22 Ağustos 2019 00:20

İki OHAL ve istisnai rejimin daimileşmesi

İki OHAL ve istisnai rejimin daimileşmesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2935 sayılı OHAL Kanunu, 12 Eylül döneminde, 1983 yılında yürürlüğe girmiş, OHAL de ilk olarak Bitlis’te ilan edilmişti (1984). Fakat esas olarak 1987-2002 dönemi, “OHAL dönemi “ olarak anılır. Ecevit hükümeti, 10 Haziran 2002 tarihinde, OHAL’in kaldırılması konusunda TBMM’den istemi içeren bir karar almış, istem 19.05.2002 tarihli TBMM 155. oturumunda görüşülmüş ve TBMM, o oturumda, OHAL’in son kez 30 Temmuz 2002 tarihinden itibaren 30 Kasım 2002 tarihine kadar uzatılmasına ve o tarihte (30 Kasım 2002) sona erdirilmesine karar vermişti.

OHAL, 15 yıl boyunca 13 il ve mücavir ilde uygulandı. Bu iller, Diyarbakır, Elazığ, Bingöl, Hakkari, Mardin; Siirt, Tunceli, Van ve sonra da mücavir il olarak Bitlis, Adıyaman, Muş’tu. 1990’dan itibaren il olmalarıyla birlikte Batman ve Şırnak OHAL kapsamındaki il statüsüne geçti. Zaman içinde OHAL bazı illerde kaldırıldı. En son 2002 yılına gelindiğinde, Diyarbakır ve Şırnak OHAL’in uygulandığı iller olarak kalmıştı.

1987-2002 yıllarında uygulanan OHAL’in bilançosu çok ağırdı. Bu ağır bilanço, Av. Sezgin Tanrıkulu ve Av. Serdar Yavuz’un 2005 yılında hazırladığı “İnsan Hakları Açısından Olağanüstü Hal’in Bilançosu” adlı raporda yer alan tablolarda  görülüyordu. (http://www.sbard.org/pdf/sbard/006/006.pdf, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Eylül 2005, sayı 6,sh.409-430).

Tanrıkulu ve Yavuz, çoğu kez Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer’in 2003 yılındaki soru önergelerine, çeşitli bakanlıkların verdiği resmi verileri esas alarak ve çok sayıdaki hak kategorilerine göre ihlalleri tasnif ederek bu raporu hazırlamışlardı. Şöyle:

Yaşam hakkı: Silahlı çatışmalarda 25 bin 344 örgüt mensubu, 3 bin 541 güvenlik gücü görevlisi, 5 bin 105 sivil toplam 33 bin 890 kişi yaşamını yitirmiştir. Mayın ve bomba patlamalarında, 572 sivil ve 371 güvenlik görevlisi yaşamını yitirmiştir. Resmi açıklamalara bakılırsa, 194 kişinin kayıp olduğu belirlenmiştir (NOT: İHD’nin 2003 yılında yayımladığı “Kayıpları Unutmadık” başlıklı kitapta Türkiye genelinde 834 kayıp bilgisine yer verilmektedir. Bu 834 kişinin 682’si OHAL bölgesinde (1987-2002) zorla kaybedilenlerdir).

İşkence yasağı: 1275 suç duyurusunda bulunulmuştur. 1017 kamu görevlisi hakkında 296 dava açılmış, 60 mahkumiyet cezası verilmiş, bunlardan 56 mahkumiyet cezası ertelenmiştir.

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı: 55 bin 371 kişi gözaltına alınmıştır.

Adil yargılanma hakkı: DGM’lerde 42 bin 795 kişi yargılanmıştır. Bunlardan 1131’i çocuktur. 201 çocuk mahkum edilmiştir.

Mülkiyet hakkı, özel hayat ve seyahat özgürlüğü hakları: Resmi cevaba göre, zorla yerinden edilen insan sayısı 378 bin 335 kişidir. (NOT: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yürütülen projede bu sayı en az 950 bin ila 1 milyon 200 bin kişi, İHD ise bu sayının 3 milyon civarında kişi olduğunu bildirmektedir).

Raporda TBMM Araştırma Komisyonu tarafından kasım 1997 tarihi itibariyle 905 köy, 2 bin 523 mezra olmak üzere 3 bin 428 köy ve mezranın zorla boşaltıldığının tespit edildiği bilgisine yer verilmektedir.

