11 Şubat 2020 00:45

Kudüs ve Filistin İslamcılıkla mı kurtarılacak?

Saadet Partisinin Yenikapı'da düzenlediği Büyük Kudüs Mitingi

Fotoğraflar: DHA

Paylaş

Pazar günü, Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” olarak propaganda ettiği, Filistin’i yok etme amaçlı planı protesto etmek için İstanbul, Sakarya ve Diyarbakır’da mitingler düzenlendi. İstanbul Yenikapı’da “Büyük Kudüs Mitingi” adıyla yapılan mitingi Saadet Partisi düzenledi. Bu mitinge CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da katıldı.

Burada okuyucularımız, memleketin bunca sorunu varken, “Büyük Kudüs Mitingi niye köşeye taşınsın?” diye sorabilir.

Evet, bugüne kadar pek çok “Büyük Kudüs” mitingi yapılmıştır. İsrail’e, batı emperyalizmine atılıp tutulmuştur, büyük laflar edilmiştir ama bunların ne İsrail’e bir zararı ne de Filistin halkının mücadelesine bir katkısı olmuştur!

Yenikapı’da Saadet Partisi’nin düzenlediği son miting de önceki Kudüs mitingleri gibi, İsrail’e ve İsrail’in arkasındaki ABD’ye tepki mitingi olmayı geçmezken, Filistin davasını, İslam ile Hıristiyan-Yahudi uygarlığı çatışması alanına çeken bütün İslamcı, “medeniyetler savaşı” tezleri yenilenmiştir.

İSLAM’DA ‘HAYAT İMAN VE CİHAT’MIŞ!

Nitekim Yenikapı’da SP Genel Başkanı Karamollaoğlu, meydanda toplananları tarif ederken; “Filistin ezelden ebede bir İslam beldesidir ve sonsuza kadar da öyle kalacaktır. Bunu herkes böyle bilsin. Çünkü bu meydanda, tarihi bizzat yazanların torunları var… bu meydanda ‘Hayat iman ve cihattır’ diyen Necmettin Erbakan sevdalıları var” diyerek bir yandan Filistin davasını İslam davasına indirgeyerek, İslam davasını da “Necmettin Erbakan sevdalılarının davası”na indirgeyerek, Filistin davasını nerelere kadar daralttığını göstermiştir. Özellikle de İslamı “Hayat iman ve cihattır” diyen selefi anlayışa indirgemiştir. Ama aynı zamanda böylece, Filistin’in Gazze ve Batı Şeria olarak bölünmesinin ve bugüne kadar “İslam davası” iddiası arkasında bölge gericiliklerinin sofrasına meze yapılmasınının nedenini de açığa vurmuştur.

Tabi mitinge katılanları “Necmettin Erbakan sevdalıları”na indirgeyerek Karamollaoğlu, Kılıçdaroğlu’nu da “Erbakan sevdalıları”na katmıştır. Ama Kılıçdaroğlu, kendisinin de çağırıldığı bir mitingin İslamcılık ve cihadizme övgü mitingine dönüştürülmesine ne der bilmiyoruz.

FİLİSTİN DAVASI İÇİN GERÇEKÇİ SEÇENEK VAR

Karamollaoğlu önceki günkü “Büyük Kudüs Mitingi”nde, Erbakan’ın 1990’ların sonunda girişimlerini yaptığı, özeti; “D-8’ler başta olmak üzere, içinde yer aldığımız bütün ulusal ve bölgesel kuruluşlar, harekete geçirilmelidir. Derhal İslam ülkeleri, İsrail ile olan her türlü  diplomatik ilişkilerini kesmelidirler. İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir ‘Filistin Barış Gücü’ oluşturulmalı, bu askeri güç, caydırıcı teçhizatlar ile donatılmalı, Gazze’de konuşlandırılmalıdır. İslam Ülkeleri Savunma İş Birliği Teşkilatı’nı mutlaka kurmalıyız...” biçiminde olan bir plan da sunmuştur. Ki, bu plan olsa olsa Hantington’un “Medeniyetler arası  savaş” tezine meşruiyet sağlayacak bir plandır.

Kaldı ki bu plan, 1990’lı yıllardan beri vardır. İran molla rejimi, el Kaide ve IŞİD tarafından da, kendilerine göre somut adımlar da atılmıştır. Ancak gerek tarih gerekse bölge gericiliklerini emperyalist güç odaklarına çok sağlam biçimde bağlayan göbek bağları, bu planın karşılığının olmadığını göstermiştir.

