02 Ocak 2020 00:08

Yeni yıl daha iyi mi geçecek?

Libya bayrağı

Fotoğraf: Abdul-Jawad Elhusuni/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)

Paylaş

İki bin yirminin ikinci günündeyiz. Resmi, gayrı resmi kurumların yöneticileri, şirketlerin patronları, rantçı CEO’lar, “sol siyaset”in çeşitli “mihrak”larından yazar ve parti-örgüt yöneticileri “yeni yıl”a girilirken dünya ve Türkiye’deki durum üzerine, kimi ayrıntılı kimi daha özet geçen değerlendirmeler yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar.  Eskilerin söyleyiş biçimiyle “vaka-yı adiye”dendir; her yıl yeniden ve yeniden, o yıl yaşananlardan yapılan ve kişinin durduğu sınıf safına ya da bireysel çıkar mevzisine göre değişen öncelikler seçkisi yapılır.

“Medeni dünya”nın “bir parçası olma” ve “uygarlık seviyesine ulaşma” iddiasıyla Cumhuriyet kurucularının başlattıkları “radikal ıslahatlar”la birlikte eski yılın muhasebesi üzerinden yeni yılın “daha iyi geçmesi” yönlü temennilerin dahi günümüz Türkiye’sinin yöneticilerini rahatsız ettiği bir dönemde bulunuyoruz. Eğitimi ve okulu tarikat medreseleri; modern burjuva hukuk kurallarını “islami şeriat hükümleri”yle karıştırıp devlet yönetimini  “Hakan-Sultan Padişah” yetkesine sahip kapitalist oligarşik zümre saltanatına çevirmeye soyunmuş  “bir ekip”in kendi iradesini “milli irade” ilan edip, burjuva anlamında dahi hak-hukuktan sözedenleri ihanetle suçlayıp susturmak için zor ve şiddeti gün gün daha fazla yoğunlaştırdığı bir dönemdir bu ve devam etmektedir.

Genelkurmay Başkanlığından Milli Savunma Bakanlığı’na getirilerek Saray iktidarının memur üst bürokratlar ekibine alınmış Bakan Hulisi Akar, “eski yıl”ın son günlerinde, IŞİD’in Suriye’deki konumlanmasının merkezi durumundaki İdlib’den çekilmeyeceklerini açıkladı. “Kimsenin toprağında gözümüz yok” diye açıklamalarda bulunup Rusya ile anlaşmalar imzalayanlar Suriye’deki “fetih alanları”ndan da çekilmeyeceklerdir! Oralardan çekilmek bir yana, Libya’ya yerleşmek için girişilen hamleler, yeni yerleşimler politikasının sürdürüleceğinin işaretidir. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi toprakları dışındaki 12 ülkede askeri faaliyetlerde bulunmakta, asker bulundurmaktadır. Dış politikasının sadece “büyük güçler arası çelişkilerden yararlanıp boşluklardan sızma”ya ayarlı olmayıp kendi hesabına olmak üzere başlıca Asya ve Afrika’da güç ve avantaj sahibi olmayı içerdiği çok açıktır. İçerideki sıkışıklıkları ve açmazlarını dışarıda provokatif ve şantajcı özellikler de taşıyan ataklarla aşmaya çalışmakta; uluslararası durumun “kimin gücü kime yeterse” anlayışıyla savaşçı ve yayılmacı bir tutumda ısrar etmektedir. Savaş sanayine yapılan yatırımlar, siyasal gericiliğin yoğunlaştırılmasında kaydedilen mesafe,  Amerikan emperyalizminin çıkar ve istemleriyle daha fazla uyumlu olmak üzere sürdürülen girişimler, NATO’ya bağlılıkta gösterilen kararlılık daha fazla gerginlik ve çatışma içeren bir süreci haber vermektedir.  Uluslararası koşullar da buna uygundur. İlişkiler gerginleşmiş, hemen tüm kapitalist ülkelerde burjuva demokratik haklarda kısıntı ve sınırlamalara gidilmiş, savaş sanayi ve kitlelere yönelik saldırı araçları güçlendirilmiş, en güçlüleri başat olmak üzere emperyalistler kendi ülkeleri dışındaki topraklarda pazar ve etki alanı kavgasını daha gergin biçimlerde sürdürmeye koyulmuşlardır. Türkiye’yi yönetenler bu koşulları baskıcı saldırgan politikaları için dayanak olarak görmekte, “kim ne derse desin çıkarıma olanı yapar, bildiğimi okurum” tutumunu sürdürmektedirler.

