19 Ağustos 2019 00:26

Barolar yargının Saray'a biat etmesine "hayır" diyor

Barolar yargının Saray'a biat etmesine "hayır" diyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacak adli yılı açılış törenine katılmayacağını açıklayan baro sayısı 41’i buldu.

Saray’daki törene katılmayacak barolar, avukatların yüzde 90’ını temsil ediyor.

Adli yıl açılış törenin yapılacağı 2 Eylül’e kadar törene katılamayacak baro sayısını daha da artması bekleniyor.

Baroların büyük bölümünün bu törene katılmayacağını açıklamalarına karşın, son aylarda Erdoğan’la arasından su sızmayan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nun bu toplantıya katılıp barolar adına konuşma yapılacağı da açıklandı.

Baroların itirazı, adli yıl açılış töreninin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılıyor olmasına.

Çünkü barolar, Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olduğunu ve burada yapılacak bir adli yıl açılış töreninin yargı bağımsızlığı ile bağdaşmayacağını, “yargının yürütmeye biat etmesi” anlamına geleceğini belirtiyorlar.

BAROLAR YARGININ PARTİZANLAŞTIRILMASINA KARŞI ÇIKIYOR

İlk bakışta tartışmanın bir “salon tartışması” olduğu ve bunun bir bardak suda fırtına koparmak olduğu söylenebilir. Ancak ülkemizin içinden geçtiği sürecin gelişmeleri dikkate alındığında gerçeğin bu kadar basit olmadığı da apaçıktır.

Tersine barolar, adli yıl açılış töreninin siyasi bir kararla Saray’a taşındığını düşünüyorlar.

Nitekim Ankara Barosu; bu törene katılmama gerekçesini açıklarken, Henri Lefebvre’nin mekânı, “toplumsal ilişkilerin yeniden üretildiği yer” olarak tanımlamasından da kalkarak, “Savunmanın yeni adli yılı siyasal iktidara ait bir mekânda karşılaması ise siyasi tahakkümün bir saray çatısı altında bizzat hukukçular tarafından yeniden üretilmesidir” diyor. Böylece Ankara Barosu, mekânın sadece mekân olamadığına, aynı zamanda siyasi bir tutuma da karşılık geldiğine işaret ediyor.

Dahası Cumhurbaşkanlığı Sarayı üstünden son yıllarda yapılan tartışmalar, Sarayı ve elbette onun salonlarında yapılacak her toplantıyı, tamamen siyasi toplantıya dönüştürmüştür.

Dahası içinden geçtiğimiz;

Yargıtay ve Danıştay başkanlarının Cumhurbaşkanı ile “yurt gezileri”ne çıkıp Rize’de “çay topladıkları”,

HSK’nin YSK’nin partizanlaştırılıp iktidarın sıradan bir organına dönüştürüldüğü, AYM’nin “barış bildirisine” imza atan akademisyenler için bile 8’e-8 karar alabildiği,

Yerel mahkemelerin iktidarın beğenmediği AYM kararlarını tanımamasının rutine dönüştüğü,

Siyasi davalara bakan Ağır Ceza Mahkemeleri’nin, Sulh Ceza Hakimlikleri’nin partizanlaştırılmasını tamamlandığı, Yargıtay’ın bile az çok demokratik mahiyette kararlarının rastlantısal hale geldiği bir dönemde adli yıl açılışının Saray’da yapılması basit bir mekân değişikliği olarak görülemez.

Yani konuyu siyasallaştıran barolar değildir. Tersine barolar yargının siyasallaşmasına, hatta partizanlaştırmasına meşruiyet kazandıracak bir karara tepki gösteriyorlar.

"HERKES KENDİ BAROSUNU KURSUN" ADINA PARÇALAMA AMACI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, baroların bu tepkisine henüz yanıt vermedi. Ama şimdiden şunu söyleyebiliriz ki, Erdoğan ve Hükümeti, “tek parti tek adam yönetimi”, bütün “tek adam yönetimleri” gibi, “2., 3. adamlara” karşı olduğu gibi “tek parti yönetimi” olarak da tek parti dışındaki bütün öteki örgütlenmelere, hele de hak talep edecek yetenekteki mesleki ve sınıfsal karakterli örgütlenmelere karşıdır. Ama bu karşı olma hiç olmazsa şimdilik onları yasaklamak değil etkisizleştirmekle sınırlıdır. Erdoğan iktidarı için, 17 yıldır her tür baskıya karşın ele geçirmediği TTB, TMMOB, TBB gibi mesleki, sınıfsal örgütler, önemli engellerdir.

Nitekim Erdoğan zaman zaman bunu dile getirdi ve “Demokratik düzenlerde böyle örgütler olmaz. Birden çok baro, birden çok oda olmalı, herkes istediği odaya, baroya üye olmalı” diye özlemini dile getirmektedir.

Önümüzdeki günlerde Erdoğan ve Hükümetinin, bu alanda; “Bize herkesin kendi barosunu, kendi TTB’sini, kendi TMMOB’unu kuracağı bir sistem lazım” diyerek girmeler yapacaklarından şüphe etmek için bir neden yok.

YARGI BAĞIMSIZLIĞI MÜCADELESİ

Baroların bu çıkışı elbette ki, CHP’nin 2017 Haziran’ında yapılan “Adalet Yürüyüşü-Adalet Mitingi” ve son aylarda adliyelerde sürdürülen “Adalet Nöbeti”, partizan mahkeme kararlarına çeşitli ve kesintisiz tepkilerle süren “yargı bağımsızlığı” mücadelesinin devamı olarak anlamlanmaktadır.

Baroların “adli yıl açılış töreni”nin Saray’a alınmasına gösterdikleri büyük tepki, talebin önemini daha ileriden gösterdi.

Dolayısıyla bu tepki;

Yargı bağımsızlığı mücadelesinin bir adımı olarak alındığı,

Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin bir ayağını olarak değerlendirilebildiği,

Yargı bağımsızlığını savunan bütün güçleri birleştiren bir mücadele hattına girilebildiği ölçüde anlamlanacaktır.

Çünkü iktidar bu baroların çıkışını yargı bağımsızlığı mücadelesini ezmesinin bir vesilesine dönüştürmek için elinden geleni yapacaktır.

Bu yüzden baroların tepkisi bir “mekân” tepkisinden öte, yargı bağımsızlığı mücadelesinin bir adımı olarak görülmesi, demokrasi güçleri tarafından da her bakımdan da desteklenmesi gereken bir adımdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...