28 Eylül 2019 21:16

Hem yaşamı savunacağız hem haberini yapacağız...

Hem yaşamı savunacağız hem haberini yapacağız...

Fotoğraf: Eda Aktaş

PAZAR
Paylaş

Habercinin habere konu olması çok da hayra alamet değildir ülkemizde. Hele ki iktidara muhalif bir bakış açınız var ise. Bir yerde yaptığınız konuşma, belki kazandığınız bir ödül ya da yazdığınız bir kitap bu durumun istisnası olabilir ancak. Onun dışında, ülkemiz gibi basın ve ifade özgürlüğünün yerlerde süründüğü, gazetecilerin adliye koridorları, duruşma salonları ya da cezaevleri arasında gidip geldikleri bir yerde gazetecinin haber olması çoğunlukla bu sayılan mekanlara yaptığı zorunlu yolculukların bir sonucudur. Haliyle gerçekleri, emeğin, doğanın, ezilenin dilinden 25 yıldır halka anlatma kaygısını güden Evrensel muhabirleri olarak bizler de bu cendereden üzerimize düşeni fazlasıyla alıyoruz.

Bu nedenle haftanın ilk günü telefonla İzmir Güvenlik Şube Müdürlüğüne ifadeye çağrıldığımda hiç şaşırmadım açıkçası. Bekliyordum böyle bir şeyi. Bizim cenahta bütün gazeteciler böylesi telefonlara alışıktır zaten. Aslında telefonla bile çağırmaları bir aşama sayılır ki Güvenlik Şubede ifademi alan polis memuru üstü kapalı tehdit havasıyla bunu da söylemeden geçmedi; “Sabaha karşı evinizden de alabilirdik, buna yetkimiz var...”

Sabaha karşı evinden alınmayıp telefonla ifadeye çağrılan “şanslı” bir gazeteci olarak elime tutuşturulan suçlama evrakına ilk göz attığımda şaşırmaktan öte gülme hissi geldi içimden. Evet gülme!

Güya İstanbul’dan birisi, benim yaklaşık 1.5 yıl önce attığım bir tweette “halkı, kin ve düşmanlığa tahrik” ettiğimi düşünmüş ve ihbar etmiş! Burada gülecek bir durum yok elbette ama bekleyin!

24 Haziran 2018 tarihinde, tam da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olduğu gün attığım tweette yer alan video görüntüleri ile ben aslında bir hukuksuzluğa isyan etmişim. AKP Şanlı Urfa Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un adamlarının, bellerinde silahlarla köylere gidip, toplu oy kullandıklarını gösteren görüntülerdeki açık hukuksuzluğa ve pervasızlığa “O sandıklar iptal edilecek, bu Vandallığı yapanlar ve göz yumanlar hak ettikleri cezayı görecekler” yazarak tepki göstermişim. Böyle yazmakla da kalmamış, bu hukuksuzluğa karşı Emniyet Genel Müdürlüğünü (EGM), CHP Genel Merkezini ve Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’yi de etiketleyerek “Gereğini yapın” demişim. Yani EGM’yi etiketlediğim bir tweette suç unsuru bulmuşlar! Şimdi siz de gülebilirsiniz!..

İki milyon mühürsüz oyun geçerli sayılması gibi bir kararla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda kazanmasının önünün açıldığı bir seçimde bu ve benzeri yüzlerce hukuksuz olayla ilgili CHP ve Muharrem İnce gerekli girişimleri yapmış mıdır bilemem ama EGM aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra, savcının talimatı ile “Sen nasıl böyle bir tweet atarsın” diye beni ifadeye çağırarak gereğini yapmış oldu! Öyle ya, hukuk mu kaldı memlekette ki hukuksuzluğa tepki gösteriyorum! Hukukun olmadığı bir yerde hukuk aramak da neyin nesi oluyor? Hele ki EGM’yi göreve davet etmek ne haddimize!..

Elli yıllık ömrünün büyük bir bölümünü halkların kardeşliğini savunarak geçiren birisini “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” ile suçlamak ne kadar abesse, bunu, açık bir suç ihbarı niteliğindeki tweetten yola çıkarak kurgulamak Aziz Nesin’lik bir öykünün konusu olabilir ancak!

Emniyette, kendisini mahkeme heyeti yerine koyarak tweetimin suç unsuru taşıdığını ileri süren polis memuru “İyi de suç kastı olan birisi neden emniyeti etiketlesin ki?” sorusuna fazla düşünmeden; “Kendinizi ihbar etmişsiniz” diye yanıt verdi!.. Komik ama gerçekten!..

Silahla sandık basıp toplu oy kullananların görüntülerini paylaşarak gereğinin yapılması için emniyeti etiketleyen bir gazeteciye “Kendinizi ihbar etmişsiniz” diye açılan soruşturma ülkedeki hukuk yoksunluğu ile açıklanabilir belki ama ben başkaca şeyler de olduğu kanısındayım.

Şöyle ki; gazetecilik yaşamımın büyük bölümü ekoloji-çevre haberleri, yaşam alanlarını koruma mücadelesi verenlerin seslerini duyurma çabası ile geçti. Ekoloji mücadelesi benim için haberini yaptığım bir alandan öte karınca kararınca emek verdiğim bir alan oldu aynı zamanda. Gazetecinin yaşamı savunurken tarafsız olamayacağını, kalamayacağını düşündüm ve bunun gereği olarak mücadelenin içerisinde yer almaya çalıştım hep.

Kaz Dağları’ndaki altın madeni karşıtı mücadelenin ülke gündemine oturduğu, Aydınlıların JES’lere karşı direnişlerinin her geçen gün büyüdüğü, Hasankeyf’i, Murat Dağı’nı korumak için insanların yoğun çaba gösterdiği bir süreçte açılan bu soruşturmayı, ekoloji haberlerini yapan, hareketin örgütlenme süreci içerisinde de yer alan bir gazeteci üzerinden kendilerine verilen gözdağı olarak yorumladı ekoloji örgütleri. Ekoloji Birliği, EGEÇEP, AYÇEP; Samsun Çevre Platformu gibi ekoloji örgütleri bu yönde açıklamalar yaptılar.

Ekim ayının sonunda ülke tarihinde ilk kez emek, demokrasi ve ekoloji örgütlerinin “ekoloji odaklı” bir miting yapma çabasının içinde olduğu, Salihli Hacıbektaşlı Mahallesi’ndeki halka yönelik polis-jandarma saldırısına ilişkin haberde kullandığım “saldırı” sözcüğü nedeniyle gazeteden savunma istendiği bir zamanda bu soruşturmanın gelmesi bence de son derece manidar...

Bu tür soruşturmalar ne ekoloji mücadelesini ne de bunların haberlerini yapmaya çalışan ve hareketin içinde mücadele eden beni elbette yaşamı savunma çabasından geri koyacaktır. Yazmaya, mücadeleye katkı koymaya, direnişi büyütmeye devam!..

Bilinsin ki; ne yaşamı savunmaktan ne de gerçekleri yazmaktan geri kalacağız...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...