03 Ocak 2020 00:06

Yeni YÖK: Üniversitelerin senato gündemine kadar belirleyen total totaliterlik aracı

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Yeni yıla YÖK’le birlikte başlamamın sebepleri çok. YÖK, 2016 darbesi sonrası KHK’larla ve 2018’deki külliyedeki açılışla birlikte artık otoriterlikten totaliterliğe geçişi, tümden total totaliterleşme evresine geçtiğini ilan etmişti, uygulamaları 2019’da daha da somutlaşmaya başladı. Hatta YÖK kendisine “yeni YÖK” demeye başladı, yani eskisinin ötesinde artık “cumhurbaşkanlığının himayelerinde” “totaliterleşmenin” hizmetinde olduğunu zaten deklere etmişti, 2019’da yeni rejime uygun yeni YÖK yeni totalliğin geriye kalan kısımlarını tamamlıyor, yeni rejime uygun olarak totalleşiyor.

Eski otoriter YÖK Kemal Gürüz ile birlikte totaliterleşme eğilimine girmişti, ama o dönem bazı dirençlerle bunu tamamlayamamıştı, bu totaliterleşme fetöcülüğe ve bugünkü “yeni” YÖK’e nasip oldu.

YÖK: DARBECİ OTORİTERLİKLE BAŞLADI, ARTIK TOTALİTERLEŞTİ

12 Eylül’ün en katı ve merkezi otoriter kurumu YÖK sayılır. Doğramacı ve yanındakilerin darbeciler önünde sıraya dizilmiş el pençe görüntüleri, darbecilere fahri doktora dağıtmakla başlayan vizyon ve misyonları daha kuruluşu ile birlikte bilimselliğin, aklın, gerçeklik ölçütünün, düşünce özgürlüğünün, bilincin-vicdanın dışında bir oluşumla karşı karşıya gelindiğini göstermekteydi.

YÖK darbeci, otoriterleşmeden başlayıp giderek günümüzde totaliterleşmenin en önemli kurumu ve mekanizması olacaktı. Hatta 1970’lerden itibaren üzerinde çalışılmış olan derin NATO’nun, darbecilerin, komprador burjuvazinin, TÜSİAD’ın, muhafazakâr milliyetçi dinci çevrelerin hazırlıklarının ve öngörülerinin ötesinde dünya tarihinde belki de bu derece olumsuz anlamda başarılı bir başka oluşum olmayabilir. Alman Nazi döneminin eğitim kurumları bile 12 sene yaşayamadı, YÖK neredeyse 40 yılını dolduracak.

Artık YÖK eski otoriter YÖK’ü bile geride bıraktı, “yeni” totaliter YÖK haline geldi. 2016 sonrası fetönün verdiği zararın yanında üniversite ve MEB “yeni” rejimin baş araçları haline getirildi, bir gecede 1500 dekan istifaya zorlanarak görevden alındı, rektörlük aday seçimleri kaldırıldı, fetöcülükle uzaktan yakından hiç ilgisi bulunmayan, hatta AKP’li akademisyenler fetöcülerle işbirliği yaparken bunlarla en sıkı mücadeleyi sürdüren üniversitelerin karşı kültürünü yani bilimsel özgürlükleri savunan pek çok akademisyen de darbe fırsata dönüştürülerek yeni rejime uygun yeni üniversiteler dizayn etmek projesi dahilinde her tür hukuk ve insanlık yok sayılarak KHK’lerle üniversitelerden atıldılar.

KURUMSAL ÖZERKLİK VE BİLİMSEL ÖZGÜRLÜĞÜN ÇELİŞİĞİ DÜNYADA TOTALİTER OLUŞUMUN EN ÖZGÜL ÖRNEĞİ YÖK

700’lerin sonuna doğru Frank Kralı Şarlman’la birlikte ortak bir şekil almaya başlayan Skolastik dönem, tüm negatif yanlarına rağmen aynı zamanda Rönesans ve Reformasyonları hazırlamış, bugünkü felsefe ve bilimlerin sürekliliğin dahilinde ara dönemden biri olup tümden negatif bir süreç değildi.

