16 Şubat 2020 00:42

Saray'dan servis: 'Siyasi ayak' üstü darbe çeeek!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ | Fotoğraflar: DHA & Wikimedia Commons (Kamu malı) | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Tartışma tüketmekte ustalaşmış bir iktidar bu. Büyük oranda kendisinin belirlediği gündemleri nasıl yönettiği biliniyor. Kendi ‘imalatı’ dışında araya girenleri ise manipülasyon ağlarında sündürüp yönlendiriyor ve kendi sahasına çekiyor. Ekleme çıkarma yaparak, çarpıp bölerek bir başka şekilde tedavüle sokuyor. ‘Dokunma, yağlı boya!’ misali, kendisini suçlayanı mutlaka ‘suçlu’ çıkarıyor ve geride ‘tüketilmiş’ bir tartışma kalıyor genellikle.

Depremin, çığın yıkımından, Suriye’deki İdlib çıkmazından daha çok tartışılan “FETÖ’nün siyasî ayağı” meselesi de bahsettiğimiz bu malum ‘metodoloji’nin konusu artık. ‘Siyasî ayak kim?’ sorusunun çengelinde sektirilen topu kontrol eden Saray’ın ilmî siyaset erbabı, “yeni bir darbenin ayak sesleri” eklemesini yaparak tartışmaya başka bir biçim verdi. Hiç şüpheniz olmasın, artık nur topu gibi bir gündemimiz daha olacak, bir süreliğine elbette, tüketilene kadar...

***

Öncelikle, günlerdir süren ‘siyasî ayak’ tartışmasının, muhalefet açısından yanlış kurulduğunu söylemek gerekiyor. AKP iktidarının Fethullahçı yapılanmayla ilişkisini, basit bir ‘siyasî ayak’ düzleminde değerlendirmek doğru mudur acaba? Hem sadece Meclis’te ya da bir partide olmak mıdır ‘siyasî’ olmanın kriteri?

Kaldı ki devletin tüm birimlerine nüfuz etmiş, orduda, yargıda, emniyette, istihbaratta örgütlenmişse bir hareket...

İktidarın bir kliği haline gelmiş, devletleşmişse...

Tepeden tırnağa siyasaldır, siyasîdir zaten!

Şimdilerde, “biz bunları hayır işi yapan bir cemaat zannetmiştik, yanılmışız” diyen itirafçılardan ya da zamanında bunları “ülkeyi demokratikleştiren bir sivil toplum örgütü” olarak değerlendiren liberallerden olmayacaksak eğer, (daha Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden başlayarak) tamamen siyasî bir örgütlenmeydi Fethullahçı hareket...

Kuşkusuz ki ABD’yle illiyet bağlantıları da dahil olmak üzere, siyasî bir hareketin ‘siyasî ayağı’nı aramak garip olmuyor mu?

Meclis’teki Fethullahçı siyasetçilerden bahsedilebilir elbette ama AKP ile ilişkisini ‘siyasî ayak’tan öte bir ‘siyasî ortak’ ilişkisi olarak değerlendirmek daha isabetli olur.

Birbirlerine ihtiyacı olan, birbirlerinden yararlanan koalisyon ortakları...

En stratejik konularda Fethullahçı kadrolardan yararlanmadı mı AKP iktidarı? Birlikte operasyonlar yapılmadı mı? “Ne istediniz de vermedik?” itirafında ifadesini bulan ilişkinin, hepten karşılıksız bir hayır işi olduğuna inanacak kadar saf değiliz herhalde. Birinci ağızdan söylenen “Böyle bir ihanet içinde olacaklarını bilmiyorduk. Anlayamadık, aldatıldık!” sözleri, bir ‘ortaklık’ teyidi değil midir? ‘Ayaklar’ kullanılır, ‘ortaklar’ ise aldatılır!

***

Öyle ya da böyle, sonuçta İlker Başbuğ’un iktidarı işaret eden sözleriyle gündeme gelen ve rahatsızlık verici bu ‘siyasî ayak’ tartışmasını, akıl almaz manevralarla “asıl siyasî ayak CHP ve Kılıçdaroğlu’dur” istikametine yönlendirmeye çalıştı Saray radarları...

Bununla da kalınmadı. ABD’deki sürüsüne bereket ‘akıl fikir satıcısı’ şirketlerden birinin (RAND) raporunun üzerine atlandı şimdi. İddiaya göre raporda, orta kademe subayların rahatsız olduğundan bahsedilmişti.

Yani?

Anlayın işte; bu rapordan sonra başlatılmış(!) ‘siyasi ayak’ tartışması da dahil, yeni bir darbenin ayak sesleriydi bütün bunlar!

Aynı gün üç yazıyla (Yusuf Kaplan, A. Selvi, Cem Küçük) start verildi: Su uyur, (defalarca mezara gömülen!) ‘Vesayet’ uyumazdı ve Y. Kaplan’ın sözleriyle, “yeni bir darbenin ayak sesleri her yandan işitiliyor”du! Cem Küçük ise “Türkiye bu darbe laflarını bile konuşmamalı. Kimse ima etmemli...” derken, kendileri (ve ABD’li şirket) dışında kimsenin zaten darbe lafı etmediğini unutuyordu.

Olsun ama malzeme bulunmuştu ya, gerisi gelecekti artık. Bir süre de bu konuşulacaktı. Ama öylesine tüketilen bir muhabbet olmamalıydı.

***

Hem artık karşılığı kalmamış ‘mağdur AKP’ argümanını tazeleyebilecek, hem de giderek ‘bize muhalefet eden darbecidir’ blokajına yarayabilecek bir ‘malzeme’ydi bu. Tepe tepe kullanabilirlerdi: İktidar yine darbe tehditi altındaydı!

Buradan hareketle, çözülmeye başlamış tabana dönük yeni bir konsolidasyon kampanyası da başlatılabilirdi elbette. Nitekim Y. Kaplan da söz konusu yazısını şöyle bağlıyordu:

“Hükümeti her bakımdan hazırlıklı olmaya, halkımızı ise dikkatli ve müteyakkız olmaya, basireti elden bırakmamaya davet ediyorum.”

Tercüme etmeye gerek yok herhalde!

İnanana “aman ha darbe kapıda, erzak merzak depolayalım” dedirtecek bu ajitasyonlu siyasetin ne ‘ayak’ olduğu yeterince açık:

Saray’a muhalefet darbeciliğe hizmettir!

Yiyene afiyet olsun da kokmadı mı artık bu ayaklar?!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa