ile yalnızlık aynı şey değil. İnsan yalnızlıktan uzak ama bazen de tek başına olmak istiyor.

Dijital kanallar bizi şimdilik birbirimize bağlıyor. Kültür sanat kurumları arşivlerini halka ücretsiz açtı. Sanatçılar evden canlı yayın yapıyor.

Ancak gelir olmadığı durumda ne kadar sürdürülebilir diye insan endişe ediyor.

Konser veremeyen müzisyen, oyuna çıkamayan tiyatrocu, evdeki son makarna piştiğinde hâlâ başkalarına moral vermeyi düşünebilecek mi? İnsan endişe ediyor.

Bu tedbir paketinden sanatçıları koruyacak bir madde de çıkmadı. Oysa ki şu an hayatla olan en sıkı bağlarımız onlardı.

Sağlık çalışanları hastanelerde dezenfektan bulamıyormuş. İnsanlar kutusuyla birlikte çalıyormuş. Fiyatı 100 kat arttı, kimi suçlayabilirsin bu hırsızlık için? Nereden baksan hepsi mağduru bu işin.

Sağlıkçılar, maskelerini olması gerektiğinden uzun süre takıp ellerinde hiç kalmadığında eczaneden alıyorlarmış.

Zayi olma sınırında kalanlar şaşmaz şekilde her zaman, devletin hükmüne girmeyen sanatçılar, günlük hayatın dönmesini sağlayan emekçiler, görev bilinci, meslek ahlakı olanlar, kalbi insanlıktan yana atanlar.

Böyle durumlarda hep kafamda yankılanır Mahir Çayan’ın “Erleri çekin, rütbeliler gelsin” cümlesi.

Rütbeliler gelsin şimdi, bunca sene ihale şampiyonu olan, inşaattan medyaya, karayollarına köprülere on parmağında on girişim olan sermaye, şimdi çıkarsın yeteneklerini ar&ge merkezlerinde göstersin.

Kültür Bakanlığı, yandaş kayırıcılığı bırakamıyorsa bari Tüsiad devreye girsin, cepleri bir silkinsin, düzenli geliri olmayan sanatçılara fon bağlasın. Etkinliklerde piyano, jazz, sanat musikisi dinlerken iyiydi, şimdi biraz da sermayenin fedakarlık zamanı.

TOBB mesela seçtiği STK’ler ile işbirliği yapsın. Yaşlılar evlerinden çıkmasın diye hizmet ayaklarına gitsin. Birileri mültecilere su geçirmeyen çadır bari bulsun.

Turizm Bakanı kendi oteli için kendi bakanlığının açtığı ihaleye girip, kendine ihale kazanabiliyordu. Cümle yapısı garip oldu biliyorum ama durumu izah edebilecek cümle çatısını mantık çerçevesinde kuramadım. Şimdi kendisi mantık çerçevesinde, başta kendi tesisleri olmak üzere, otelleri karantina merkezine çevirsin.

Devlet yurtları değil, vakıf yurtları karantina merkezine dönüştürülsün. Devlet, o yurtlar için verdiği bursu üç beş sene içinde geri alıyor, yazık çocukların parasına.

Ya da şöyle yapabilirsiniz: zaten cebinde parası olan gitmiş Umre’ye, tatiline gezmiş gelmiş. Onlar yurtlarda ağırlanacaksa, oteller, öğrencilere açılsın. Bu çocuklar gün yüzü görmedi.  Ailelerini korumak için memleketteki evlerine dönmek istemiyorlarsa, cepte para yok diye dönemiyorlarsa, bir teselli mahiyetinde, azıcık yumuşak yatak görsün sırtları.

Bu halk, depremlerde çıplak elle molozlara dalıp, elinden milyonlarca dolar geçen Kızılay’a cebindeki üç otuz paranın 10 lirasını bağışladı. Bu halk, evi yanana ev, burs bulamayan öğrenciye burs, yemekhane zammı olduğunda öğlen yemeği buldu, buluşturdu. Bu halk, sığınmacı kamplarındaki çocuklara şarkılar söyledi, giysiler taşıdı, bir kap çorba dağıtmaya çalıştı. Bu halk size hak dedi, hukuk dedi, adalet dedi duymadınız. 

Şimdi, yönetecek bir halk kalmadığında koltuklarınızın da bir önemi kalmayacak.

Ne hastalıktan, ne açlıktan, ne intihardan, ne de donarak artık halk ölmesin.

Bu halkın fedakarlık kredisi dolmak üzere, direnci ipliğe bağlı.

Erleri çekin, rütbeliler gelsin.

Bunca yıldır cebimizden çektiklerini şimdi dürüstçe önümüze koysun. 

Fırsatsa işte size fırsat!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...