18 Ağustos 2019 00:21

Biz bu hesabı neden ödüyoruz?

Biz bu hesabı neden ödüyoruz?

Fotoğraf: DHA

PAZAR
Paylaş

Diyanet İşleri Başkanlığı 1924 yılında İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek, dini faaliyetleri kendilerini dini kisve altında gizleyen, çıkar sahibi yobaz ve softaların toplum üzerindeki baskılarını ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuş.

Bu kurumun son bir aydaki açıklamalarına bakalım:

“Müzik, cinsel arzuları tahrik ediyorsa günahtır.”

“Duyarlı Müslüman, alkol satılan yerden alışveriş yapmaz.” 

“Çocuklarımızı sapkın anlayışlara karşı eğitmek ve korumak hepimizin vazifesi”

Bu açıklama makul geldiyse alt metnini de buraya koyayım:

“’Cinsiyet eşitliği’ gibi sloganlar adı altında birtakım sapkınlıkların gündeme getirildiğini ve yaygara yapıldığını görmekteyiz. Aileyi tahrip eden, insani ve ahlaki değerleri hiçe sayan söz konusu propagandanın, özgürlük, onur gibi kavramlarla servis edilmesi bir algı operasyonu ve aldatmacadır. Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvuru, fıtrata, yaratılışa aykırı bir sapkınlıktır ve tarih boyunca bütün inançlar tarafından hem reddedilmiş hem de lanetlenmiştir. Yani annelik ve babalıktan vazgeçen cinslerin birbiriyle evlenmelerine varıncaya kadar ileri götürülen bu iş, bütün insanlığın meselesidir, sadece Müslümanların meselesi değil. Bu yüzden çocuklarımızı, gençlerimizi sapkın anlayışlara karşı eğitmek, bilinçlendirmek ve korumak hepimizin vazifesidir.”

Geçmiş senelerde, “Feminizm ahlaksızlıktır”, “Piyango ve şans oyunları haramdır” – o zamanlar milli piyango milliydi, devlet kurumuydu-, “Telefon, faks, mektup, mesaj ve internetle ile de eşten boşanılabilir” gibi açıklamalar, “Cemevleri kırmızı çizgimizdir” gibi ayrıştırıcı, skandal, modern dünyadan uzak açıklamalar duymuştuk.

Asli görevlerinden olan dinin suistimal edilmesini önleme kapsamında ise geçmiş şu açıklamalara karşı Diyanetin bir beyanı olmadı:

İsmet Yılmaz: “AKP Adayı Hilmi Bey’e vereceğiniz destek, yarın “Ruz-ı mahşer” de sizin berat belgelerinizden biri olacaktır”

AKP Mv. Metin Metiner: “AK Parti Allah’ın partisidir. Ona oy vermeyen Mehdi’nin gelişini engelleyen kafirlerden yana olur.” 

Necmettin Nursaçan: “Haram para ile hacca gidilebilir. Bu geçerli olur ama sevabı az olur.”

AKP Urfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar: “Emaneti (oyları-iktidarı) bize verdiğinizden dolayı mahşerde Allah size hiçbir hesap sormayacak.” 

Diyanetin 2019 bütçesi 10.5 milyar TL. 

Tasarruf planı uyarınca Bilim ve Teknoloji, Ulaştırma ve Altyapı, Enerji Bakanlığı bütçelerinde yüzde 50’nin üzerinde kesinti yapılırken Diyanet İşleri bütçesi yüzde 34 artırıldı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyetten sonra en kalabalık memur kadrosuna sahip. Yaklaşık 120 bin memuru var.

Peki ne iş yapıyor? Yaşamımıza müdahale dışında? 

Görevlerine bakıyorum: Gerekirse vaaz ve hutbeleri hazırlamak, toplantı ve seminer, imam atamaları, iş birlikleri, panel, seminer vesaire...

Diyanet Vakfı dünyanın her yerine kurban bağışı kampanyası düzenlemiş. Bunlar, Moritanya’dan Tanzanya’ya, Togo’dan Nijerya’ya kadar 149 ülkeye dağıtılmış. Ancak bu da kurban vekaleti adı altında bağışla yapılıyor. 453 bin 460 hisse kurban bağışı yapılmış. Hisse bedeli yurt içi için 890 TL, yurt dışı için ise 725 TL, ortalamasını alsak 807.5 TL eder. Yani yaklaşık 366 milyon liralık bir kampanya.

Geçen seneye göre bağışlardaki artışta belki duyarlı Müslümanların alkol satıldığı için mega marketlerden uzak durmak istemesinin de payı olmuştur.