Rapora göre, çalışma hakkı ve özgürlüğü bakımından 855 kamu görevlisinin OHAL bölgesi dışına iradeleri dışında (sürgün) tayinleri yapılmıştır.

Örgütlenme özgürlüğü: Çok sayıda STK kapatılmış, faaliyetleri engellenmiştir.

İletişim özgürlüğü: Çok sayıda gazete ve derginin bölgeye girişi engellenmiştir.

Sanat özgürlüğü ve etkinlikleri, toplantı ve gösterilerin yasaklanması yaygın bir uygulama olmuştur.

2016 -2018 OHAL’i ise bütün Türkiye’yi kapsıyordu ve İHOP tarafından hazırlanan ağır ihlal bilançosunu geçen hafta vermiştik. Bazılarını hatırlayalım: KHK’ler ile, 1064 özel eğitim kurumu (anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise), 360 özel kurs ve etüt merkezi, 847 öğrenci yurdu, 47 özel sağlık merkezi, 15 özel vakıf üniversitesi, 2 konfederasyona bağlı 29 sendika, 1419 dernek, 145 vakıf, 174 medya ve yayın kuruluşu kapatıldı. Ayrıca 985 ticari işletme Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildi. İki yıllık OHAL döneminde, en az 160 bin kişi gözaltına alındı, 228 bin kişi tutuklandı. Aralarında, akademisyen, öğretmen, hakim ve savcıların da bulunduğu 112 bin kamu görevlisi, kamu görevinden ihraç edildi. 94’ü Demokratik Bölgeler Partisinden olmak üzere 99 belediyeye kayyum atandı. (ihop.org.tr).

66 HDP/DBP’li eş belediye başkanının tutuklandığını da kaydedelim.

2016-2018 OHAL’i sona ererken, 32 KHK kanunlaştı. İstisnai rejimde form değişikliği anlamına geliyordu bu. Ayrıca 7145 sayılı Kanun’u çıkarıverdi hükümet. Buna göre OHAL dönemi uygulamaları 3 yıl daha aynen devam ettirilecektir. Gözaltı süreleri 12 gün olacaktır. O da siyah minibüslerle kaçırılıp aylarca resmi gözaltı merkezleri dışında bir yerlerde tutulmazlarsa…Valiler OHAL’deki gibi yetkilerle donatılacaklardır. Kentlere giriş- çıkışlar, sokağa çıkışlar, toplantılar, gösteriler yasaklanacak, tüm kamu kurumlarında komisyonlar kurulacak ve bakan onayı ile kişiler kamu görevinden çıkarılabilecektir. Yani KHK ihraçları yerini komisyon ihraçlarına bırakacaktır (Bu konuda daha fazla bilgi için bakınız, İHD’nin 19.04.2019 tarihli “2018 yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu”, ihd.org.tr).

Bilançolardan da anlaşılabileceği gibi, her iki OHAL dönemi de (istisnai rejim dönemleri), insan hakları ihlallerinin yaygın ve sistematik olarak yaşandığı dönemlerdir.

2002 yılında, bugünden farklı olarak, Türkiye’de AB adaylık süreci yaşanıyordu ve politik aktörleri motive eden saik AB idi. Türkiye toplumunda da, yine bugünden farklı olarak, OHAL’den olağan demokratik düzene yönelim ve geçiş beklentisi yüksekti.

Bugün, 1987-2002 dönemindeki OHAL düzeninden olağan düzene geçişten farklı olarak, son OHAL istisnai rejiminin form değişikliği ile daimileştirilmek istendiği, hükümetin insan hakları ve demokrasi vaadinin ve toplumun da bu doğrultuda hükümetten beklentilerinin bulunmadığı gözleniyor. Hükümet sistemi değişikliği, Kürt sorunu, savaş olgusu ve barış sorunu, 32 KHK’nin kanunlaştırılması ve 7145 sayılı Kanun ile son olarak Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlıklarına kayyum atanması kararları da bu daimileştirmenin (demokrasi dışı yönetim anlayışının) göstergeleri olarak görülüyor.

Ortada savaş hükümeti mi, ne var?

Kanımca, bu tür dönemlerin aşılabilmesi mümkün ve olanaklıdır. Nasıl(?) sorusuna benim cevabım şöyledir: Etkili demokratik mücadele vererek; insan hakları ve demokratik standartlar konusunda yüksek politik irade göstererek...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...