21 Mart 2020 19:55

Siz ancak Rıfat Bey’i neşelendirirsiniz!

Tayyip Erdoğan ve Hayrünnisa Gül balkonlarında alkışlarken

Tayyip Erdoğan (solda), Hayrünnisa Gül (sağda) | Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

Bir zamanlar ‘Sülün Osman’ vardı... Yaptığı “işlerle” adını dolandırıcılık tarihine yazdıran; tramvaydan kent meydanlarındaki saatlere, şehir hatları vapurlarından Galata kulesine kadar, “şanslı” yurdum insanlarına kamu mallarını “satan” ya da “kiralayan” efsane şahsiyet... En son Galata köprüsünü satmak üzereyken tesadüfen yakalanmış, rivayet odur ki 1962’de hapisteyken de ‘Alınteri ile Yaşamak’ üzerine konferans bile vermiş. İşinin hakkını veren sıkı bir adam yani... 

‘Bu malum Corona günlerinde Sülün Osman da neden hatırlanır ki?’ demeyin lütfen. Dünya yansa da iktidara dair hayal satmaktan bir an olsun vazgeçmeyen maiyet memurları, insana Sülün Osman’ı hatırlatıyor olsa da Osman bunların yanında çok masum ve gariban kalırdı herhalde. 

Sürüsüne bereket, akıl fikir imalatıyla görevli o elemanlardan biri, konuşlandığı ekranda, özetle şöyle diyordu: 

“Corona’ya karşı Çin’in başarısını gördünüz. Bizim Başkanlığa ‘Tek adam rejimi’ diye demediğini bırakmayanlar, Çin’in başarısının merkezin güçlü olmasından kaynaklandığını unutuyorlar. Devlet ne kadar merkeziyse o kadar hızlı ve etkin olur. Bugün Corona salgınına karşı Türkiye’nin başarısı da güçlü başkanlıktan geliyor işte. Hızlı ve etkin...” 

“Felaket var” diye muhalefet etmek askıya alınmışken, Sağlık Bakanı’nın uykusuzluktan kızarmış gözlerine güzellemeler yapılırken, ‘elemanlar’ boş durmuyor işte. Fırsat bu fırsat. Meşruiyet ve rıza üretme yeteneği tükenmiş iktidar için buradan bir başarı hikâyesi çıkaralım diye düşünüyorlar. Hem İdlib işi de dikiş tutmamışken, ‘Yıkılsın İdlib, yansın Suriye’ ajitasyonuyla ‘üç vakte kadar Şam’a gireriz’  rüzgârı estirip soluğu Moskova’da alan politik-askeri fiyasko da unutulmuş olur. 

Peki, “Corona’dan ekmek çıkarmak” hevesinin karşılığı var mı gerçekten? Gözümüze dizimize dursun, cümle memleket olarak içinde yüzdüğümüz bu ‘başarı’ deryasında bir an fesatlığı bırakıp haklarını teslim edelim. 

Hadi buyrun: 

Hikâyesi üç ay öncesine dayanan bir salgın... Çin’den başlayıp hızla yayılan, sınırlar aşan, Dünya Sağlık Örgütü’nce (DSÖ) ‘pandemi’ ilan edilen bir illet... Komşu İran’ı vuran ve her nedense Türkiye’yi pas geçip(!) Avrupa’ya yayılan, şehirlerin, eyaletlerin karantinaya alınmasına yol açan virütik bir bela... 

Evet, üç ay... Önemli bir hazırlık ve önlem süresi aslında. ‘Başarılı’, ‘hızlı’ ve ‘etkin’ Türkiye bu süreyi nasıl değerlendirmiş? 

Haftalar alan İdlib seferini hatırlatalım mı? Güvenlik İdlib’den başlıyordu! Corona yerine İdlib’e intikal ettirilen zırhlı sayısıyla yatıp kalkılıyordu. Fırtına obüslerimizin ateşinin yanında Corona’nın yaklaşan ateşinin lafı mı olurdu! Diğer ülkelerden gelen günlük Corona ölümleri sayılarına değil de, Yunanistan sınırına yığdırılan kimsesiz göçmen sayılarına öncelik verildi.

Corona Türkiye’ye uğramıyordu; ayrıca gerekli önlemler de alınmıştı zaten. Nasıl? Öğrendik ki, bu önlemlerin en ‘etkin’i Corona testi yapmamakmış meğer! Müthiş yöntem; test yapmayınca hastalığı da bulamamış, tanı koyamamış oluyorsun! Dünya yüz binlerce vakadan, binlerce kayıptan bahsederken, aylarca sıfır vaka-sıfır ölümle havanı at; test yapma, görmezden gel. DSÖ Başkanı, “test, test, test” deyip yırtınırken, “elinizi sabunla yıkayıp, kolonya kullanın” nasihatıyla geçen günler, haftalar, aylar... 

“Başarı” bununla da kalmıyor; mart ayının başında, 21 bin kişi Umre’ye gidebiliyor. Dönüşte 16 bini ellerini kollarını sallayarak “evlere dağılalım” diyor. Kalan 5 binlik grup için de gece yarısı öğrencileri boşaltılan yurtlar tahsis ediliyor. Artık ‘firar’ girişimi mi dersin, sözde karantina koşullarından feveran edeni mi, hangisini konuşsan elinde kalıyor...

Başarıymış! 

Daha birkaç gün öncesine kadar, koca ülkede test yapılan tek merkez vardı, Ankara’da. Aylar sonra 5 merkez daha oluşturuldu. Yapılmış Corona testi sayısı 18 Mart sabahı itibariyle 8002. Güney Kore’de günlük test yapma kapasitesi 20 bin. Senin üç ayda yapabildiğini bir günde yapıyorlar yani. 

Başarı ve hız öyle mi?  

Bir yurttaşın “Ben test yaptırmak istiyorum” talebine yanıt üretemeyen bir sistemin neresinde başarı? Uluslararası sertifikası olan bir laboratuvarınız var mı? Aşı üretim tesisleri? 

“Dünya bizi kıskanıyor” da neden Corona’ya aşı bulma adayı değilsin mesela? Gerek yok, nasılsa bulur birileri!

“Sağlıkta çağ atladık” ama sağlık emekçilerine verilecek yeterli N95 maske olsa iyidi! 

81 ilde neden test kiti olmaz? 

Ha para mı yok; yok mu gerçekten? ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diye, ‘Saraylara layık’ harcamaları iktidar gücüne teşmil eden ihtişamdan azıcık imtina etmek bile yeter. Asıl itibar, Corona aşısı bulmakta demek... 

Böyle bir izan, böyle bir idrak, böyle bir kendini inkâr mümkün mü? Beklenebilir mi? Yanıtı gereksiz bir soru işte. Bakın “patrona para, yaşlıya kolonya” paketine, anlarsınız. Gereksiz sorularla iştigal etmeyip Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun “neşesini” de kaçırmayalım bari!

‘Sülün Osman’ıma bak hele; koca Çin devriminden yadigâr kolektif mücadele kültürü, toplumsal disiplin ve etkinlikle başarılandan kendilerine pay çıkarmaya çalışıyor. 

Çin nire, siz nire! 

Siz ancak Rıfat Bey’i neşelendirirsiniz, o kadar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa