18 Eylül 2019 19:58

Kürt Sorunu'na muhtaç bir devlet!

Kürt Sorunu'na muhtaç bir devlet!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

39 yıl öncesinin Eylül ayı henüz yarılanmamışken bir darbeyle “işbaşına gelen” generaller konseyinin yönetime el koyma gerekçelerinin en başında yer alan iddiası, “anarşi ve teröre son vermek” idi. 

Demirel’in deyişiyle “24 Ocak kararlarının uygulanması” böylece mümkün kılınmış; sömürülen ve ezilen sınıflarla Kürtler üzerindeki terör böylece sistematize edilmiş; geleceğin sermaye yararına “teminata alınması”nın kurumsal ve sosyopolitik teşkilatlandırılmasının köşe taşları kuvvetle tahkim edilerek konmuştu. 

Toplumun, durağanlık kabul etmez canlı organizma olarak kaynamayı sürdüreceğini biliyorlardı. Yani sanıldığı denli toplumsal gerçekliklere yabani ve cahili değillerdi. Toprağı, hizmetinde ve emrinde oldukları iç ve uluslararası sermayenin çıkarları için “ekme”ye; sömürü ve baskının her türüne karşı gelişebilecek filizlerinden yoksun kılacak şekilde “dövüp bastırma”ya çalıştılar. Günümüzün iktidar gücü, o “otlak”ta boy verdi. “Devletin devamlılığı” adına beslenip gürbüzleştirilen günümüzün mali-ekonomik, politik ve askeri yönetim gücü de, “milletin ve devletin bekası için iç ve dış düşmanlara karşı savaş” celallenmesini sürdürüyor. “En son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar” devam edeceği ilan edilen askeri politika bunun bariz bir ifadesidir. Ülkenin ve bölgenin bütün halklarının yaşamı ve geleceğini karartma potansiyeli taşıyan bu fetihçi politika, “terör” gerekçeli olması nedeniyle yanıltıcı olup toplumsal yaşamı köstekleyici-körleştirici özelliktedir. 

Saray iktidarının sözcüleri, “mazideki büyük Türk gücü ve zaferleri” üzerine “öykü”lere de sarılarak masalsı manipülasyonlarla bu fetihçi ve fakat en büyük zararı ülkenin bugünkü ve gelecekteki emekçi kuşaklarına veren politikayı gerekli ve kaçınılmaz göstermekte; işçi sınıfının ileri kesimlerini, emekçi kadın kitlelerini, gençliğin uyanış içindeki kesimlerini, ilerici aydınları ve özel olarak da Kürt emekçi kitlelerini zaptu rapt altına almak için “terör” silahına sarılmaktadırlar. Bu, çünkü yanıltıcı, hedef saptırıcı özelliğiyle etkili bir silahtır ve etkisi azalmakla birlikte hala popülerdir! Baş vurulur ve baş vurdurulur! Gerekçe malzemesi olarak kullanılmaktadır ve sermaye iktidarını “her daim her şeye kadir” gösteren burjuva propagandasının “can yeleği” işlevi görmektedir. Bu “yelek”, saldırıların yoğunlaştırılmak istendiği her dönemde sırta geçirilmiş, radyo, televizyon ve gazetelerden bangır bangır çığlıklar atılarak “terör tehdidi” ve “emperyalizmin oyunları” söylemiyle seferberlikler ilan edilmiş; hedef gösterilenlere karşı entrikaların her türü için çağrı çıkarılmıştır. Şimdi “terörün sınırlardaki varlığı” söylemiyle yanıltıcı etkisi güçlendirilerek yeniden öne alınmaya çalışılmaktadır. 

Gelişmeler uyarıcıdır: İçinde bulunulan durum ve toplumumuzdaki “hal ve gidişat”, uzak geçmiş bir yana, yakın dönem yaşanmışlıklarından dahi ders almazların gevelemekte oldukları türden bir “yumuşama”-ve de “yeni bir çözüm süreci”ni işaret etmiyor. Saray iktidarının ekonomik, sosyal ve politik çok yönlü güçlüklerle yüz yüze olduğu doğrudur. İktidarın “toplumsal destek güçleri”nde henüz bir alabora hali olmasa da, erime başlamıştır. Suriye’de engeller silsilesi büyümektedir. Kürt direnci ve muhalefetini bin türlü yol, araç ve yöntemle etkisizleştirme politikası öngörülen başarıyı sağlayamamaktadır. Çocukları peşindeki kadınların bir bölümünü devlet eliyle örgütlemeye çalışıp “Kürdü Kürde vurdurma”nın yeni yollarını bulma manevrası, binlerce-on binlerce kadının kent meydanlarını ve “devlet kapıları”nı zorlamaya başlamasını “tetikleme” gibi bir ters etki doğurmaya; uyanış içindeki gençlerin yeni yöntem ve tarzlarda gelişecek muhalefeti bir yerlerden “sökün eyleyip gelme”ye adaydır!

Ama işte tam da bunlardan dolayı, sermaye iktidarı ve unsurlarının her birinin oligarşik kastın en zenginleri arasına yerleştiği “devlet”in Kürt sorunu gibi bir çözümsüzlüğe ihtiyacı vardır. Devlet Kürt sorunuyla “yaşama”ya muhtaçtır. Çalışabilir nüfusunun 8 milyonunun işsiz olduğu ve 28 milyonunun yoksulluk sınırları altındaki “gelir”le yaşamak zorunda bırakıldığı bir ülkede; işçi ve emekçileri “ulusal kökenleri”ne göre birbirinden uzak tutmaya; birbirine karşı kışkırtıp güvensizleştirmeye, burjuvazinin duyduğu ihtiyaç, neredeyse her gün dışa vuruluyor. Burjuva devlet iktidarı, Kürt sorununun farklı uluslardan işçi ve emekçiler arasındaki birliğin engeli bir potansiyel taşıdığının farkında olarak sermaye düzenini “güvencede tutmak” için, bu sorunu yönetme manevralarına malzeme olarak kullanmaktadır. 

Kürt sorununun çözümü bunun içindir ki en fazla ve en başta tüm milliyetlerden işçi ve emekçilerin yararına olacaktır. Bu da, sorunun siyasal demokratik çözümüyle gündemden kalkması için mücadeleyi sınıf bilincine ulaşmış olanları başta olmak üzere işçi sınıfı ile kent-kır emekçilerinin sorunu haline getirmiştir. Sınıfın sınıfa karşı kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşması için bu engelin aşılması gerekmektedir. Türk emekçilerinin büyük bir kesimini “bölücü terör”-“sınırlarımızın hemen yanındaki terör devleti tesisi” tehdidi ve korkuluğuyla “Türkçü” milli hatta tutmayı; Kürt işçi ve emekçileriyle ilerici Kürt gençliği ve aydınlarını ise “ulusal hak eşitliği mücadelesi” sınırlarına kapatmayı, bu ikilemi ve bölünmüşlüğün diğer etkenlerini aşmaya yönelik çabaları polis-asker-yargıç gücüyle ezmeyi stratejik taktik haline getirmiş bir devlet “geleneği” etkisiz kılınmadan, mücadelede daha ileri mevzilere yürünemediği görülebilir bir durum ve sonuçtur. “Yeni çözüm masası kurulacağı” yönündeki söylentilere kulak kabartma yerine, iktidar güçlerini sorunun hak eşitliği temelinde çözümüne zorlayacak bir mücadeleyi yükseltmek gerekir. İleri kesimleri başta olmak üzere işçi sınıfı ve emekçiler bu sorumluluğu üstlenmedikçe, sermaye iktidarı sorunu mücadeleyi kırmanın, etkisizleştirmenin, sınıfı ve emekçileri “yedekte tutma"nın aracı olarak kullanmaya devam edecektir. Bundan kuşku duymak için bir neden yoktur.

Ve öyleyse, hangi ulusal kökenden olursa olsun ileri kesimleri başta olmak üzere işçi ve emekçilerin, bu burjuva politikasına karşı mücadelede bir araya gelerek onu boşa çıkarmaları, kendi talepleri ve kurtuluşları için mücadelenin başarısı için şarttır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...