03 Kasım 2019 00:10

Kendime notlar

Kendime notlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İkinci Dünya Savaşı sona erdi, Birleşmiş Milletler kuruldu, “savaş” sözcüğü hiç kullanılmasın istendi ve bu nedenle uluslararası düzende “savaş yasağı” yerine “kuvvet kullanma” yasağı getirildi. Bundan böyle “barış” sözcüğü “savaşın karşıtı” ya da “savaşmama hali” anlamına kullanılmasın, kuvvete başvurulmama halini, olması gereken olağan durumu anlatsın istendi.

Yani savaşın sözcük olarak üstü çizildi, sadece sözcüklerde 1945 yılı öncesinin ‘di’li geçmişli anlatımı olarak yer alması hedeflendi; üstü çizilen sözcükle anlatılan toplumsal halin bir daha “zuhur” etmemesi için uluslararası düzende “kuvvet kullanmak” da yasaklandı.

Diyeceğim o ki, ben savaşın sözcük olarak kullanılmaz olduğunu, kuvvete başvurmanın yasaklandığını; barışın ise olması gereken ve olması için çaba gösterilen olağan hal olarak belledim, öyle yetiştim. Ben ve benim gibi yetişenler kuvvete başvurmayı olağan hale aykırılık olarak gördük, hep olağan hal kabul edilen barışı savunduk.

Savaş sözcük olarak kullanılmazdı. Barış olağan toplumsal haldi. Kuvvete başvurma durumları ancak çok sınırlı “haklılık” hali varsa, o da kalıcı ve uzun süreli olmamak kaydıyla savunulabilirdi.

Zaman geçti, biz yetiştik, bizden sonra en az üç (belki dört) kuşak yetişti, dördüncü (belki beşinci) kuşak yetişiyor; savaş olağan toplumsal halin güvencesi, barış olağan toplumsal halin güvencesine karşı koyuş, kuvvet kullanmak hoşlanmadığımız topluluklara, benimsemediğimiz görüş ve inanç sahiplerine, kadına, çocuğa, LGBT+ başlığı altında etiketlediklerimize, istenmeyen toplantı ve gösterileri yapanlara, sinir bozucu basın açıklamaları ve konferans düzenleyenlere, kendini hak savunucusu ilan eden bilumum sabır taşırtıcılara, vb. karşı başvurulan güç anlamına kullanılıyor.

Yani her şey tersine döndü. Savaşı savunmak serbest, savunmamak yasak. Barışı savunmak yasak, savunmamak serbest. Kuvvet kullanmak; kuvvet kullananlar gücü kamu gücü adına kullanıyorlarsa serbest, bireysel güç olarak kullanıyorlarsa bazen serbest, bazen yasak. Yasak olanları düşünsel olarak ifade etmek de yasak… Ben de tuttum, en son ifade ettiğim noktada, düşünce yasağı noktasında yazmaya başladım. Geçen haftaki köşemde yazmaya başladım, yazıyı bu hafta devam edeceğimi açıklayarak bitirdim. Bu hafta, yani şimdi, masa başına oturdum yazacağım, yazamıyorum. Çünkü düşündükçe beynimin içinde özellikle son bir haftadır her yandan ve her yönden yankılanan kavramlara takılıp kalıyorum.

Kendime notlar alayım dedim. Kendimle konuşarak aldığım notları sizlerle paylaşırken düşünüyor ve yazıyorum.

Yücel, cumhuriyet devlet biçimi değil hükümet biçimidir; devlet başkanının seçilerek gelmesini, belli bir süre görevde kalmasını, süre sonunda yeniden seçilebilmesini ya da görevinin sona ermesini ifade eder, hepsi bu kadar. Cumhuriyet hükümet biçimi olarak her tür devlet biçimine, örneğin demokratik devlete, faşist devlete, despotik devlete, teokratik devlete, sosyalist devlete uygun görülebilir. Cumhuriyet olmayan hükümet biçimi örneğin monarşidir, krallıktır.

Yücel, demokrasi hükümet ya da yaşam biçimi değil devlet biçimidir. Eğer toplumsal yaşamın sosyoekonomik kurgusu kapitalist üretim üzerine yapılandırılmışsa; burjuva demokrasisi bireyin kısmen özgürleşip çoğunlukla özgür(müş) göründüğü toplumsal ilişkilerin ve özünde sonsuza değin süreceği varsayılan toplumsal yaşamın değişmezliğini güvence altına almak üzere  tasarlanıp örgütlendirilmiş devlet biçimini; faşizm bireyin tüm özgürlüklerinin özgünlüklerinden arındırılarak  toplumsallaştırıldığı süreci marş söylerken rap rap yürüyerek coşkuyla karşılamasını toplumsal üstünlük, anlatılana anında ikna olup benimsemesini milli haslet, kendine sunulanla iktifa etmesini kültürel gelenek, itiraz sesi yükseltmemesini hakka hukuka saygı, boyun eğmesini kul-vatandaş görevi sayan bir  toplumsal yaşamın değişmezliğini güvence altına almak üzere tasarlanıp örgütlendirilmiş devlet biçimini ifade eder. Eğer toplumsal yaşamın sosyoekonomik kurgusu sosyalist üretim üzerine yapılandırılmışsa; sosyalist demokrasi bir yandan bireyin her anlamıyla özgürleşip esas olarak özgürce kurduğu ilişkilerin dinamizmini, yaratıcılığını, kalıcılığını güvence altına alırken, öte yandan aynı zamanda devlet örgütlenmesine gereksinimin kalmayacağı bir toplumsal yaşam kurgusunu gerçekleştirecek koşulların yaratılmasını sağlamak ve güvence altına almak üzere tasarlanıp örgütlendirilmiş devlet biçimidir.

Yücel, milli iradeyi millet iradesi söylemiyle karıştırma! Milli irade mevcut adayların içinden en yüksek oyu alanın seçilmiş olması hali değildir. Milli irade sosyoekonomik kurgusu kapitalist üretim üzerine yapılandırılmış ve bireyin, halkın iradesi dışında oluşturulmuş, yalnız ve ancak ‘Seçilmiş temsilcisi tarafından’ tebliğ edilen, değiştirilemez, başkasınca eleştirilemez, engellenemez bir toplumsal yaşam ideolojisidir. Milli irade devleti de, milli irade ideolojisini küreselleştirerek egemen kılıp güvence altına almak, milli irade kurgusunu engelleyecek her tür siyasi örgütlenmeyi, işleyişi, yönelimi, söylemi, kurumsallaşma girişimini, bu ideolojiyle gününe ve yerine göre bağdaşmayacak aklına ne gelirse onu anında yok hükmünde durumuna getirebilmek üzere tasarlanıp örgütlendirilen, birey özgürlüğünü toplumsal huzur anlayışında buharlaştırmak yeteneği ve gücüyle mücehhez bir devlet biçimidir.

“Yücel, düşünceyi boş ver, olup biteni kendine tuttuğun notlar üzerinden yorumlamaya uğraş” dedim son olarak.

Umarım dediğim gibi yapabilirim bundan böyle… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...