19 Aralık 2019 00:05

AİHM ve Osman Kavala kararı

AİHM ve Osman Kavala kararı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Birleşmiş Milletler tarafından 9 Aralık 1998 tarihinde kabul ve ilan edilen “İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirisi” hak savunucularının haklarına, devletlerin görevlerine ve herkese düşen sorumluluklara dair hükümler taşır.

BM tarafından yayımlanan “İnsan hakları savunucuları: İnsan haklarını savunma hakkının korunması, Bilgi Belgesi: 29” adlı belgenin 24. sayfasında şöyle bir değerlendirme yapılır: “Medya, bildirge ile ilgili bilgi vererek, savunuculara yönelik ihlalleri haber yaparak ve çalışmalarına kamuoyu desteği sağlayarak insan hakları savunucularının çalışmalarına önemli destek verebilir. (…) Bunların yanı sıra medya, insan hakları savunucularını karalamaya yönelik çabalara karşı çıkabilir; örneğin, savunucuları haksız şekilde terörist, suçlu veya devlet düşmanı olarak niteleyen açıklamaları sorgulayabilir.”(bk. ihop.org.tr)

Biz de soruyu açıkça soralım : Hak savunucuları, “terörist,  suçlu veya devlet düşmanı” mıdır?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Osman Kavala başvurusunda biraz da bu sorununun yanıtını veriyor.

Sonuç olarak, “18. madde ihlali var” diyor. Tutuklama kararı, “Makul şüphe olmadan ve insan hakları alanındaki çalışmalarını etkilemek amacıyla verilmiştir” diyor.

Lütfen dikkat!

Tutuklama kararı, “İnsan hakları alanındaki çalışmalarını etkilemek amacıyla verilmiştir…”

AİHM,  “AYM hızlı  karar vermedi” diyor. Bütün bu nedenlerle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/1 (kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı), 5/4 (tutuklamanın hukuka uygunluğu hakkında hızlı karar-kısa sürede karar verilmesi- hakkı) ve 18. maddenin (hakların kısıtlamasının sınırlanması) ihlal edildiğine ve devletin tutukluluğu sona erdirmek için tedbirleri almasına ve Kavala’nın derhal salıverilmesine karar veriyor.

Osman Kavala , yukarıda değindiğimiz” Bilgi Belgesi: 29”da yer aldığı gibi, gözaltına alındığı andan itibaren bazı medya organlarının haksız saldırılarına maruz kaldı. Bu tür yayınların yapılmaması gerekiyordu. Darbeyle, darbecilerle, cemaatle ilişkilendirilmeye çalışıldı. Gezi’de sanki şiddete başvurmuş, başvurmayı teşvik etmiş, kışkırtmış gibi yayın yapıldı. İtibar kaybına uğratılmak istendi. Halbuki Kavala hep diyalogdan, barıştan yana ve açık ilişkilerin insanıydı. İnsan haklarının korunması, demokratik standartların yükseltilmesi çalışmalarını ve çoğulculuğu desteklemek anlamına gelen kültürel etkinliklerin tümünü gizli değil, açık ve tam bir şeffaflıkla yapıyordu.

İnsanları düşüncelerinden dolayı içeride tutmak baskıcı yönetimlerin pratiğidir. Türkiye toplumunun yabancısı değil bu pratikler.

Tarihe bakmak yeterli.

Boşuna, “didar-ı hürriyet” denmemiş.

Nâzım Hikmet’e, Sebahattin Ali’ye, İsmail Beşikçi’ye, Fikret Başkaya’ya bakmak yeterli. Bir de ’80’li, ’90’lı yılların ardından, bugüne, son birkaç yılın pratiğine bakmak…

Cezaevleri, düşünce suçu (!?) işlemiş insanlarla dolu.

Ahmet Altan’ın fiziksel özgürlüğünün elinden nasıl alındığını, hepimiz biliyoruz.

Yazarlar, gazeteciler, insan hakları savunucuları, siyasetçiler, milletvekilleri, belediye başkanlarının özgürlüğünün nasıl alındığını…

Bir de elbette öğretmenler, hocalar…

Son örneği de Mutlu Öztürk Hoca. Ekim ayından beri hapiste…

Tuna Altınel sık sık hatırlatıyor.

İnsan hakları değerlerinden uzaklaştıkça ve hukukun üstünlüğü ilkesi ortadan kaldırıldıkça, keyfilik egemen oluyor. Haklar ve özgürlükler sistematik olarak ihlal edilmeye başlanıyor.

Siyasi amaçlarla, özgürlük kısıtlamasına gidiliyor. AİHM bu durumu, Osman Kavala başvurusunda bir kez daha teyit ediyor: AİHS 18. madde ihlal edilmiştir! 

Selahattin Demirtaş dosyasında da bu yönde değerlendirmelerde bulunmuştu AİHM.

Açık ve net söylemek lazım: Osman Kavala’ya, özgürlüğü iade edilmelidir.

Hemen şimdi! Hızla!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...