19 Aralık 2019 00:01

Cehaletin konforu

Beşiktaşlı Caner sarı kart gösteren hakeme itiraz ediyor.

Fotoğraf: Onur Çoban/Evrensel

Paylaş

Son dönemde teknik direktörlerin, “fiyakalı” ve bir o kadar da tuhaf terimlerle süslü konuşmalar yaptıklarına tanık oluyoruz. “Geçiş oyunu”, “pas oyunu”, “akan oyun” gibi gülünç terimler ağızlarından düşmüyor… Böyle “etkileyici” laflarla, akılları sıra literatürü ve futboldaki gelişmeleri yakından izlediklerini ve aldıkları milyonları hak ettiklerini gösteriyorlar…

İnsana sormazlar mı, “Futbolcuların, topun ve rakibin konumuna göre daha sahada duracağı yeri bilmezken hangi oyundan bahsediyorsun” diye… Evet görüyoruz ki neredeyse futbol hayatını noktalamak üzere olan futbolcuların bile altyapıda öğrenilmesi gereken futbolun temel ilkelerinden haberi yok… Ya öğrenmediler, ya da öğrendiler ama fazlaca bir işe yaramadığını düşündükleri için yeterince ciddiye almayıp unuttular... Tabii temel ilkeleri altyapıda sadece anlatmak/göstermek yetmez. Üstüne bir de bu ilkeleri özümseyerek saha içinde birer otomatik davranış haline getirmelerinin; hem başarıya ulaşmak, hem de oyunu keyif ve zevk alarak oynamak için zorunlu olduğu konusunda gençlerin ikna edilmesi gerekir. Sonrasında da antrenmanlarda bıkmadan usanmadan gerçekleştirilen tekrarlarla bu ilkeler adeta zihinlere kazınmalıdır. O zaman bunları içselleştirir ve asla unutmazlar. Bütün taktikler, oyun planları ve stratejiler temel ilkelerin üzerine inşa edildiğinde anlam kazanır. Yoksa, sahada doğru konum almayı bilmeyen oyunculardan oluşan bir takımı hiçbir taktik, oyun planı başarıya götürmez.

Temel ilkeleri bilmeden, uygulamadan başarılı olmaya çalışmak, harfleri öğrenmeden kitap yazmaya kalkışmak kadar absürt bir durumdur...

Maçlarda sık sık gördüğümüz bu eksikliğin son örneğini Beşiktaşlı Caner sergiledi. Kariyeri boyunca Galatasaray’da, Fenerbahçe’de, Beşiktaş’ta, milli takımda ve yurt dışındaki çeşitli takımlarda forma giymiş ve artık futbolu bırakma aşamasına yaklaşmış, dolayısıyla hatırı sayılır tecrübeye sahip bir oyuncunun, takımının Malatyaspor’dan yediği ilk gol öncesindeki pozisyon alışı tam anlamıyla ibretlikti. Transfer dönemlerinde milyonlar talep etmeyi bilen futbolcuların işin teknik kısmındaki cehaletini, yetersizliğini göstermesi açısından…

Bütün bunların asıl sorumlusu teknik direktörler. Bir futbolcu kaç yaşında olursa olsun ondaki eksiklikleri, zaafları, kusurları bulup gidermek teknik direktörlerin görevi… Lakin sürekli olarak aynı hataları gördüğümüze göre, teknik direktörler de neler olup bittiğinin farkında değil anlaşılan…

Kuşkusuz, hakemlere itiraz etme alışkanlığının yanı sıra hakeme ve rakibe yönelik saldırganca tavırlarda da işin teknik kısmındaki cehaletin ve yetersizliğin payı büyük. Sahada ne yapacağını bilmeyen oyuncular, başarıya ulaşmak adına elbette hakemi etkileyerek avanta yakalama ve rakibi sindirerek avantaj elde etme gibi yöntemlere başvuracaktır. Oysa futbolcular saha içinde ne yapacaklarını bilseler hakem kararlarıyla bu kadar ilgilenmez, oyun durduktan sonra bir an önce oyuna dönüp keyif/zevk aldıkları güzel işleri sergilemeye devam etmek isterler.

Yine görüyoruz ki, futbolcular sadece temel ilkeleri değil, oyun kurallarını ve VAR protokolünü de bilmiyor. Bu nedenle de her pozisyonda hakeme itiraz ediyorlar. Hem bilmiyorlar hem de sürekli olarak hakemlere akıl vermeye kalkıyorlar. Bunu yaparken kontrollerini yitirip kırmızı kart görmeleri de sıkça rastlanan bir durum. Tam bir zavallılık. İtiraz etmek öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki, hakemin kendi lehlerine verdiği kararlardan sonra bile konuşarak ya da birtakım el, kol hareketleri ve jestlerle bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar…

Bütün bunlar gösteriyor ki, futbolcuların en çok ihtiyaç duyduğu olgulardan birisi de “zihinsel gelişim”…

Lider Sivasspor’un Teknik Direktörü Rıza Çalımbay, Fenerbahçe galibiyetinin ardından, “Bir başarı yakalayacaksak bunda en büyük paylardan biri taraftarımıza ait olacaktır” diye konuşarak taraftarlara övgü yağdırıyor. Taraftar kaynaklı motivasyon önemli ama onu yardımcı unsur pozisyonundan alıp işin merkezine yerleştirmek de bir yetersizlik göstergesi. Bir takımın en büyük gücü taraftarıysa, alabileceği yol bellidir. Futbolda gelişmiş ülkelerde, bu denli taraftar övgüsüne girişen teknik direktörler var mı?

Bilginin önemsenmediği ve yetersiz olduğu yerlerde taraftar gücünün yanı sıra “arzu”, “istek”, “ruh” gibi kavramlar da ön plana çıkar ve takımların yanı sıra oyuncuların performansı da ağırlıklı olarak bu kavramlar üzerinden değerlendirilir. Öte yandan, bu kavramların hiçbiri futbolun gelişimine hizmet etmez. Aksine, gerçeklerin üstünü örterek insanların kendini kandırmasına neden olur bu kavramlar. Takımlarımızın, yabancı takımlar karşısındaki acizliği bu gerçeği net biçimde önümüze koysa da bunu anlamayanlar hâlâ çoğunlukta.

Bilimsel çalışmaların ve uygulamaların öneminin ve değerinin bilindiği yerlerde futbola bakış açısı farklı oluyor elbette.

Futbolumuz, teknik anlamda cehaletin, kültürel anlamda ise derin bir sefaletin pençesinde. Cehaleti ve sefaleti üretip besleyen unsurlar tam kapasiteyle çalışırken, umutlu olmak mümkün değil ne yazık ki…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...