11 Ocak 2020 23:30

Kartalimeni-2: Bir balıkçı köyüne dair hikayat

Engin Günay'ın Kartalimeni kitabının kapağı

Fotoğraf: Engin Günay'ın Kartalimeni kitabının kapağı

PAZAR
Paylaş

Geçen hafta kaldığımız yerden sürdürüyoruz, yolculuğumuzu.

Evden çarşıya, sahile inmenin kestirme, ikinci yolu da yine yıkılan, yok edilen, kentin dokusundan silinse de bizlerin belleğinden silinmeyen, anılarımızın olduğu, yerine beton yığını çirkin binaların yığıldığı bostanlı yoldu.

Bu kez, Kadıyoran yokuşundan inip bitiminde sola dönerseniz Kartal Stadı’na, sağa dönerseniz kiliseli, köprülü sokağa giriyordunuz. Karşısı ise tanıdıklarımızın da oturduğu çarşıya kestirme indiğimiz girişi dar, patika bostanlı yoldu. O yolun girişinde ikinci sırada bahçe içindeki evde de sahildeki Yakamoz Kahve ve Kıyı Pastanesi’nde toplaşan saçlı sakallı hippi gençlerden, abilerden ilk tanıdığım, bu yazıda söz ettiğim kitapların yazarı olan Engin Günay’ı da tanımama vesile olan Tevfik oturuyordu. Sonraki ev ise ilkokul ve gençlik arkadaşım Kamil’in ailesinin eviydi. Önlerinde koca bostanın olduğu evlerin arasından ve tren yolu alt geçidinden geçip çarşıya, sahile ulaşabiliyorduk. Alt geçidin çıkışında karşımıza ‘yabancı filmlerin’ oynadığı Belediye Sineması çıkıyordu.

Şimdi ne o evler, bostanlar, bahçeler ne de artık o alt geçit vardı... Önce Özel Ahmet Şimşek Koleji için yok edildi anılarla yüklü o evler, bahçeler, bostanlar… Sonrası geldi. Şimdi yerlerinde o koca alanları kaplayan, beton yığını özel kolej ve çoğalan binalar var.

O yıllarda tanımıştım zamanımın çoğunu çektiğimiz fotoğrafları karta bastığımız karanlık odalı, sık sık tanınmış müzisyenlerin ya da batılı hippilerin de geldiği bahçeli evinde geçirdiğim “hippi” Tevfik’i, Servet’i, Ali Can Erkılıç’ı, Hakan’ı, Barbaros’u, Engin Günay’ı ve diğer arkadaşlarını. 

Bir süre sonra, 70’li yılların ikinci yarısına geçerken birçoğu müzik insanı da olan, orkestra kurup çeşitli ortamlarda çalan, bir kısmı üniversite öğrencisi olan bu saçlı, sakallı insanlarda, dönemin ruhuna, yükselen devrimci muhalif başkaldırıya göre önemli değişimler yaşandı. Öncüleri de yanılmıyorsam, benim değişimin yansımalarını ilk gördüğüm Ali Can Erkılıç olmuştu. Engin Günay da bu radikal, köklü değişimde Ali Can’ın yanında yer almıştı. Bu ikili saçlarını, sakallarını kestirip, arkadaş çevrelerinden kopup dönemin önemli, etkili sol bir yapılanması içinde yer almayı seçmiş, afişe, yazıya, bildiri dağıtımına çıkmaya başlamışlardı. Servet, arkadaşlarının yaşadıkları dönüşüme ayak uyduramıyor, yaşadığı hayat onu trajik bir sona savuruyordu. Engin Günay ve Ali Can Erkılıç hayatlarını artık yoldaş olarak sürdürüyordu. 

Gerçek hayatta da romana yansıyan kurgusallıkta da Can’la oluşan yoldaşlık, “Cevizli Tekel işçileriyle dayanışma eylemlerinde, E-5’in hemen üzerinde Gülsuyu’nun yamacında kurulan gecekondu mahallesinin yapımında, Beşçeşmeler’de sıkışıp kalmış ülkü ocağıyla mücadelede pekişir, perçinlenir.” 

Bu yoldaşlık, Can’ın Maltepe/Beşçeşmeler’de antifaşist mücadele içinde çalışma yürütürken bölgede terör estiren azılı faşistler tarafından vurulup ölmesine kadar sürer. Kadıköy’den Kartal’a bütün bir Anadolu Yakası’nı derinden sarsan bir ölümdür bu. Cenazesi, o güne değin ve o günden sonra da hiç görülmeyecek bir insan seliyle kaldırılır. 

Kartalimeni’ye (*) yansıyan anılar, anımsamalar arasında o yıllarda yaşanan toplumsal olaylardan işçilerin büyük ayaklanması 15-16 Haziran direnişi de, kanlı 19771 Mayıs’ı da, Cevizli Tekel işçilerinin direnişleri de Maltepe’de bir evde kuşatılan, evin kızı Sibel’i rehin almak zorunda kalan Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’in direnişi de yer alıyor.