Peki kurban organizasyonları, camiler bağışla, seminer paneller belediyelerle, Kur'an kursları özel iştiraklerle yapılıyorsa ben anlamıyorum 10.7 milyar nereye gidiyor?

Yaklaşık 100 kişiye istihdam sağlayabilecek bir fabrika 2-2.5 milyon liraya kuruluyor. 3 yılda maliyetini çıkarıp kâra geçiyor. Çok basit bir hesapla 4 bin 280 tesis kurulabiliyor.

Aklıma deli fikirler geliyor. Yerli tohuma destekle tarımı canlandırıp bir daha soğan terörü yaşanmasının önüne geçmek gibi, AR-GE merkezleri, kuluçka merkezleri açmak gibi, belirli bir sektörde yerli marka yaratıp dünyaya açılabilmek gibi, mesela Türkiye’de bağcılığı canlandırıp muhteşem üzümlerimiz ile dünya şarapçılığında bir marka olarak konumlanmak gibi, fırsat eşitliği kapsamında kadın emeğine yönelik devlet desteği ile yeniden taşrada halıcılık, sepetçilik, telkari, bakır, oltu işleme vesaire gibi zanaatlarla bazı değerleri desteklemek, korumak ve dünya çapında değerlendirebilmek gibi.

İnsanların hayatlarına kısıtlama konması adına ve bazı danışmanlıkları için harcanan o parayla kültür, eğitim, sanat alanlarında bir devrim hedeflemek gibi. 

Birilerinin nasıl yaşayacağımızı söylemesine değil, dilediğimiz gibi yaşamamıza izin verilmesine ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Zaten bilendik iyice birbirimize, herkes barut gibi geziyor.

Satılacak orman, dağ, arsa, maden, yerli sermaye, konut, vatandaşlık hakkı kalmadığında insanların kurban eti aldığı yerde alkol satılıp satılmadığının bir önemi kalmayacak zira ne alkol alabilecek ne de kurbanı düşünecek ekonomik durum olmayacak.

Müziğin türüne göre haram kılındığı coğrafyada turizm geliri ne olacak? İlahi mi dinleteceğiz Antalya’daki Ruslara, Marmaris’teki İngilizlere?

Müze girişleri dahi özelleştirilmiş bir ülkede turistleri müzikle de eğleyemezsek kim gelecek bize?

Bazı cinsel yönelimlerin devlet kurumu tarafından sapkınlık olarak adlandırıldığı ancak babanın kendi kızına duyduğu şehvetin normalleştirildiği bir ülkeye hangi milletten cesur yürekler ziyarete gelmek isteyebilecek?

Tükettik, tüm kaynakları, maneviyatı, tahammülü, hoşgörüyü, bilgiye olan saygıyı, kültüre olan hürmeti, sanata olan heyecanı tükettik.

Bana batıyor Diyanetin fetvaları. Cebimden çıkıyor çünkü her saçmalığın parası.

Maaşında katkım olan insanlar söylüyor bu ipe sapa gelmez lafları.

Diyanet İşlerinin yaşamımıza karışmasından rahatsız olan bir kısım insan da şu an aynı şekilde başkasının hayatına başka yerden müdahale etmekle meşgul aslında.

Kiminin kilosunu gündem ederler, kimi çıkar “Çirkinle arkadaş olmam” der, biri dans eder açık-saçık bulurlar, elinde kadehle görseler alkolik, kadehsiz görseler riyakar derler, biri diğerinin okuduğu kitabı beğenmez, bir başkası bildiğini söyleme şeklini sevmez. İnsanların üzüntüsünü yargılarlar, “Buna mı üzüldün?” derler, sevincine bilenirler, ne hakla sevindin dünyada bunca acı varken? 

Vergilerimizle giderlerini ödediğimiz kuruma hesap sorabiliriz ama kimse kimseye yaşam şekli yüzünden bir başkasına zarar vermediği sürece hesap soramaz.

Üretmiyoruz dediysem ne devlet eliyle değer üretiyoruz ne de toplum olarak değerli bir fikir üretebiliyoruz. Kanaatleri, köşeleri, ön yargıları ve ardı düşünülmemiş lafları var insanların. Fikri değeri yok hiçbirinin.

Hayatımız dev bir gıybet kazanı, yaktılar altını, atıyor millet içine önüne geleni.

Üretim, devletleri dışa bağımlılıktan ve krizden korur, fikri üretimse insanları bağnazlıktan.

Tükenmeden, tüketmeden, doyumlu sohbetlerle dolu bir pazar dilerim.

Bu bayramın trafik bilançosu 52 ölüm, 427 yaralı. Geçmiş bayram da geçmiş olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...