YÖK Skolastikten çok daha ağır bir oluşumdur.

Dahası her geçen gün bir gün öncesinden daha merkezi, daha hiyerarşik, daha iktidara bağımlı, 12 Eylül’deki otoriterliğin ötesinde “totatileter” rejimin yükseköğretim ayağındaki “total” aracı haline geldiği söylenebilir.

YÖK çok özgül ve önemli bir mekanizma arayışının ürünüydü. YÖK ile birlikte Türkiye’de üniversitelerde özgür düşünce salt kontrol altına alınmaya çalışılmadı, doğrudan belirlenmeye kalkışıldı. Bu anlamda Köy Enstitülerinin ve 1946 üniversite reformunun karşıtından öte çelişiği olan YÖK, dünya zihniyet ve bilim tarihi açısından incelenmesi gereken Türklere ve darbecilere ait, demokrasi karşıtlarına, aydınlanma karşıtlığına ait oluşturulmuş ve negatif anlamda çok başarılı sonuçlar doğurmuş yükseköğretim düzeyinde totaliterlik işlevini sonuna kadar yerine getiren “totaliterleşme araç ve mekanizmasının” en “özgül” oluşumlarından birini oluşturmaktadır.

YÖK TÜM ÜNİVERSİTELERİ DOĞRUDAN YÖNETİYOR, ÜNİVERSİTELERİN SENATO GÜNDEMİNE BİLE YÖK BELİRLİYOR

YÖK kuruluşunda üniversitelerden gelen bölüm ve programları onaylıyor, doğrudan bölüm tekliflerine, ders programlarına akademisyenliğin temelini oluşturan asistan-personel belirlenmesine bu kadar müdahil olmuyordu.

Saraç döneminde, hele de 2016’dan sonra üniversite senatosunda neyin gündeme gelip gelmeyeceğini bile YÖK belirliyor.

Örneğin bir üniversite için en kritik unsurlar 1- bölüm ve programlarını belirlemesi, 2- kadrosunu belirlemesi, 3- bunun için uygun bütçe ihtiyaçlarını belirlemesi ve bildirmesi sayılır.

Senato üniversitenin en üst akademik karar organıdır, yönetim kurulları da en üst yönetim organıdır.

YÖK’ün kuruluşundan beri rektör zaten tek yönetici (küçük kral) olmuştu, senatonun etkisi azalmış, atanmış rektör ve dekanlardan oluşan yönetim kurulu daha etkili hale getirilmişti.

2018 itibariyle üniversite senatosuna gelecek gündem başlıkları mevcut anayasanın kurumsal özerklik ve yetki tanımlarına bile aykırı olarak önce YÖK ile görüşülüyor, YÖK ne istiyorsa rektörler onları senato gündemine alıyor, YÖK’ün istemediği konular senato’ya bile sokulmuyor, yönetim kurulları da aynı şekilde YÖK’le önceden görüşülmüş şeyleri YÖK’ün istediği formda yazıyor, istemediklerini çıkarıyor.

Artık tüm kadrolar önce YÖK’e soruluyor, YÖK’ün istemedikleri talep bile edilemiyor, YÖK’e yazılamıyor bile.

Bir master program önerisi veya araştırma görevlisi talebi bile YÖK istemiyorsa gündeme alınamıyor, YÖK’e yazılamıyor. Yazılmışsa YÖK üstünü çiziyor, belki de rektörler bundan dolayı fırça yiyor, tekrar atanmaları sıkıntıya düşüyor, resmi talep de sanki ihtiyaç ve kararlar o şekilde imiş gibi yeniden ona göre oluşturuluyor.

Üniversite düzeyinde totaliterleşmenin ne olduğu ve mekanizmalarını nasıl oluşturduğuna YÖK dünya düzeyinde örnek teşkil ediyor.

Eski otoriter ve yeni totaliter araçlaşmış YÖK’ü aşamazsak başta Türkiye, Ortadoğu ve Müslümanlar olmak üzere tüm insanlığa zarar vermekten başka bir şey ortaya çıkmayacak, bilim ve aklın tümden katline (öldürülmesine) mevlit okutacağız.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...