Anımsıyorum; Ali Can Erkılıç’ın öldürülmesi hepimizi çok üzmüş, sarsmıştı. Birçoğumuzun yakın çevresinde yaşanan ilk siyasi cinayet, ilk siyasi ölümdü. O gün var olan (birbirine düşman olanların da) bütün sol yapılanmaların katıldığı binlerce genç insanla birlikte Maltepe’den Kartal’a kadar yürüyüp, sloganlar atmış, cinayeti lanetlemiştik. Bu benim hayatımda katıldığım ilk büyük siyasi antifaşist yürüyüştü. Öldürülen Ali Abi’nin acısını, onu tanıyan herkes gibi yıllarca taşıdım içimde. Ayrıntısını, oluş biçimini yıllarca bilemediğim bu acı olayı, Engin Günay’ın Kartalimeni’de yarı kurgusal, yarı belgesel anlatımıyla bir kez daha anımsıyor ve bilmediğim detayları öğreniyordum.

Yine kitapta ve Engin Günay’ın yaşanmışlıklarında, anılarında yer alan 15-16 Haziran’ın da, 77 1 Mayıs’ının da, Hüseyin Cevahir’in ölümü, Mahir Çayan’ın yaralanmasıyla sonuçlanan Maltepe kuşatmasının da yakın tanıklarından olmuştum. 

Engin Günay’ın ikinci romanı Kartalimeni o günlerden, o yıllardan başlar anlatıma, anıların izini sürmeye. Tanıklık ettiğimiz günlerin, anıların yaşanan güzelliklerin, acıların, acı biçimde yitirdiğimiz arkadaşlarımızın izini süreriz kitap boyunca anlatıcının yol göstericiliğinde. 

Bir bilgi notu daha düşmek isterim; Yakamoz-Kıyı gençliği arasında yer alanlardan Engin Günay ve Ali Can Erkılıç’ın yaşadığı değişime uzak duran, babasıyla tabelacılık yapan Servet, o günlerde yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle insanların beynini, düşüncelerini okuduğuna inanıyordu. Görüştüğünü söylediği metafizik güçlerin isteğiyle saçlarını, kaşlarını kazıtıyor, sonraki yıllarda da kendini boşluğa bırakarak intiharı seçiyordu. Kitabında Servet’in ve kaldığı tek göz kulübede çıkan yangında yanarak ölen Barbaros’un da izlerine, yaşananlara yer veriyor Engin Günay. 

Kitabın üç ana kişisi, anıların izini süren anlatıcıda vücut bulan yazar, onlara eşlik eden fantastik, düşsel kahraman-anlatıcı sahaf Kartelli’yle, Servet ve Can. 

Kitabın ana kahramanı yıllar sonra Kartal’a dönerek fantastik bir yolculukla anılarının izini sürerken sahaf Kartelli’yle karşılaşır. Kartelli, Kartalimeni’nin anılarına sahip çıkan fantastikarihi biridir. Kartelli anılarının izini sürmeye gelen konuğuyla birlikte romanın anlatıcısıdır da.

O yıllarda Kartal’da kitabın ilk sayfalarında adı geçen yazlık-kışlık salonuyla sonradan iş hanı olan Uzunkaya ve Kömürlük Sineması’na yazlık bahçe sinemaları Çınar, Kervan, Çamlık, Işıklar ve Bizim sinema da eklenmişti. O sinemalarda ve kitapta, Engin Günay’ın anılarında da yer alan Kumluk’ta oradaki plajda ve en çok da Nizam Plaj’da unutulmaz anılar biriktirmiştik.

Engin Günay okuru yalnızca Kartal’da değil, anılarıyla, anımsadıklarıyla o yılların İstanbul’unda, Anadolu Yakası’nda, yolculuğa çıkarıyor. Kalamış “Köhne”yi, Set Çay Bahçesi’ni, onları yok ederek yerlerine yapılan marinayı, Todori’yi anımsayıp Süreyya Plajı’na, oradan Dragos’a, Cevizli’ye ve Kartal’a uzanan bir yolculuktur bu.

Kartalimeni’ye bir dönemi, çok fazla yaşanmışlığı, anıyı sığdırmayı başaran Engin Günay kendi geçmişiyle de ülkenin bir dönemiyle, yaşanmışlıklarla da yüzleşiyor. Bir kısmına benim de tanıklık ettiğim yaşanmışlıklardan, anılardan yola çıkarak oluşturduğu kurgu anlatıyla yarattığı romanda, Kartalimeni’de yaşananları, yaşayanları ölümsüz kılmayı başarıyor.

Kartalimeni’yi edinmek, okumak için Kartallı olmak, o yıllarda orada yaşamış olmak gerekmiyor. Anlatılan bir dönemin, bir kentin, bir ülkenin, hepimizin hikâyesidir.

(*) Engin Günay, Kartalimeni-Bir Balıkçı Köyüne Dair Hikâyat, NotaBene, 2017

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...