27 Ocak 2020 00:45

Suriyeli Mahmud

Dürdane Aydın ve ailesi ile Suriyeli Mahmud el Osman buluştu.

Bu yazı yazıldığında Mahmud'un yalnızca adı biliniyordu. Dün, depremzede Dürdane Aydın ve ailesi ile Suriyeli Mahmud el Osman buluştu. | Fotoğraf: Kerem Kocalar/AA

Paylaş

Kum ile suyun karıştırıldığı harçta çalınan çimento ve demir ise deprem; deprem elbette siyasidir.

Bilim insanları bağıra çağıra uyardıkları halde, tehlikeli fay hatları üzerine binalar konduruluyor ve ülkeyi/kenti yönetenler buna yol veriyorlarsa deprem elbette siyasidir.

Yıkımların altında varsıllar değil, genelde hep yoksullar can verdiği için de siyasidir deprem. Çünkü o kendi içinde, konut sorununa bağlı keskin bir sınıf çelişkisini barındırır.

Lüks, dayanıklı, zemin etüdü yapılmış yapıları kimler yükseltir? İşçiler. Ama ömür boyu çalışsalar tek dairesinde oturamayacakları bu yapılarda, ancak parası olanlar yaşar.   

İşçiye, emekçiye düşen ise; ucuz, eski, dayanıksız binalarda bir daire sahibi olmak uğruna borç yükü altına girmektir. Bu da olmuyorsa çökmeye yüz tutmuş binalarda kirada oturmak.

***

Hep yoksulları vurur deprem. Renk, ulus, din, milliyet ayrımı yapmaz. Köhnemiş binalarda, izbe atölyelerde, kömürlükten bozma bodrum katlarda yan yana ölür en alttakiler: Türk’ü Kürt’ü, Türkiyelisi Suriyelisi.

Ve tıpkı farklı milliyetlerden işçilerin ekmek kavgasında ortaklaşması gibi; deprem acısı da ön yargıları kırar bazen, insanları dönüştürür. Elazığ depreminin gönüllü kurtarıcılarından Suriyeli Mahmud ve onun kanayana kadar enkaz kazan ellerinde hayata dönen kadının dilinden dökülen sözler, bu dönüşümün en güzel örneği değil mi?

Şöyle anlatıyor depremzede kadın:

“…Biz Suriyelilere taş atıyoruz ya, Mahmud isimli Suriyeli tırnaklarıyla toprağı kazıya kazıya elleri paramparça bizi enkaz altından çıkardı. Ben ölsem asla o çocuğu unutmam. Buradan çıktıktan sonra arayıp onu bulacağım.”

Yüzünü henüz görmediğimiz ama kanlı parmaklarını tahayyül edebildiğimiz Suriye Mahmud, Elazığ depreminin kahramanlarından biri şimdiden. Depremzede kadının onun için söyledikleri ise, mülteci düşmanlığı yapanlara hayatın içinden verilmiş okkalı bir yanıt.

***

Eğer bir depremin kahramanı illa da Suriyeli olacaksa, onu kendi ülküsünün çıkarlarına tahvil edenler bakımından da zengin memleket Türkiye. Elazığ depremi bunu da gösterdi.

Suriyeli Mahmud’u “ümmetin bir ferdi” ilan edip onu Osmanlı bölükleri arasında Çanakkale’de can veren Suriyeli askerlere benzetenler, Suriyelilere 500 yıllık tebaa muamelesi çekmekten utanmadı örneğin. 

Türk milliyetçiliğini her şeyin üzerinde tutan sağdan ve soldan mülteci karşıtları ise dümeni ucuz bir pragmatizme çevirmeyi yeğledi: “Sözümüz Mahmud gibilere değil, sahillerde nargile içenlere…”

Ama hep ön rezervle hareket eden bu “Mahmud seviciler” mültecilerin gasbedilmiş evrensel haklarından tek söz etmediler. Türkiye’nin de altına imza attığı “Geri Kabul Anlaşması”na, AB ile mülteci pazarlıklarına hiç değinmediler. İzbe atölyelerde yıllarca sigortasız, yarı ücrete çalıştırılan, iş cinayetlerinde can veren, patronlar tarafından “Türk işçisinin beğenmediği işlere” sürülen Suriyelilerin çektiği cefayı gram hatırlamadılar.

Oysa mültecilik/göçmenlik sorunu her şeyden önce bir emek sorunudur. İşçi hakları sorunudur. Ve bir mülteciyi sevmek, eşitlik talebi başta olmak üzere onu haklarıyla tanımayı, sevmeyi gerektirir.   

***

Elazığ depremine gelene kadar Suriyeli mülteciler hakkında sıklıkla tekrarlanan bir argüman da şu oldu: “Memleket yoksulluk içinde kıvranırken hükümet Suriyelilere 40 milyar doları nasıl harcar?”

Depremle birlikte bu soru şöyle revize edildi: “Toplanan deprem paralarını Suriyelilere harcayanlar hesap versin.”

Elbette bu soruların sorulmasında birinci derecede sorumluluk ve kabahat hükümettedir. Kaldı ki açıklanan rakamların doğruluğu, nereye ne kadar harcandığı da hem açık değil, hem sorgulanmaya muhtaç.

Fakat sorun şu ki; son Elazığ depreminde de görüldüğü üzere bu sorgulamanın kendisi hükümetten çok Suriyeli mültecileri hedef haline getiren seyreltilmiş bir ayrımcılığa dönüştü. Sağdan ve soldan bu çirkin politikaya tenezzül edenlerin Suriyeli Mahmud mitine sarılmaları da işin bir diğer trajikomik yanı. 

Özetle vergisini veren her yurttaş deprem politikalarını sorgular. Hükümetin bunu bastırması, yasak sayması kabul edilemez. Fakat deprem politikaları sorgulanırken mültecilerin hedef haline getirilmemesine de bir o kadar özen gösterilmeli.

***

Bitirirken…

Elazığ ve Malatya halkının acısını paylaşıyor, yaralılara geçmiş olsun diyorum. Kurtarma çalışmalarına katılan madencilere, çeşitli illerden deprem bölgesine giden belediye çalışanlarına, yardım ve kurtarma ekiplerine, gözyaşları içinde haber geçen basın emekçisi arkadaşlara, farklı milliyetlerden el ele veren gönüllülere, Suriyeli Mahmud’lara selam olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa