07 Eylül 2019 19:41

Kaftancıoğlu kararı, siyasileşmiş yargı ve 'yargı reformu'

Kaftancıoğlu kararı, siyasileşmiş yargı ve 'yargı reformu'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Adalet Bakanı Ahdülhamit Gül, yargıdaki siyasi nitelikli kararlardan, adaletsizlikten şikâyet edenlere, altı aydan beri her vesileyle “yargı reformu”ndan söz ediyor.

Önceki gün Gül’ün, (Ekim’de Meclis’in açılmasıyla gündeme geleceğini söylediği “yargı reformu”yla ilgili iddialı açıklamalarının bir kez daha medyaya yansıdığı gün), CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu yargılanıyordu. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada ceza konusu 6-7 yıl önce atılan tweetlerdi (!)

Mahkeme Kaftancıoğlu’na 9 yıl 8 ay 20 gün ceza verdi. Mahkeme heyeti, verdiği cezada indirime gitmedi ve cezayı ertelemedi. Çünkü Kaftancıoğlu bir önceki duruşma sonrasında Nazım Hikmetin; “Sen bu kavgada/bir nokta bile değil/bir küçük, eğri virgül/bir zavallı vesilesin!/Ben kızabilir miyim sana?...”  diye başlayan çok bilinen şiirini okuyarak siyasi nedenlerle yargılanmasını eleştirmişti.

Haklı olarak bu karar, Kaftancıoğlu’nun İstanbul seçimlerindeki başarısının cezalandırılması olarak algılandı.

ESASA DOKUNMAYAN TEKNİK DÜZENLEMELER

Burada, Adalet Bakanının iddialarına inananlar; “Bak ne güzel sizin de şikâyet ettiğiniz bu absürtlükler, ‘yargı reformu’yla düzeltilecek, artık yargı siyasi kararlara değil hukuka uygun kararlar verecek” denebilir. Ama gerçek ne yazık ki böyle değil!

Çünkü; Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan “yargı reformu” taslağında ne mahkemelerin bağımsız karar vermesini güçlendirecek ne de politize olmuş yargıçların siyasi kararlar vermesini dizginleyecek düzenlemeler var.

Tersine Adalet Bakanı Gül’ün “yargı reformu”yla ilgili son açıklamasında;

Tutuklamada azami sürelere ilişkin yasal düzenleme olacak.

Hukuk mesleğine giriş sınavı getirilecek,

Yeni ihtisas mahkemeleri kurulacak.

Ve nihayet “Bu belge güven veren ve erişilebilir adalet yaklaşımıyla hazırlandı. Yeni bir insan hakları eylem planı hazırlamak için çalışmayı başlattık...” deniliyor.

Bakan Gül; sanki ülkede işleyen az çok bağımsız bir yargı mekanizması var da Adalet Bakanlığı bu aksamaları düzeltmek için kimi teknik-yasal düzenlemeler getiriyormuş gibi konuşuyor. Dahası Adalet Bakanı ve hükümeti bu düzenlemeleri de “yargıda reform” olarak propaganda ediyor.

Oysa bugün yargının durumu çok daha büyük ve tutukluluk süresi ya da mesleğe girişte sınav konulması gibi ayrıntıya dair düzenlemelerle aşılabilir değil.

YARGININ ASIL SORUNU TEK ADAM YÖNETİMİNE BAĞLANMIŞ OLMASIDIR

Anayasa Mahkemesi (AYM), Hakimler Savcılar Kurulu (HSK)’nın bütün üyelerinin Cumhurbaşkanı ve onun denetimindeki Meclis çoğunluğu tarafından seçildiği bir yargı sisteminde elbette ki yargı bağımsızlığından söz edilemez. Çünkü böyle oluşturulmuş en yüksek yargının, aşağı doğru yargıyı (Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve yerel mahkemeleri) siyasileştirmesi, özellikle de siyasi davalarda yargının hukuka değil ülkeyi yöneten iktidarın işaretine bakar hale gelmesi kaçınılmazdır.

Son 10 yılda ülkemizde önce ‘FETÖ’, sonra da ‘FETÖ’yü temizleme’ adı altında AKP iktidarı yargıyı ele geçirmiştir. ‘FETÖ’ sonrası dönemde, yargı organlarına yüzlerce, binlerce AKP (kısmen de MHP) il ve ilçe yöneticisi, parti militanı avukat hiçbir başkaca kriter gözetilmeden doldurulmuştur.

Bu yeni “kadrolar” yerel mahkemelere (Ağır Ceza Mahkemeleri ve Sulh Ceza Hakimliklerine) atanarak, AKP’nin yargıda kadrolaşması için önemli adımlara vesile olmuşlardır.

Yani bugün mahkemelerdeki siyasileşme, her baskı rejiminde görülen, yargıçların ve savcıların siyasi iktidarın baskısından etkilenerek iktidarın isteklerine uygun karar vermek zorunda kaldıkları bir durumun ötesindedir. Tersine bugün siyasi davalara bakan mahkemelerin yargıçları ve savcıları; önemli ölçüde AKP ve MHP’nin siyasi yandaşı, hatta militanı olarak mahkemelerde görevlendirilmişlerdir.

Kısacası bugün yargı, “tek parti tek adam yönetimi”nin en ileri düzeyde örgütlendiği, özellikle siyasi davalara bakan mahkemelerin partizanlaştığı  bir yargı haline gelmiştir.

AKP’DEN BİR "KARŞI REFORM" HAMLESİ DAHA

Kısacası bugün yargının asıl sorunu; bu köşede çeşitli vesilelerle sıkça da ifade edildiği gibi, yargının siyasileşmesinde hatta AKP‘lileşmesinde çok ciddi yol alınmış olmasıdır.

Bu yüzden de yargıda kimi teknik düzeydeki düzenlemeler, sadece iktidarın kendi sıkışıklıklarını ortadan kaldırmak için yapılan düzenlemelerdir. Bu alanda son yıllarda arka arkaya, büyük vaatlerle yapılan ”reformlar”ın, birer “karşı reform” olması ve yargıdaki AKP kadrolaşmasının dayanağı haline gelmesi de bundandır.

Ana muhalefet partisinin İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’na verilen ceza, hiçbir hukuki ilke umursamadan verilen bir siyasi karardır. Ama Bakan Gül’ün açıkladığı yeni “yargı reformu tasarısı”nda bu siyasi kararı önleyecek, hatta sınırlayacak hiçbir düzenleme yoktur.

Tasarıda en çok öne çıkarılan; “tutuksuz yargılama esastır ilkesi”ni güçlendirecek düzenlemenin ise, hükümet üstündeki “af” baskısını hafifletmek ve cezaevlerinde yeni tutuklamalar için yer açmak için olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Nitekim bu tasarıyı hukuki açıdan da eleştiren gazetemizin yazarı deneyimli hukukçu Avukat Kamil Tekin Sürek, gazetemizin 30 mayıs 2019 tarihli sayısında tasarıyı haklı olarak “Göz boyama reformu” olarak değerlendirmişti.

Kısacası AKP’nin bütün önceki “reformları” gibi bu “yargı reformu” da şimdiden bir “karşı reform” olmaya adaydır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...