10 Mart 2020 20:22

Parlamenter sistem çözüm mü?

Sahnede mikrofonla konuşan Recep Tayyip Erdoğan'ın silüeti

Fotoğraf: Murat Kula/AA

Paylaş

Muhalefet cephesi demokratikleşmenin önünde en büyük engelin başkanlık sistemi olduğunda hem fikir. Dolayısıyla “güçlendirilmiş parlamenter sistem” muhalefetin asgari programını oluşturuyor. Mevcut sistemin değiştirilmesinin muhalefetin temel hedefi olması doğal, ancak sistemin nasıl değiştirileceği ve yerine ne konulacağı belirsizliğini koruyor.

Ana muhalefet partisi CHP parlamentoda iyi bir sınav vermedi, vermiyor. Anayasaya aykırı olduğunu itiraf ederek, içi yanarak milletvekillerinin cezaevine gönderilmesine, Suriye’ye asker gönderilmesine onay verdi. Bu kritik anlarda CHP’nin muhalefetten neden vazgeçtiği, neden iktidara boyun eğdiği bir muamma. Farklı cevaplar düşünülebilir elbette, ancak şu kesin: CHP yönetimi halka karşı iktidar kadar sorumsuz davranıyor. Suriye’deki asker ölümlerinin ardından parlamentoda kapalı oturum talep etmesi bunun en son örneği. Böylece parlamento siyasetin halkın önünde tartışıldığı bir kürsü olmaktan bizzat CHP eliyle çıkarıldı, büyükçe bir “kozmik odaya” çevrildi. Buna mukabil iktidar teslim bayrağı sallayan muhalefete her cephede saldırıya geçti, parlamentoda yumruklar konuştu.

Son gelişmeler ana muhalefetin parlamentodaki etkisizliğini bir kez daha ortaya koydu. Bu nedenle CHP’nin Türkiye siyasetine ilişkin tahlilini ve önerdiği çözümleri tekrar tartışmak gerekiyor. İki farklı soru var önümüzde: 1) Otoriterleşmenin, otokratikleşmenin nedeni başkanlık sistemi mi? 2) Güçlendirilmiş parlamento çözüm mü?

Başkanlık sistemi sorunun kaynağı değil, semptomu. Siyaset bilimciler Thomas Poguntle ve Paul Webb 2005 yılında derledikleri kitapta modern demokrasilerde genel bir eğilim olarak “siyasetin başkansallaşmasından” (presidentialization of politics) söz ediyorlar. Derlemede yer alan makalelerde Britanya, Almanya, İtalya, İspanya, Hollanda, Danimarka, İsveç, Kanada, Fransa, Finlandiya, Portekiz, İsrail ve ABD ele alınıyor. Karşılaştırmalı anayasa ve karşılaştırmalı siyaset disiplinlerinde bu ülkeler içinde ABD başkanlık, Fransa yarı-başkanlık ve Britanya parlamenter sistemin klasik örnekleri olarak anılır. Ancak “siyasetin başkansallaşması” kavramı biçimsel anayasal düzenlemelerinin ötesinde bir olguya işaret ediyor; yani resmen parlamenter bir sistemde de başkansallaşma özellikleri gözlemleniyor.

Poguntle ve Webb başkansallaşmayı şöyle tanımlıyor: 1) Parti ve yürütme içinde liderliğin güç kaynakları üzerindeki hakimiyetinin artması ve çeşitli veto aktörlerinden özerkleşmesi; 2) Seçim sürecinin liderler üzerine yoğunlaşması. Poguntle ve Webb’e göre başkansallaşmanın üç veçhesi var: Yürütme, parti ve seçim (The Presidentialization of Politics: A Comparative Study of Modern Democracies, Cambridge, 2005). Kitabın bulgularını gelecek yazılarda yeri geldiğince ayrıntılı bir şekilde ele almayı düşünüyorum, ancak burada vurgulamak istediğim nokta başkansallaşmanın sadece Türkiye’ye özgü bir olgu olmadığı ve salt Erdoğan’ın kişisel hırslarıyla açıklanamayacağı.

İlla bir dönüm noktası aranması gerekiyorsa belki de Cumhurbaşkanı Sezer’in Başbakan Ecevit’in suratına anayasa kitapçığı fırlattığı o meşhur toplantıyı düşünmeli. O dönem medyada Sezer’in eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak (özelleştirme, esnekleştirme, güvencesizleştirme gibi) IMF reformlarının önünde aşılması gereken bir veto aktörü olarak tartışıldığını anımsayalım. Bugünkü denetimsizlik, sorumsuzluk, otoriterlik Derviş reformlarının umulmadık bir sonucu olmasın?

Peki güçlendirilmiş parlamento çözüm olabilir mi? Başkansallaşmanın parlamenter sistemlerde de ortaya çıktığını düşünürsek biçimsel anayasal bir düzenlemenin yeterli olmayacağı, sorunu çözmeyeceği sonucuna varabiliriz. Siyaset Bilimci Juan Linz 1990’larda başkanlık sisteminin kurumsal yapısının demokrasiye bir tehdit oluşturduğunu öne sürmüştü. Ancak 2000’li yıllarda bu iddia sorgulanmaya başlandı. Jose Antonio Cheibub 2006 yılında yayımladığı kitabında başkanlık sistemiyle işleyen ülkelerde demokrasinin can çekiştiğini kabul ediyor, ancak sorunun başkanlık sisteminin kurumsal yapısından değil, bu sistemin ortaya çıktığı koşullardan kaynaklı olduğunu öne sürüyor. Cheibub’a göre bu koşullar demokratik sisteme geçiş öncesinde hüküm süren askeri diktatörlüklerin ürünü (Presidentialism, Parliamentarism, and Democracy, Cambridge, 2006). Dolayısıyla Cheibub’un iddiası parlamenter sistemin tek başına demokrasiyi getirmeyeceğini ima ediyor.

Bu sonuç kimse için sürpriz olmamalı. Nitekim doksan yıllık parlamenter sistem tecrübesinin sonunda bu noktaya geldik. İşte bu yüzden ülkenin içinde bulunduğu durum ve buradan çıkış yolları üzerine temel iddia ve teklifleri billurlaştırmak zorundayız. Siyaseti seçim kampanyası ve kamuoyu yoklaması boyutuna indirgeyen tartışmalar -niyetler böyle olmasa da- tıpkı CHP gibi kendilerini sınırları iktidar tarafından çizilen bir siyasi tahayyüle hapsediyorlar. Elbette gönüllü hapis isteyenler çıkacaktır. Ancak bütün bir ülke böyle bir düşünsel kabızlığa terk edilemez, edilmemeli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...