27 Kasım 2019 00:07

Konu yine ‘Yerli ve milli’ye bağlandı, aferin!

Fotoğraf: Ex13/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

Paylaş

Siyasetin tanzim edilmesinde çeşitli güç odakları tarafından medya çok sık kullanıldı ve kullanılıyor. İç ya da dış aktörlerce planlanan her siyaset düzenleme girişiminde, hedef ile sonuç ilişkisi bağlamında altı çizilmesi gereken temel nokta ise şu olmuştur: Hedef alınan siyasal zemin ne kadar kırılgan ise operasyonun sonuç alma potansiyeli de o kadar artar.

Günlerdir tartışılan, “Saray’a giden CHP’li” iddiasına dair, şu ana kadar çok şey söylendi. Bir köşe yazısının sınırları içinde bunlara tek tek atıf yapabilmenin imkanı da yok. Ancak önceki gün Evrensel’de konuya dair siyaset bilimcilerin yorumlarına yer veren arkadaşımız Şerif Karataş’ın haberi, meselenin esasına ilişkin, kırılganlık özelliğine temel referans noktası olarak işaret etmesi bakımından özellikle anılmayı hak ediyor. 

Haberde, Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz, “Saray’ı ziyaret eden CHP’li meselesi, iddianın doğru olup olmaması veya doğruysa kişinin kim olduğundan bağımsız olarak bize muhalefetin kırılganlığını gösterdi” diyor. İktidarın tartışmalardan yararlandığını belirten Korkmaz, “CHP’nin sıklıkla suçlandığı parti içi çekişmeler aslında olağan. Esas problem, bu çekişmelerin ve güç savaşlarının gündemin parçası olmasına izin verecek ölçüde strateji ve program yoksunluğu. Bence bu ‘algı savaşı’, ‘Barış Pınarı’ operasyonu ile başladı” yorumunu yapıyor.

1979 yılında Ecevit hükümetini deviren TÜSİAD ilanları ve Ecevit’in başbakanlığı döneminde hastalanarak 4 Mayıs 2002’de hastaneye kaldırılmasının ardından, kendisini siyaseten berhava etmeye yönelik olarak atılan manşetler zinciri hâlâ akıllardadır. 12 Eylül darbesini, 1970’li yıllarda CIA’nın Türkiye Şefi olan Paul Henze’in, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar başardı” diye haber vermiş olması da arşivlerde duruyor. 

‘Saray’a giden CHP’li tartışmasında, ‘dış güç’ tezi üzerinde sıkça duranlar, yakın tarihe ilişkin WikiLeaks belgelerini hatırlatıyorlar. Çok daha geriye de gitmek mümkün. Yabancı büyükelçiliklerin yazışmalarına bakıldığında, ülkelerin kendi çıkarları bakımından Türkiye iç siyasetine müdahil olma çabalarına ilişkin pek çok örnek görülebilir.

Bu hatırlatmalardan sonra güncel örneğimize dönelim. Haberin basına servis edildiği gazeteci olan Talat Atilla ve yayımlayan kişi Rahmi Turan, gazetecilik ilkeleri bağlamında şu ana kadar ikna edici bir açıklama yapmış değil. Bu haber kendilerine iletildiği halde yayımlamayı doğru bulmayan gazeteciler var, bir de yayımlanması için isim isim dolaşan Talat Atilla ile gerekli teyit süreçlerini işletmeden yayımlayan Rahmi Turan var. Ortada sahte plaka dahil olmak üzere, belirli bir amaca bağlandığı açık operasyonel bir haber varken ve haberin yalan olduğuna dair pek çok şey dillendirilirken, doğruluğuna ilişkin, “Bilgi teyitli geldi, kaynağımı açıklayamam” dışında bir şey söylenemiyorsa, gazetecilik adına ağır bir yanlışa imza atılmış olduğu nettir.

“Bir CHP’linin böyle bir konuda Saray’a gitme ihtimali hiç mi yok?” ya da “Saray, böyle bir şeyi tezgahlayamaz mı?” gibi sorular, yoruma açık yanıtlarla ortada durabilir elbette ancak bu noktaya gelmiş olan bir tartışmada artık kaynak ve gerçeklik ilişkisine dair daha ikna edici şeyler söylenmeli. 

CHP’nin bu süreci kötü yönetmiş olduğunu da ikinci bir not olarak düşmek gerekiyor. Gerçekten kaynak olan bir CHP’li var mı, varsa kimdir? Bu sorunun hâlâ yanıta muhtaç olarak ortada durması bile ciddi bir sorun.

Ancak bu tartışmada dönüp bağlanılan yer, hiç de ıskalanmaması gereken bir öneme sahip. Televizyon kanallarında iktidara yakın isimlerle, mesafeli duran isimlerin birçoğu dönüp, “Dış kaynaklı bir tezgah” tezinde birleşiyorlar. Saray’a giden CHP’li iddiasıyla ismi ilk zikredilen kişi olan Muharrem İnce, iddiaları açık bir dille yalanladıktan sonra, ‘yerli ve milli bir siyasetçi’ olduğunun altını çizerek konuyu bağlıyor. Bu söylemin bugünkü siyasal süreç içindeki hegemonik taşıyıcısının da ‘Yenikapı Ruhu’nu siyasetin çekirdeğine, kendisinin de onun tepesine koymak için çaba harcayan Saray olduğu biliniyor.

Türkiye tarihinde Ermeni ve Kürt meselesi gibi birçok konuda, devletin kullandığı ağır şiddeti meşrulaştırma argümanının da; “Emperyalistlerin oyununa gelmişlerdi” tezi olduğu unutulmasın. Böyle söyleyince, ‘yerli ve milli’ olma adına her türlü icraatın mazur görülebileceği düşünülüyor. 

Ezcümle, konu neyse, üzerinden siyaset inşa etmeye yönelik politik senaryoların havalarda uçuşması yerine somut olarak ‘Kim nerede duruyor?’, ‘Kim neyi amaçlıyor?’, ‘Hedef kim ve ne?’ gibi soruları tartışalım. Bir meselenin analizinde politik senaryolar yol açıcı da olur ve kıymetsiz değildir. Ancak meselenin özünü talileştirecek kadar sayısız senaryonun alıp yürümesi ve sonuna da ‘Yerli ve milli’ noktası konularak meselenin bağlanması garip değil mi? 

Belki de gerçek bu sorunun içinde gizlidir.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...