02 Eylül 2019 20:53

İsrail-Lübnan geriliminin perde arkası

İsrail-Lübnan geriliminin perde arkası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta İsrail’in Beyrut’a iki İHA ile saldırmasıyla başlayan İsrail-Lübnan gerginliğinin tırmanacağına dair işaretler artıyor. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aun, Hizbullah’ın medya merkezinde hasara yol açan saldırıyı kınarken, Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah ise, bu saldırıları yanıtsız bırakmayacaklarını açıklamıştı. Nasrallah’ın dikkat çektiği bir diğer önemli nokta bu saldırının 2006 savaşından bu yana İsrail’in Lübnan içine düzenlediği ilk saldırı olmasıydı.

Bilindiği gibi İsrail, askerlerinin kaçırıldığı gerekçesiyle Temmuz 2006’da Lübnan’ın güneyine geniş çaplı bir saldırı başlatmış ancak bu saldırı Hizbullah’ın 33 günlük direnişiyle püskürtülmüştü. Elbette bu direniş Hizbullah’ın Lübnan’da askeri ve siyasi gücünü önemli oranda arttırmasını sağlamıştı. 

Kurulduğu 1982 yılından bu yana İran ile yakın ilişkisi bulunan Lübnan Hizbullah’ının aynı zamanda Suriye savaşının seyrinin değişmesinde de önemli bir rol oynadığını hatırlatmak gerekiyor. Nasrallah 2013’te Suriye savaşına dahil olduklarını ilan etmiş ve Hizbullah güçleri Kuseyr’in cihatçılardan alınması başta olmak üzere Suriye ordusunun nefes almasını sağlayan önemli müdahaleler gerçekleştirmişti.

İsrail Başbakanı Netanyahu, Lübnan’a yönelik saldırganlık politikasını her ne kadar Hizbullah’ın elinde “Hassas füze imalathaneleri olduğu” iddiasına dayandırmaya çalışsa da bu saldırganlığın arka planında Suriye ve bölgedeki gelişmeler bulunuyor. Çünkü İsrail’in bugün Hizbullah füzelerini yeni bir tehditmiş gibi öne çıkarmasını özellikle Suriye’de İran etkisini sınırlamaya yönelik girişimlerden bağımsız düşünmemek gerekiyor.

Suriye’de İran etkisinin sınırlandırılması, ABD ve İsrail tarafından Suriye’de siyasi çözümün en önemli koşulu olarak öne sürülüyor. Bu konuda geçtiğimiz haziran ayında İsrail, ABD ve Rusya milli güvenlik danışmaları İsrail Başbakanı Netanyahu’yla Kudüs’te bir araya gelmiş ve tarafların Suriye’de İran varlığının sınırlandırılması konusunda uzlaştığı açıklamaları yapılmıştı.

Elbette burada akla şu soru geliyor: Rusya, en önemli bölgesel müttefiki İran’ın Suriye’deki askeri varlığının sınırlandırılmasını neden kabul ediyor?

Bu sorunun birbiriyle bağlantılı birkaç yanıtı bulunuyor. Her şeyden önce Rusya, bugün Tartus’taki deniz ve Lazkiye’deki hava üssü ile Suriye’deki askeri varlığını önemli oranda arttırıp kalıcı hale getirmiştir ve dolayısıyla Suriye’de İran’ın askeri varlığına ihtiyacı yoktur. O yüzden siyasi çözüm sürecinde İran’ın Suriye’deki varlığının sınırlandırılmasını pazarlık konusu yapmak işine gelmekte; Rusya, İran kozunu, ABD’nin Fırat’ın doğusundan çekilmesi ve Suriye’de Esad’lı geçiş sürecinin kabul edilmesi için kullanmaya çalışmaktadır.

Bir diğer önemli nokta da Rusya’nın İsrail’e yaklaşımının İran’dan büyük farklılıklar taşımasıdır. Rusya, İsrail’i tehdit ya da düşman olarak görmüyor. Suriye savaşı sürecinde İsrail defalarca İran’ın Suriye’deki askeri güçlerini hedef alan füze saldırıları düzenlediği halde Rusya’nın bu saldırıları sessizlikle geçiştirmesi de bu konuda fikir vericidir.

Suriye savaşı sürecinde her ne kadar İran’ın bölgesel güç ve etkisini en çok arttıran ülke olmasıyla biraz çelişkili gibi görünse de bu sürecin kazananlarından biri de İsrail olmuştur. Çünkü bu savaş, İran ve Lübnan Hizbullah’ı için önemli bir müttefik ve iki güç arasındaki bağlantı noktası olan Suriye’yi büyük oranda istikrarsızlaştırmıştır. Dahası İran’ın güçlenmesi, Sünni Arap rejimleri, İsrail ile doğrudan müttefiklik ilişkisi içine girmeye zorlamış ve dahası bu süreçte ABD’nin Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak tanıması da İsrail’in buradaki işgali meşrulaştırmasının önünü açmıştır.

ABD ise, İran’ı kuşatma stratejisini Rusya ve Çin ile egemenlik mücadelesinin ve ayrıca İsrail’in güvenliğini sağlamanın en önemli halkalarından biri olarak görmektedir.

Toparlamak gerekirse; İsrail ve ABD, İran’ın Suriye’deki askeri varlığının ortadan kaldırılması ya da sınırlandırılmasını siyasi çözümün bir ön koşulu olarak dayatmakta ve Rusya bu konuda pazarlıklara açık durmaktadır. Zaten Suriye rejiminin de kendi iç meseleleri ile uğraşmak zorunda olduğu bir süreçte İsrail, ortaya çıkan durumu Lübnan Hizbullah’ını kuşatıp yalnızlaştırmanın ve dolayısıyla zayıflatmanın fırsatına dönüştürmeye çalışmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki dönem İran’ın Suriye’deki varlığının sınırlandırılması tartışmalarıyla birlikte 2006 savaşında İsrail’in saldırılarını püskürten Lübnan Hizbullah’ının hedefe konacağı girişimlerin artması beklenir bir durum olacaktır.

Bölgedeki istikrarsızlığı bir fırsata çevirmeye çalışan İsrail’in ise, Lübnan başta bütün bölge halkları için daha yakın bir tehdit olduğu/olacağı açıktır. Bu durum bölge halkları için ABD emperyalizminin bölge politikalarıyla iç içe geçmiş olan siyonist saldırganlığa karşı mücadeleyi de zorunlu hale getiriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...