İşçilerin, kent-kır emekçilerinin, Kürt kitlelerinin, kadın ve gençlik yığınlarının, milyonlarca Arap ve diğer uluslardan sığınmacıların ekonomik, sosyal ve siyasal hak iyileşmelerinden yana herhangi beklentilerini boşa çıkaran bu durum, içinde bulunulan koşullarla birlikte muhtemel gelişmelerin de gözönünde tutulmasını ve güçlü, yaygın, birleşik mücadele örgütlerinde biraraya gelerek hak mücadelesini yükseltmeyi gerektirmektedir. Büyük sermaye başta olmak üzere burjuva kapitalist sınıf ve kesimlerle işçi ve emekçiler arasındaki sınıfsal uçurumun büyüdüğü böylesi dönemlerde, kitleleri sermaye düzenine ve burjuva kapitalist parti fraksiyonlarına bağlamak için gerici çabalar da yoğunluk gösterir. Yeni sermaye partileri devreye girer, eskileri, ikiyüzlülükleriyle çeşitli vaadlere yenilerini eklerler. Burjuva iktidarın yandaş oluşturma politikasıyla avantadan yararlandırdıkları burjuva, küçük burjuva kesimleriyle belirli kimi emekçi kesimlerin, sermaye politikalarından en fazla zarar gören işçi ve emekçi kesimleriyle karşı karşıya getirilmesi yönündeki burjuva manevraları, takviye ile yenilenirler. Burjuva avcı bataryalarının reformizm, liberalizm yaftalı söylemleri yoğunluk kazanır. Bu tuzaklara düşmemek ya da yedeklenmekten kurtulmak için proletarya ve emekçilerin en ileri durumunda olan kesimleri böylesi dönemlerde daha fazla uyanık olmak zorundadırlar. “Milli birlik”, “82 milyon’un çıkarları” vb. gibi sahte burjuva söylemleri küçük bir azınlığın çıkarlarına ayarlıdır. 8 milyon işsizin, yarısı asgari ücretle çalışan ve otuz milyondan fazlası yoksulluk sınırlarında yaşam kavgası veren insanların milyar dolarları çekip çevirenlerle aynı çıkarlara sahip olmadıklarını görüp bilmeleri zor olmasa gerektir. Eksik olan işçi ve emekçilerin kendi hakları için mücadelede birleşmeyi büyütmeleri ve bununla da yetinmeyerek yaşadıkları koşulların sürüp gitmesi durumunda sömürülmekten, işsizlikten, yoksulluktan, açlıktan, savaşlardan, dini-mezhebi çatışmalardan kurtulamayacaklarını kavrayarak kapitalist kölelik koşullarına son vermeye koyulmalarıdır.  2019’un Latin Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Avrupa’ya çok sayıdaki ülkede baş gösteren halk başkaldırıları; lokal ya da daha geniş direniş örneklerindeki artış, çalışan halk kitlelerinin baskı ve sömürü koşullarına karşı tepkilerinin, hak mücadelesinde ölümüne dövüşmekten kaçınmayacakları ölçüde artışını da göstermiş oldu. Devrimci siyasal örgütlenme ve işçi sınıfının kapitalist sömürüden, bütün emekçilerin burjuva boyunduruk ve emperyalist barbarlıktan kurtuluşu  hedefiyle bağlanmış ideolojik sağlamlık, bu sürecin proletarya ve tüm zulüm görenler yönünden kazanımlarla geçmesi için mutlak gerekliliklerin başında gelir. Daha fazla esnemeyi ve devrimci kazanımların deformasyonunu sözüm ona genişlemenin ve güçlenmenin koşulu sayanların varacağı yer sistemin dişlileri arasında sıvılaşmak olacaktır. Yeni yılın daha ilk gününden başlayarak ‘görünür kıldıkları’ bunlardır.  Emekçiler açısından “iyi geçmesi” ise, ancak hak kazanımlarıyla ve daha iyi yaşam ve çalışma koşullarına sahip olma oranıyla bağlı olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa