30 Aralık 2019 00:10

İnsan hakları haftası ve belirsizlik rejimi

İHD ve TİHV İstanbul Şubesi üyelerinin basın açıklaması

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İnsan Hakları Haftasında İzmir ile başlayıp Malatya’da sonlandırdığım bir Anadolu turnesinin ardından, 2019 yılı bitmeden bir yıl sonu yazısı yazma olanağım oldu nihayet. İnsan hakları mücadelesinin emekçileri olarak Türkiye’nin dört bir yanında toplantılar, panellerle binlerce insanla buluştuk. Katılmadıklarım da dâhil, aldığım bilgiler bu yıl toplantıların tümünde katılımın önceki yıllara göre çok daha fazla olduğu yönünde. Katıldıklarımda ilgimi çeken, katılımcıların genç ve özellikle kadın olmasıydı. Türkiye’de insan haklarının değişik boyutlarını konuştuğumuz, birlikte tartıştığımız tüm toplantılarda en çok sorulan soru ise “nasıl yapmalı?”, oldu. Katılımcıların gençleşmesi, kadın ağırlığının artması yakıcı ihlallerle karşılaşan çoğunluğun özne olma mücadele ve kararlılığının göstergesi olarak değerlendirilebilir sanırım.

İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından bu yıl 16.’sı yapılan Türkiye İnsan Hakları Hareketi Konferansı’nın sonuç bildirgesinde tanımlanan özelliği ile belirsizlik rejimi;  “Yeni rejimin bir yönetim tekniği olarak belirsizlik yaratma gücü, günlük hayattan yüksek siyasete kadar her alanda hukuki, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel bir çöküşe yol açmaktadır. Çünkü belirsizlik rejimi sadece bir hukuki öngörülemezlik hali değil, kişilerin kendi belirlenimlerinin de sürekli tehdit altında olduğu bir korku iklimidir. Bu tür bir iklim, bir yandan toplumun üyeleri arasındaki ‘güvensiz’ bir ilişkiye yol açtığı için müşterek bağların çözülmesine neden olmuş, diğer yandan da bireylerin idare edenlerle ilişkisini beklentisel itaat olarak adlandırabileceğimiz bir uyma, hatta emredenin neyi emredeceğini düşünerek ona göre eyleme pratiğine dönüştürmüştür. Ayrıca belirsizlik rejimi içinde kurumların da aşınmasıyla beraber hak ihlalleriyle mücadele alanını daraltmak anlamına gelen cezasızlık yaygınlaşarak yeniden üretilmiş ve neredeyse bir kural haline getirilmiştir.”, ifadesinde belirtildiği gibi bir yandan insan hakları mücadele alanını kısıtlamak için elinden geleni yaparken, diğer yandan bu belirsizlik rejiminin tüm zorlama ve baskılarına karşı ne yapabileceğimizi düşünen, tartışan gençler ve özellikle de kadınlar çoğalmaktadır. İnsan hakları mücadelesi hak ihlallerinin failleri olan devletlere rağmen ve onların zor aygıtı kimliğini sınırlamaya dönük bir mücadeledir. Doğası gereği de zorlu bir mücadele alanıdır.

Cezasızlık hak ihlallerinin sürdürülmesinde en önemli araçlardan biri olarak devletler tarafından yüzyıllardır kullanılmaktadır. Roboski’de tam 8 yıl önce 19’u çocuk 34 insanın katledilmesinde sorumluların ortaya konmamasından tutun da, son olarak Ankara JİTEM davası olarak bilinen davada tüm faillerin beraat etmesine kadar, sayısız hak ihlalinde faillere hiç soruşturma açılmaması, açılan soruşturmaların kovuşturmaya dönüşmemesi, dava açılabildiğinde de daha az cezayı gerektiren suçlardan iddianame düzenlenmesi, sanıklara hiç ceza verilmemesi ya da düşük cezalar verilmesi ve cezaların ertelenmesi yargı eliyle cezasızlığın hak ihlallerini görünmez kılması sağlanmaktadır.İhlalleri gerçekleştirenler cezasızlık zırhıyla korunurken, kolluğun fail olduğu durumlarda ‘kamu görevlisine direnme’ suçunu oluşturan TCK’nin 265. maddesinin de bulunduğu “kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişine karşı suçlar” dan dolayı 2018 yılında 163.032 kişi hakkında soruşturma açılmış, bunlardan 48.064’ü hakkında dava açılmıştır. Örneğin işkence iddiası ile yapılan başvuruları ele aldığımızda, açılan soruşturma sayısı bunun 163’de biri bile değildir. Oysa bu karşı davalar tam da işkence iddiası ile başvuruları engellemek için kullanılmaktadır.

Hak ihlallerinin görünür kılınması için ne yapabiliriz diye düşündüğümde “adlandır utandır” iyi bir yöntem olabilir diye yazmıştım yargı cezasızlığı altın tepside faillere sunduğunda. Van’ın Gürpınar ilçesinde işkence suçundan aklanan polisin adını da öğrendim Anadolu turnesi sırasında. Şimdilerde Tokat’ta görev yaptığını söylediler Mehmet Ali Köse’nin. Hepimiz bilelim diye. Aklayan ve ihmali davranışla işkence suçunun faili olan hâkim ise Görkem Demirci imiş, paylaşılan bilgilere göre.  AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen tahliye etmeyen, yalancı tanıklıklarla tutukluluğa devam kararı veren hâkimleri de unutmayalım, sırayla adlandıralım buradan bir bir. Yeni bir yılda belirsizlik rejimine son verip adaleti mümkün kılalım el birliğiyle.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa