27 Şubat 2020 00:07

Toplumsal bunalım

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ülke gündemini uzun süredir iç ve dış politikada yaşanan gelişmeler meşgul ediyor gibi görünse de etkisini ve ağırlığını hissettiren ekonomik kriz süreci milyonlarca emekçi ailesinin öncelikli gündemi olmayı sürdürüyor. Ekonomik krizin ortaya çıkmasında en küçük bir sorumluluğu olmayan emekçiler, giderek artan hayat pahalılığı karşısında mum gibi eriyen ücretleri/maaşları ile krizin bedelini en ağır şekilde ödemeye devam ediyorlar.

Her ekonomik kriz, şiddetine ve süresine bağlı olarak, belli toplumsal sonuçları beraberinde getirir. İktidar, krizin yarattığı sorunları çözmek yerine, krizin yarattığı toplumsal sorunları ertelemeye yönelik adımlar atmaya devam ediyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz koşullarında, önceki krizlerden farklı olarak, uzun süredir belirgin bir iyileşme görünmemesi, kriz sürecinin adım adım derin bir toplumsal bunalıma doğru ilerlediğini gösteriyor. Nitekim Erdoğan ve yönetiminin ‘Ekonomide toparlanma’ sürecine girildiği yönündeki tüm söylem ve iddialarına kendileri dışında hemen hiç kimse inanmıyor.

Televizyon ve gazetelerde piyasa, borsa, altın, döviz ve faiz gibi ekonomik terimlerin tartışıldığı bir ortamda emekçiler, gıda, barınma ve ulaşım gibi en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyorlar. Halkın önemli bir bölümü yaşamlarını sürdürebilmek için içine girdiği borç sarmalında çırpınırken, aldığı kredi borçlarını bile ödemekte güçlük çekiyor.

Halkın bankalara ve finansman şirketlerine olan tüketici kredisi ve kredi kartı borçları ocak 2020 sonu itibariyle 610 milyar liraya çıkmış. Borcun 490 milyar lirası tüketici kredilerinden, 120 milyar lirası da kredi kartlarından kaynaklanırken, ödenemediği için icra takibine uğrayan borç miktarı ise 21 milyar lira.  

Türkiye’de milyonlarca emekçi artan hayat pahalılığı karşısında ne yapacağını şaşırmış durumdayken, giderek artan açlık ve yoksulluk tehdidini önlemek için hiçbir somut adım atılmıyor. Emekçiler her sofraya oturduklarında ay sonunu nasıl getireceklerinin hesabını yapıyorlar. Ekonomik krizle birlikte artan intihar vakaları, ülkenin ciddi bir toplumsal bunalıma doğru ilerlediğini gösteriyor.

Ekonomik krizlerin en belirgin özelliği, kapitalist sistemin eşitsiz ve dengesiz gelişiminin kaçınılmaz sonucu olarak meydana gelmesi, belli bir süre sonra çeşitli müdahalelerle geçici olarak aşılabilmesidir. Ancak ekonomik kriz sürecinden çok daha ağır ve uzun süren bunalım dönemlerinin toplumsal yapıda meydana getirdiği sorunların çözülebilmesi çok daha zordur. Krizin sonuçlarına zamanında müdahale edilmediği zaman ağır toplumsal ve siyasal sonuçların ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Emekçilerin günlük yaşamının somut bir parçası haline gelen ve her geçen gün derinleşen geçim krizi, en iyimser ekonomik tahminleri bile gölgede bırakır hale geldi. Kış aylarıyla birlikte kabaran doğal gaz ve elektrik faturaları, ardı arkası kesilmeyen zamlar, işsizlik, yoksulluk ve boğazına kadar borç batağına saplanmış milyonların yaşadığı temel sorunları sadece ekonomik krizin sonuçları olarak değerlendirmek mümkün değil.

Türkiye’de yaşanan sorunların önemli bir bölümünün kaynağı olarak ekonomik kriz gösterilse de, uzun süredir yaşananların temelinde yönetim sorunu olduğu, dolayısıyla sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir krizle karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.

İktidarın krizin yükünü tamamen halkın sırtına yıkan, gelir eşitsizliğini derinleştiren ve yoksullaşmayı arttıran yanlış politikaları mevcut sorunları daha da büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Bu durum ülkede ekonomide yaşanan gelişmelerden toplumsal yaşamın diğer alanlarına kadar etkisini hissettiren sorunların çözümü için geniş kapsamlı bir mücadele yürütülmeden ülkenin ve halkın içine itildiği bunalımdan çıkmasının hiç de kolay olmayacağını gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa