14 Aralık 2019 23:49

Şahsım’da şair manzaraları

Şahsım’da şair manzaraları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şair Değil Buzdolabı Satıcısı

Merdivenlerden inen kişiyi tanıdım, şair Akgün Akova’nın ta kendisiydi. Ben o zaman Gebze Cezaevi’nde devletin bakım ve gözetimindeydim. Tarla tum davasından değildi kuşkusuz içeride olma sebebim.

Her şey iyi hoş da, ben revire gitmek üzere geldiğim kapı altında bir şairle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Yanında cezaevi ikinci müdürlerinden biri olduğu halde indi merdivenlerden ve çıkıp gitti.

Arkasından bakakaldım pek tabi. Kıyın kıyın müdürü yanlayıp sordum

O, dedim, Akgün Akova değil miydi acaba?

Eee haliyle şaşırdı adam, az önce konuşarak yolcu ettiği konuğunu içeridekilerden birinin tanıyor olmasına olasılık vermiyordu elbette, kim olsa şaşırır…

Evet de, dedi, sen nerden tanıyorsun?

Kitaplarını okudum, dedim, o bir şair…

Yok ya, ne şairi, buzdolabı satıyor o. Bana sattığı buzdolabı bozuldu, onun meselesini konuşmak için geldi buraya.

Bu mevzunun üzerinden yaklaşık 20 (yazıyla da yirmi) yıl geçtikten sonra Akgün Akova’ya anlattım. “Son cümleyi söylemeseydin senin rüya gördüğünü iddia ederdim” dedi.

Teneke Trampetçi Şair

Adnan Satıcı çok özel bir şairdi. Evrensel Kültür’de yazdığı yazıları merakla okurdum. Öfkeli bir yanı vardı yazdıklarının. Şiir kitabı Yerçekimine Uyan Portakal Çiçeği yine Evrensel Kültür Kitaplığı’ndan çıktığında bıyıklarım yeni terliyordu.

Ankara’da bir akşam, (Karpiç’te değil efendim yetişemedik o zamanlara, Ekspres zamanları dağılmıştı, Ahmet Erhan evinin mutfağında takılıyordu, Tavukçu uzak mıydı neydi) Serdar Aydın ile Mülkiyeliler’de su katarak ağarttığımız rakıyı, neden sonra, onca yıldan sonra içerken yan masada Adnan Satıcı ile Ayhan Bingöl aynı ağartıya konuk olmuştu. Ben otuzuna gelmiştim, göz ucuyla yan masaya konuk oluyorduk, inceden. Adnan Satıcı’yı ilk ve son görüşüm o gecedir.

Muzip bir yanı mı vardı, bana mı öyle gelirdi bilmiyorum ama Mahmut Temizyürek anılarında Adnan Satıcı’nın yüksek sesle konuştuğunu ve hatta bazen gürültü çıkardığını anlatır. Karaşındır Mahmut Temizyürek. Ankara’da yüksek sesle konuşmak da cesaret işi ve bir şair yapar bunu ancak. Şimdilerde memleket meselesi yüksek sesle konuşmak. Şahsım’da işler eskisi gibi yürümüyor. Gene taştan taşa sıçramaya başladı yazı.

Bir etkinlik için Diyarbakır’da olan Mahmut Temizyürek erkenden kalkıp surları dolaşmak için çıkar konakladığı yerden. Dolaşırken surların dibinde, sabahın o erken saatinde bir çocukla karşılaşır. Tenekeleri etrafına dizen çocuk bir taşın üzerine oturmuş, ağaçtan uydurduğu bagetleriyle bateri çalmaktadır. Tenekelerden çıkan sesin gürültüsünü şaşkınlık ve hayretle dinleyen karaşın şair Mahmut durur mu, telefona sarılmış hemen ve Adnan Satıcı’yı aramış.

Adnan, demiş, Diyarbakır surlarında senin çocukluğuna rastladım.

O Zamanki Adıyla Fatoş

Gökhan Arslan ilginç şiirler yazıyor. Bağırıp çağırmayı sevmiyor yazdıklarında, şiirini ilginç kılan şey de tam olarak bu bana kalırsa. Coşkuyu da acıyı da abartmıyor, şiiri olması gereken kıvama getirip orada bırakıyor; trajedi devam ediyor şiir bittikten sonra da, okura sezgi alanı bırakarak yazıyor Gökhan.

12 Mayıs 2019 Pazar günü, şair Emrullah Alp kitapları üzerinden Gökhan Arslan ile Emin Türk Eliçin Kültür ve Sanat Vakfı’nda bir söyleşi yaptı. Oldukça ilginç soruların ve yanıtların birbirini takip ettiği söyleşiye Gökhan’ın annesi Gönül Hanım da dinleyiciler arasındaydı.

Sürükleyici bir söyleşiydi, evet. Gökhan’nın babası THKO kökenli, Tariş Direnişi, 12 Eylül vs. kaçak zamanlar Halil Arslan, o zamanki adıyla Şevket. Ben de oradan buradan kurcalayınca mevzuları dinleyiciler arasındaki Gönül Hanım ile arkadaş olduk, hadi bunu da yazayım o zamanki adıyla Fatoş ile kaynaştık.

Tesadüf mü, öyleyse de ne güzel, anneler günü o gün. Bir ara gözden kaybolup çiçekçilere gideyim dedim ama bu işi yapacak bir arkadaşım vardı. O zaman sadece öğrenciydi, Rojhat gidip aldı çiçekleri. Rojhat hâlâ öğrenci, arada bir Yeni e’ye yazması için uzun uğraşlar ve aramalar gerekiyor kendisini, laf aramızda. Geçenlerde “Nâzım Hikmet ‘Saman Sarısı’ ve Modernizm” başlıklı şiir incelemesiyle Arkadaş Z. Özger adına Mayıs Yayınları’nca düzenlenen yarışmada birinciliği Kaan Tanyeri ile paylaştı. Mevzu gene çatallanıyor da açmışken bu konuda devam edelim. İlhan Sami Çomak da Mehmet Said Aydın’ın (bakınız burada bir yanlışı düzeltmek de bana kalıyor Sait değil efendim Said) Lorîn başlıklı şiirini incelediği “Lorîn Şiiri Üzerine Bir Deneme: Hayat Dilden Geçer” başlıklı yazısıyla ödül alanlar arasında. İlhan Sami, çeyrek yüzyılı geçti hapiste olalı. Bizim Adnan gibi, Tonguç, Necip, Dursun ve daha nice arkadaşımız çeyrek yüzyıldan fazladır içeride.

Biz ikimiz, Rojhat ile yan yana gelip, iki farklı kuşaktan aynı ısrarda buluşmuş iki insan Fatoş’a THKO’lular adına bir demet papatya armağan ettik.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...