30 Ocak 2020 00:03

Kahramanlar ve günah keçileri…

Kahramanlar ve günah keçileri…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Futbola dair arızalı bakışımızın en önde gelen göstergelerinden birisi de, bu oyunla ilgili okumaları genellikle kişiler üzerinden ortaya koymamız…

Oyunu öncelikle, bireysel performanslar ve beklentiler üzerinden algılamak vazgeçilmez bir alışkanlık haline gelince de, yorumlar, değerlendirmeler bilgiden uzaklaşıp alabildiğine sığlaşıyor. Bu bakış çerçevesinde özellikle transfer edilen yabancı oyuncuların yarattığı beklenti ve umut çok üst seviyede seyrediyor. Yabancı oyunculara, yaratacakları mucizelerle bütün gidişatı değiştirebilecek yeteneğe/güce sahip birer kahraman gözüyle bakılıyor. Beklentiler gerçekleşmezse ise -ki genellikle gerçekleşmiyor- yaşanan hayal kırıklığıyla birlikte bu kez yine bilginin kırıntısını bile içermeyen ipe sapa gelmez eleştirilere tanık oluyoruz…

Futbol algısını bireysel beklenti ve performanslar üzerine temellendiren bu bakış açısı oyunu, “kahraman” ya da “günah keçisi” yaratma çabasıyla sınırlandırıp bu daracık çerçevede anlamlandırıyor. Kazanılırsa bu, “kahraman” ya da “kahramanlar” sayesinde gerçekleşmiştir, kaybedilirse ise kesinlikle bunun sorumlusu olan “günah keçisi” ya da “günah keçileri” vardır…

Kuşkusuz, “kahraman” ya da “günah keçisi” yakıştırmalarının altını “hakkıyla” dolduracak bazı argümanlara da ihtiyaç duyuluyor. “Kahraman(lar)” için akıl ve mantık sınırlarını zorlayan abartılı övgülere rastlayabildiğimiz gibi, “günah keçileri” için de saygısızlık ve cehaletle beslenen seviyesiz eleştiri, yakıştırma ve protestolarla karşılaşabiliyoruz…

Dünyanın en iyi kalecilerinden birisi olarak kabul edilen, bunun yanı sıra görünümüyle de dikkat çeken Loris Karius’un Beşiktaş’a transfer olduğu dönemde ne denli yoğun ilgi ve beğeni topladığını hatırlıyoruz. Fakat özellikle son dönemde işler umulduğu gibi gitmeyince Karius günah keçisi kategorisine sokuldu ve eleştirilerin, protestoların hedefi haline geldi. Gelirken görünümüne bakıp buradan özel beğeni ve gurur alanı yaratanlar, bu kez “Böyle manken gibi kaleci mi olur”, “Gitsin mankenlik yapsın” gibi zırvalarla Alman kaleciyi yine görünümünden yola çıkarak eleştirmeye başladılar. İş, top Karius’a geldiğinde ıslıkla ve yuhalamayla protesto etmeye kadar vardı… Görüldüğü gibi yüzeysel bakış, işler yolundayken gururla öne çıkardığı bazı kişisel özellikleri, durum tersine döndüğünde bir aşağılama argümanı olarak diline dolayabiliyor… Her oyuncu gibi Karius da eleştirilebilir elbette ama boş laflarla değil, bilgi içeren argümanlarla…

Oyuna kişiler üzerinden bakış sadece futbolculardan ibaret değil. Aynı durum teknik direktörler için de söz konusu. Abdullah Avcı gitti, şimdi onun yerine gelen Sergen Yalçın’dan mucizeler yaratıp takımı şahlandırması umut ediliyor... Aynı koşullarda çok da farklı sonuçlara ulaşabilmenin mümkün olmadığı ya da ulaşılsa bile bunun yeni teknik ekibin başarısından çok ülke futbolunun düşük kalitesini yansıtan bir olgu olacağı gerçeği unutularak…

Futbol bir takım oyunu. Dolayısıyla sahada başarılı olmanın yolu yardımlaşma ve dayanışmaya dayalı kolektif mücadeleden geçiyor. Zaman zaman olağanüstü bireysel performanslar görülse de hiçbir maçı bir oyuncu tek başına kazanamaz. Bir oyuncuyu kahraman ilan etmek, diğer oyuncuların emeğini hiçe saymak demektir. Yine, hiçbir maçı bir oyuncu kaybedemez. Yenilgilerde de yöneticisinden teknik direktörüne, oyuncusundan taraftarına kadar herkesin mutlaka az ya da çok payı/sorumluluğu vardır. Yenilgileri bir ya da birkaç kişinin üzerine yıkmak, hedefe konan kişileri duygusal yıkıma sürüklemekten başka, başarısızlığın gerçek nedenlerini saptama imkanını ortadan kaldırmak gibi çok büyük bir sakınca da barındırır…

Futbolun takım oyunu olduğunu içselleştirmek, doğru bakış açısı geliştirmenin ilk koşuludur. Bu oyunda değişim, gelişme, aşama gerçekleştirebilmek de yine kolektif mücadelenin öneminin içselleştirilmesiyle mümkündür…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...