Bu yüzdendir ki, Filistin davasını yeniden ayağa kaldırabilecek gerçekçi seçenek;

Gazze ve Batı Şeria’nın birleşmesi ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması, Filistin ve İsrail’in iki komşu ülke olarak yan yana yaşamak için birbirini tanıması,Filistin halkının İsrail’deki siyonizme karşı güçlerle dayanışmasının yanı sıra; laik ve demokratik Filistin amacı etrafında dünyanın her yerindeki anti emperyalist güçlerle ve demokratik kamuoyuyla dayanışma içine girilmesi, Filistin davasının bölgedeki din, mezhep ve gericiliklerin çatışmalarından bağımsız bir mücadele olarak yenilenmesi,Kudüs’ün Filistin ya da İsrail’in başkenti olmadığı, ilgili bütün dinlerin mensuplarının inançlarını serbestçe yerine getirecekleri bir statükoya kavuşturulmasını içeren bir mücadele hattına girilmesidir.Elbette burada sunulan talepler geneldir ve somutlaştırmasını da Filistin halkı ve onun gerçek temsilcileri yapabilir.Mitinge dönersek; Karamollaoğlu’nun miting konuşması Filistin davasının nasıl bir yere çekilerek tasfiye edildiğini gösterirken aynı zamanda radikal Hıristiyan ve siyonist odakların “medeniyetler savaşı” tezinin İslam dünyasına yansımasının ifadesi olmuştur.

FİLİSTİN DAVASI İLE KUDÜSÇÜ ANLAYIŞIN BİR İLGİSİ VAR MI?

Karamollaoğlu mitingde, Filistin’in parçalanması ve bugüne gelinmesi sürecini beş aşmaya ayırarak, tarihi 150 yıl öncesinden başlattı. Böylece, bütün olup bitenden “siyonizmi” sorumlu tutarak, İslamcı tutuma meşruiyet kazandırmak istedi. Filistin sorununda ve bugüne gelmesinde siyonizmin önemli bir rolü olsa da (bu bir makalenin sınırlarını aşan bir tartışmadır) “sahada”ki bir sorun olarak gündeme gelmesi, 1948’de İsrail’in kurulmasıyla başlamıştır.

Kudüs sorunu ise, Kudüs’ün Hazreti Ömer tarafından Bizans’ın elinden alınmasıyla (636 yılında) başlamış, 11-13’üncü yüz yıllarda İslam ve Hıristiyanlık arasında bir çatışma olarak 200 yıl boyunca süren Haçlı savaşlarıyla zirvesine çıkmıştır(*). Osmanlı İmparatorluğu döneminde İslam, Hıristiyan ve Yahudi inancında olanlar, nispeten çatışmasız olarak Kudüs’ü dini bir mekez olarak kullanmışlardır. Ancak Filistin’de bir İsrail devleti kurulması girişimleriyle Kudüs’ün statüsü bir anlaşmazlık sorunu olarak gündeme gelirken, İsrail içinde bir klik olarak var olan siyonistlerle İslamcı odaklar, “Kudüs ezelden beri bizimdi, ebediyete kadar da bizim olacak” iddiasıyla sahneyle çıkmışlardır. Ancak Filistin davasının, Filistin halklarının kendi kaderini tayin hakkı mücadelesinin, “laik ve demokratik Filistin” mücadelesinin “Kudüs başkent olacak” gibi bir ön iddiası yoktur. 1980’lerde, İslamcı güçlerin baskısı sonucunda, Filistin davasının, ‘laik ve demokratik Filistin’ yerine İslamcı bir çizgiye çekilmesiyle “Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin” formülasyonu öne çıkarılmıştır, Filistin davası ile Kudüs’ün statüsünün birleştirilmesi mecrasına girilmiştir. Böylece önce Filistin davası dünyanın her yanında süren anti emperyalist mücadeleler ve dünya demokratik kamuoyundan (buna İsrail’deki Siyonizme karşı olan demokratik güçler de dahildir) tecrit edilmiş; sonra da Filistin, Müslüman Kardeşçi Gazze ve seküler Batı Şeria olarak ikiye bölünmüştür. Bu bölünme, Filistin davasına vurulan en büyük darbe olmuştur. Nitekim Karomollaoğlu önceki günkü mitingde yaptığı konuşmada, oluşturulacak İslam Birliği ordusunun Gazze’ye yerleştirilmesini savunarak, Filistin’in bölünmüşlüğünü derinleştirmekten yana olduğunu da göstermiştir.

(*) 1990’lı yıllarda neoconların başını çektiği, Samuel Huntington tarafından “medeniyetler savaşı” olarak formüle edilen, İslam ve Yahudi-Hıristiyan medeniyetleri arasında yeni “Haçlı savaşları dönemi” tezi, batı dünyasında çok da itibar görmemiştir.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...