Sen ilgilenmesen de ilgilenirler seninle!
Fotoğraf: Envato
Anayasa’nın ünlü 66’ncı maddesi, ‘vatandaşlık bağı’ temelinde herkese bir ‘tek millet’ kostümü biçer: “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”
Bu ‘saptamanın’ realiteyle uyuşmadığını kim bilmez ki? Herkesi ‘Türk’ saymanın gerçekte asimilasyon ve ‘tekçilik’ hedefli bir dayatma olduğunu ya da ancak bir ‘temenni’ olabileceğini en iyi de yüz yıllık ‘devlet aklı’ bilir. Bilir de işte, dert büyük, mesele derin!
Temeldeki gerçeklik tepedeki paranteze sığmıyor. Böyle olunca da farklı kimliklere ‘Türk vatandaşlığı’ bahşederek ‘eşitçilik’ gösterisi yapan kurmay aklın öncelikli refleksi, herhangi bir ‘resmi kabul’den uzak durmak, hele ‘kurumsallaşma’ eğilimlerini, kendisini yönetme pratiklerini tepelemek oluyor. Tamam kendine ‘Kürt’ diyebilirsin, ‘Türk vatandaşlığı’ kontenjanından ‘seçme seçilme hakkı’na da sahip olabilirsin. Ama bu hakkı nasıl kullanman gerektiği hakkına sahip olamazsın. ‘Bu işte bir yanlışlık var’ diye siyasallaşmış bir realitenin parçasıysan eğer, duracaksın orada. Kendini yönetebileceğini ispatlayabileceğin, hatta böylesi bir çağrışım yapabilecek herhangi bir kurumsal inşa, bir kazanım, bir mevzi, ‘beka’ hazretlerinin alanına girmektedir; tezelden vurula, başı kesile!
***
Üç büyük Kürt kentinde seçme ve seçilme hakkıyla kayyımdan kazanılmış belediyelere yeniden kayyım atanmasının, ta ‘kuruluşa’ kadar uzayan böylesi bir tarihsel zemini vardır kuşkusuz ki. Kürtlerin ‘iliştirilmiş ve görünmeyen’ değil de siyasallaşmış yani ‘görünen Kürt’ olarak, en doğal anayasal haklardan bile yararlanmaları mümkün olamıyor maalesef. Fiili yasalar Anayasanın üzerine çıkıyor. Anayasal hakkını kullanarak edindiğin kazanım, çeşitli gerekçelerle kadük kılınabiliyor. İşte “Kürtlerin oyları cehalet oyları, dikkate alınmaya değmez” diyerek kayyım tartışmasına ‘boyut’ ekleyen ‘güvenlik uzmanı’ da devletin bu bilinçaltından konuşmaktadır aslında. Devlet parantezine girmiyorsan, ya cahilsindir ya da “törörist!” Özellikle Kürt siyasallaşması söz konusu olduğunda, Terörle Mücadele Kanunu’nun anayasaya dönüşen bir “yasallık” düzeyine erişebilmesi boşuna değil yani.
***
Bahsettiğimiz bu tarihsel zeminin özellikle bu dönemde ve bu ölçüde sonuçlar üretmesi de tesadüfi sayılmamalı. Devlet mimarisinde ortaya çıkan çatlamaların üzerine inşa edilmeye çalışılan ‘tek adam rejimi’nin doğasına uygundur, böylesi en uçtan, en gözü kara zapt u raptlar... En tepeden en yerele tekli yönetim bazı yasal, idari dolayımlarla zaten vardı. Ama şimdi bütün hukuki, idari dolayımlar, mevzuat, vb. hallaç pamuğu gibi atılmakta, gözlere sokula sokula en uçtan, en kökten tasarruflarda bulunulmakta. ‘Tek’lik var, ‘tek adam’lık var; ikisi arasında bu kadar fark da olacak yani! Hele ‘yeni rejim’ normal yollardan, seçimlerle kabul görmüyorsa, kriz varsa, inşaat tekliyorsa, eldeki tek araç devlet zorunu dibine kadar kullanıp fiili durumlarla ilerlemek oluyor. Asgari anayasal haklar geçersiz mi kılınmış? Milyonlarca insanın seçme seçilme hakkı mı iptal edilmiş? Mahkeme kararı mı yokmuş? Ahmet Türk’ün, Selçuk Mızraklı’nın göreve kabul edilmemesi talebiyle, ilgili valilikler daha seçimin ertesi günü mü İçişleri Bakanlığı’na başvurmuş?... Geçelim. Çok naif sorular bunlar. Memleket “terör” tehdidi altındayken, sınırların ötesinde ‘terör koridoru’na karşı vatan savunması varken, ‘terör örgütünün beli kırılmışken’ seçme-seçilme hakkından da bu kadar fire olsun değil mi?!
***
Vaziyet budur ve bazı şeyler gibi hak gaspları da öyle durduğu yerde durmaz. Bölgedeki bu ‘muamelenin’ bölgede kalacağını düşünmek, ülkede hiçbir şeyin değişmediğini sanmakla mümkündür.
“Kürt sorununa dokunmuyorum zaten, olup bitenler beni ilgilendirmiyor...” denmesin.
Sen ilgilenmezsin ama seninle ilgilenirler!
Sen susarsın ama ‘neden benim gibi konuşmuyorsun’ diye yakana yapışırlar.
Kimse kendisini aldatmasın; bölgedeki ateşle ilgilenmeyenler Saray rejiminin oyalanacağı bir muhalefet oyuncağı olabilir ancak.
31 Mart’ın üzerinden çok geçmedi; hatırlansın lütfen.
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53