01 Şubat 2020 23:35

Kesik selamların ardında

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Ahmet Erhan kurşun kalemle yazmayı severdi. Çok eski bir yazı geleneğini sürdürüyor gibi yazardı, yazısı titrerdi sanki. Çok yaşlı birinin yazısını görürdüm onun elinden çıkan dizelerde. Kalemleri severdi. Özen gösterir ve saklardı. Kalemtıraşı vardı, evet. İlkokulda “açacak” derdik, neden bilmiyorum. Kalemi parmaklarının arasında kullanabildiği kadar kullanır, son raddesine kadar kalemtıraşla açar, kurşunkalemin ucuna üfleyerek yazmaya başlardı.

Geçmiş zaman, uzak değil, Ayşegül Tözeren’le geceyi ağarttığımız bir meyhanede, duvarda asılı duruyordu fotoğrafı. Gençliği muzip muzip gülümsüyor. “Burada utanır bu adam, arkadaşlarının yanında yerini yadırgamaz” diye meyhane duvarından alıp çalışma masamın yanına koydum.

Bende ne kadar anısı varsa, saklarım. Parmak kadar kalmış bir kalemdir bazen arkadaş olmak.

***

Tahsin Saraç, kim bilir kimlere neler öğretmiş bir usta kişi ve edebiyat insanıdır. Ankara’nın sokaklarında, kışında ayazında ne çok zaman geçirmiştir kim bilir. Şiir yazmaya başladığında dünyayla irtibatını kestiğini okumuştum bir yerlerde. Onlarca yerde arar şiiri, bulduğu anda da onu kâğıda not eder mutlaka.

Yanında yöresinde o an kâğıt yoksa cebinden para çıkarıp üstüne yazarmış. Kim bilir kimlerin elinden geçmiştir Tahsin Saraç’ın üstüne şiir karaladığı “pangınotlar.”

***

Ayaşlı ve Kiracılar hakkında ne söylersiniz bilmiyorum. Zarif bir adam, Nezihe Meriç’e göre. Cemal Süreya iyi bulur yazdıklarını. Ak saçlı, nur yüzlü bir ihtiyar duruyor karşımda, papyonuyla bir sınıf farkı koymak niyetinde sanki. O kadar da olsun diyesim var hani. Ün peşinde koşan bir yazar olmamış hiçbir zaman. Şimdinin ergenleri gibi okurdan paparayı yiyince memleketten çekip gitme tweetleri atmışlığı yoktur yaşadığı dönem gereği. Neyse. Memleket insanını yazdığından, olana bitene, büyümekte olanın çürüyen yanlarına dikkat çekmekte olduğu için küsmeye zamanı olmamıştır belki de…

Çoğu suluboya resimleri kalmıştı ölümünden sonra; evinin duvarlarında. Miras ve yoksulluk; yıllarca çalışıp odalarında dolaştığı evi müteahhide verildi; eşyalarını korudu çocukları. O resimleri nerededir şimdi? Memduh Şevket Esendal’ın hikâyeleri gibi çizdiği resimleri nerededir, bilen var mı?

***

Remzi İnanç’ı Ankara’da tanımayan var mı? Edebiyatla uğraşıp da Remzi İnanç’ı tanımayan var mı? Toplum Kitabevi, Zafer Çarşısı, Ankara. Sahiden böyle bir adresi olabilir Remzi İnanç’ın. Çok uzaktan tanıdığı insanlar için bile olağanüstü çaba gösterdiğini, elinden gelenin fazlasını yapmaya çalıştığını dinledim herkeslerden.

Bir kış günü Ahmet Erhan’ı anmak için Murat Koçak’ın şiir evinde toplandığımızda ne güzel yan yana oturduk Remzi İnanç’la. Gayet şık giyimi ve zarif tavrıyla bir çınar gibi oturuyordu. Konuştuk şuradan buradan, içinden gelen bir sıcaklıktı insana geçen. “Uğra,” dedi geldiğinde.

Uğrasam ne çok şey konuşuruz kim bilir. Daha doğrusu ben ne çok şey sorarım Remzi İnanç’a. Evinde geçiriyor zamanı artık. Bende huzur ve güven dolu bilgelikle bakan gözlerinin sakinliği kalmış.

***

Bana Fatin Hazinedar söyledi, kaynağını merak eden kendisine sorabilir. Turgut Uyar bazı durumlarda baş edebilmek için örgü örermiş. Edebiyatımızda örgü ören başka biri daha var da bütün telefon konuşmamızı buraya yazamam.

Ama Fatin’in Balkondan Düşen L kitabından bir olayı araklayabilirim pek tabii.

Orhan Veli, Tercüme Bürosu’ndaki işinden bir şişe şarabı yere çalarak istifa etmiştir. Hasan Ali Yücel Tercüme Seferberliği ilan eder ve Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüpoğlu, Orhan Veli gibi kişiler de çeşitli görevlerde bu işe koyulur. İktidar değiştiğinde bakanlar da değişir, bu da siyasetin afili cilvesidir. Reşat Şemsettin Sirer göreve geldiğinde köy enstitülerine ve tercüme bürosuna da el atar. Sabahattin Eyüpoğlu Tercüme Bürosu’ndan, Melih Cevdet Anday Neşriyat Müdürlüğü’nden, Orhan Veli de Tercüme Dergisi’nden istifa eder. Kitabında olayı Necati Cumalı’nın eşi Berin Hanım’a dayandırarak şöyle anlatır: “Orhan Tercüme Bürosu’na geldi, Reşat Şemsettin’in önünde bir şişe şarabı yere çaldı ve ortalığı kokuya boğarak oradan ayrıldı, bir daha da gitmedi.

Garip.

***

“Başım sıkışınca seni it gibi seviyorum” tam olarak böyle miydi bu dizenin kurulumu, emin değilim. Öztürk Uğraş, terse yatırır her zaman. Öztürk bu hayattan çekip giderken, polis arabasının üstündeki mavi ışıktan daha üzgündük hepimiz. Nicedir kesilmiş selamlaşmalar. Hay boynumuz kopsun!

Hamiş: Kaç zamandır telefon açmama rağmen haberleşemiyoruz, Şeref Bilsel’i gören duysan varsa haber etsin hele…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...