06 Şubat 2020 00:22

Suriye'deki Türkiye

İdlib'de yıkılan evler

Fotoğraf: AA

Paylaş

Bir ülke bir başka ülkede olmaz; söylenen bu değil. Bir devletin savaş güçleriyle bir başka ülkedeki varlığı ya zora dayalı olur ya da dostane ilişkiler çerçevesinde ve geçici olarak, örneğin bir kutlama vb. gibi nedenlerle. Türk ordusu Suriye’de askeri eylemler düzenliyor. Türk ordu güçleri Suriye’nin onlarca kilometre derinlerine inmiş durumda. Yöneticiler, çetelesi tutulsa onlarca kez “kimsenin toprağında gözümüz yok!” dediler. Sorun “sınırların korunması” olsa, kendi sınırına “canlı duvar oluşturup” kimseyi bırakmama politikası izlerdi. Yeni bir durum değil; başka ülkelere askeri müdahalelerde bulunanların gerekçesi hemen her zaman “ülke güvenliği” olmuştur. Şimdilerde, eskileri fersah fersah aşmış olan bu “güvenliği sağlama” iddiası artık sahip olunan askeri güç ve savaşma kapasitesiyle bağlı olarak başka topraklardaki “operasyonlar”la kanıtlanıyor. “Hayat alanı” diyerek, “Hinterland” diyerek en yakınından başlayıp gücü yettikçe başka halkların yaşam alanlarını sınırlarının içine alma politikası izleyenler kaç kez dünyayı ateşe verdiler ya da verilmesine neden oldular. ABD yönetimi, bütün dünya “çıkar alanım” diyor. “Biz de varız, durup seyretmeyiz!” diyen başkaları da var.

Türkiye’yi yönetenler sahada ve savaş politikasını sadece izlemiyor, “devam edilecek” diye en yukarıdan ilan edildiği üzere, savaşma kapasitesini gösterir şekilde pratiğe geçiriyorlar. Türk savaş gücü durmaksızın takviye ediliyor. Savaş sanayine ve silahlanmaya durmaksızın para akıtılıyor. Sahada ABD, Rusya gibi büyük askeri güçlerin yanısıra açık-gizli başka ‘çapul birlikleri’ de bulunuyor. Türkiye Rusya ile, ABD ile savaşacak değil; o kadarının ‘fazla geleceği’ni “birinci dereceden yönetici”ler de biliyorlar. Ancak, “sahada biz de varız ve olmaya devam edeceğiz” meydan okumasıyla “ne koparabilirsek kârdır” politikasında da ısrarlılar. Ne de olsa göz dikilen “ecdat yadigarı-ata toprağı!” “Külliye iktidarı”, yayılma politikasının olanaklarını sonuna dek zorlayacak; bu kararlılık her fırsatta gösteriliyor.  

Burjuva devlet yöneticilerinin izledikleri politikanın sömürücü egemen güçlerin çıkarlarınca yönlendirilmesi, kişisel hırs ve hasetlerin politikada hiç yeri olmadığını göstermez. Askeri politikalar ve savaşlar, provokatif girişimler ve kışkırtmalarla da tetiklenebilirler. Pazar ve etki alanları kavgasının ürünü çatışma, savaş ve işgaller son on yıllarda devamlılık gösterdi. Enerji kaynaklarına, deniz, kara ve hava ulaşım hatlarına hakim olmak için her tür entrikanın eşlik ettiği askeri politikanın terkedileceğini beklemek, en hafifinden saflık olur.

Suriye en aktif savaş alanı! Libya da öyle! Irak, ateş hatıtndaki namzetlerden biri. Lübnan diken üstünde. İran’ı düşürmeye yönelik Amerikan emperyalist politikası  devam ediyor.  Bütün bu ülkelerde ve bölgenin öteki ülkelerinde halklar büyük baskı altında, yoğun şekilde sömürülüyor ve yaşam koşullarını iyileştirmek için çaba gösteriyorlar.  El Kaide-IŞİD-Nusra-HTŞ  terör ordularını örgütleyip besleyerek ve savaşa sürükleyerek Suriye’yi yıkmaya girişenler bu politikadan vazgeçmiş değiller. ABD yönetimi, Erdoğan iktidarını, “İdlib’de yanınızdayız!” diye seslenerek Suriye savaşında “daha ilerilere sürme”ye çalışıyor. Türkiye’nin sadece NATO üyeliği dolayımıyla değil 70 yıldan fazla zamandır (1947’den beri) Amerikan çıkar stratejilerinin yörüngesinde olmasının ‘derin anlamını’ gayet iyi biliyor. Erdoğan’ın Rusya’yı karşıya alan açıklamaları yeniden yoğunlaştırması, bu uzun on yılların “stratejik ortaklığı”yla bağlı bir ‘cesaret’ten de güç alıyor. Suriye’de ‘fetih alanları’ edinmiş olan Türkiye yönetiminin, yayılma alanını genişletebilmek ya da en azından o alandan çekilmemek için  böylesi büyük güç desteğine ihtiyacı var. ABD ise, “arkadan itekleyerek” kendisine daha fazla bağlamaya çalışıyor.

Halklar, başta işçiler olmak üzere sömürülüp ezilen kitleler bu vahşeti aşabilecek güç ve inisiyatifi gösterebilirler mi? Şimdi yakıcı soru budur. Her bir ülkenin ileri işçi ve emekçileriyle militan gençlik kesimleri, ilerici  ve sosyalist aydınları, kendi ülkelerinin en geniş halk kitlelerinin, sermayenin vahşi politikalarıyla askeri eylemlerini sorgulamalarını sağlayacak ve karşı çıkarak püskürtecek bir faaliyeti kararlılıkla sürdürmeleri  ivedi öneme sahiptir. Bu çaba, İslamı, mezhepçiliği, milliyetçiliği politik-askeri etki için istismar ederek kitle manipülasyonunu sürdürme olanaklarını hala genişçe kullanmakta olan Türk tekelci burjuva iktidarınca izlenen politikaların içerdiği tehlikelerin görülmesi için, çok daha büyük öneme sahiptir. İzlenen politika çünkü yayılmacıdır ve savaşa ayarlıdır. Emperyalist askeri stratejilere yedeklenmeye açık olduğu gibi, savaş kışkırtıcı provokatif özellikler de taşımaktadır. Suriye’nin milyonlarca insanını askeri stratejileri için kullanma politikasının Türk-Arap; Kürt-Arap; Türk-Kürt  halklarını birbirine düşmanlaştırıp kırdırmaya hizmet ettiğini görmek için, daha fazla ölüm, yıkım ya da göç görmek gerekmiyor. Tehlikenin büyüklüğü apaçıktır. Emekçi yığınların durdurucu gücünü  seferber edebilmek için daha çok çalışmaktan başka bir yol da bulunmuyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...