16 Ağustos 2019 23:49

Şeytan ayrıntıda gizlidir!

Şeytan ayrıntıda gizlidir!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kısa süre önce Netflix’te yayımlanmaya başlayan “The Family” isimli beş bölümlük docudrama, kimi yandaş medya kuruluşları tarafından “FETÖ” ile olan benzerliklerine dikkat çekilerek ele alındı. Haksız sayılmazlar, bağımsız yapılanmadan gizliliğe özel bir önem verilmesine, teşkilat evlerinden uluslararası bağlantılara, siyasilerle kurulan yakın ilişkilerden gerektiğinde dinin eğilip bükülmesinde bir sakınca görmemeye ve tabii bütün bunların ‘hizmet’ aşkıyla yapıldığına dair genel kanı yaratma süreçlerine kadar birçok benzerlik var. Yandaş medyadakilerin yanıldığı şey, kimin kimi taklit ettiği. Zira ABD’de bugün de etkili bir ‘tarikat’ olarak dikkat çeken “The Family”nin kuruluşu 1930’lu yıllara dayanıyor. 1950’li yıllardan sonra başkanlara kadar uzanan bir etki alanı yaratmaya başlıyor, ’70’li yıllardan itibaren de dünyanın dört bir yanında “İsa’nın havarileri” olarak faaliyet yürütüyorlar. Dolayısıyla ister istemez insanın aklına şu soru geliyor: “FETÖ, The Family’ye benziyor olmasın?”

Zira FETÖ’nun uluslararası bağlantıları, özellikle de ABD ile olan iyi ilişkilerinin bir CIA projesi olup olmadığı ya da onunla iş birliği yapıp yapmadığı gibi birçok soruyu beraberinde getirmişti. Ama artık biliyoruz ki, tam olarak ne olduğunu anlayamasak da böyle bir ilişki var. “The Family” gibi yapılar “tam olarak ne olduğunu”nun bir türlü anlaşılamaması üzerine inşa ediyor zaten kuruluşunu. Bir dönem, çocukluk arkadaşının teşvikiyle tarikatın “erkek evleri”nden birisinde kalan Jeff Sharlet’in ayrılıp, üzerinde uzun yıllar çalıştıktan sonra kaleme aldığı aynı adlı kitaptan uyarlanan belgesel, “The Family”nin Amerikan siyasetindeki gücünü göstermesi açısından çarpıcı. “Dua Kahvaltısı” (Türkçe Olimpiyatları!) adını verdikleri organizasyona yalnızca Başkan’ın değil dünyanın dört bir yanından siyasetçilerin katıldığı, ikili ilişkilerin ve lobi faaliyetlerinin yürütüldüğü bir yapılanmadan bahsediyoruz. Uganda’da ve Romanya’da LBGTİ karşıtı yasaların çıkarılmasından, dünyanın dört bir yanında lobi faaliyeti yürütülmesine kadar birçok karanlık iş çeviren bir yapı bu. Örneğin ’90’lı yılların ilk yarısında, yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bu ülkeye giderek Hristiyanlığın yeniden hayat bulması için faaliyet yürüten, büyük paralar akıtan bir organizasyon söz konusu. Bu çabaların karşılığının da siyasi ilişkiler olduğu aşikar. Aynı zamanda tarikatın Trump’ı beklenen kişi olarak tanımladığını ve çok önem verdiğini de anlıyoruz. Zira bu yapılanma, FETÖ gibi bir yandan kendi elemanlarını devlet aygıtının içinde önemli konuma getirmeye çalışırken, diğer yandan da güç sahibi olanlarla temas etmeyi seçiyor. Çünkü onlara göre İsa’nın öğretisini “Krallara taşımak” gerek. 

Ancak, belgeselin yaratıcıları bütün bu dehşet dengesini anlatırken birçok ABD çıkışlı politik yapımın hatasına düşmekten kurtulamıyor. Amerikan demokrasisinin kusursuz, temelleri sağlam olduğu varsayımından hareket eden bu fikir, bu tür ‘demokrasi dışı’ her türlü yapı ve olayı da bir tür ‘şeytan işi’ olarak kodlamayı tercih ediyor. Yani aslında ABD demokrasisi bu şeytani güçler tarafından saldırıya maruz kalıyor. Oysa biraz tarih bilgisi “ABD demokrasisi”nin bu tür yapılanmalara fazlasıyla içkin olduğunu, kuruluşundan itibaren benzer yapıların ülke siyasetinin temel belirleyicisi olarak varlıklarını sürdürdüğünü görecektir. Öte yandan The Family’yi şeytanlaştıran kitabın yazarı ve belgeselin yaratıcıları yapımda anlattıkları ama üzerinde fazla durmadıkları bir gerçeği atlıyor. Söz konusu yapı Norveç göçmeni bir iş adamı olan ve ABD’ye geldikten sonra hatırı sayılır bir çevre edinen Abraham Vereide’nin girişimiyle 1930’lu yıllarda kuruluyor. Peki, Vereide’yi harekete geçiren şey nedir? Büyük buhranın hemen ertesinde ortaya çıkan işsizlik ve yoksulluk işçilerin hızla sendikalara üye olmasına ve politikleşmesine yol açmıştı. Seattle’da her gün binlerce işçi eylem yapıyor, grevler birbiri ardına geliyordu. İşte bu ortamda Vereide, kentteki iş adamlarını bir araya getirerek bu yapıyı kuruyor. The Family’nin ilk icraatı, aralarından birisini önce belediye başkanı ve sonra da vali yaparak sınıf hareketini silindir gibi ezmek haliyle. Kitabın Yazarı Jeff Sharlet bir röportajında bu durumu şöyle anlatıyor: “Emeğin örgütlenmesinin günahkarlık olduğuna, kibarca söyleyeceksek, şeytandan olduğuna inanırlar. New Deal (Yeni Anlaşma) ve örgütlü emeğin, savaşmaları gereken şeytani bir tezgah olduğu vizyonuyla 1935’de yola koyuldular.” Yani özetle The Family’nin kuruluş motivasyonu ve amacı emek hareketini yok etmek ve sermayenin sınırsız gelişiminin önünü açmak. Bunun için Endonezya’da milyonlarca komünisti öldüren Suharto ile de Afrikalı diktatörlerle de ABD’li senatörler aracılığıyla ilişki kurmaktan çekinmediler. Örgütün ’50’li yıllardan sonraki ana faaliyetinin de komünizmle mücadele olmasının şaşırtıcı bir tarafı yok haliyle.

Belgeselin “Yasal olmayan lobi faaliyeti” gibi muhtemelen ABD egemenlerinin hiç de umurlarında olmayan bir hukuk dışı davranışla itham ettiği bu yapının, ülke siyasetini belirlemek dışında çok daha ciddi yönleri var belli ki. Bu yüzden her başkan onlarla ilişkiyi sıkı tutuyor hem cumhuriyetçi hem demokrat senatörler onlar adına dünyayı dolaşıp çalışmalar yürütüyorlar. İşin bir yanı “İsa adına yürütülen gerici bir Hristiyanlık faaliyeti” gibi görünüyorsa da ABD adına yürütülen ve bütün dünyayı kapitalist pazar haline getirmeyi amaçlayan siyaseti hayata geçirmek olduğu belgeselin gösterdiği ama göremediği şeylerden. Zaten bu yüzden bu kadar açık bir şekilde hukuk dışı davranmasına, bu kadar gizli ve tehlikeli bir yapı olmasına rağmen kimse dokunmuyor. Belgeselde ailenin üyesi olarak konuşan eski ve yeni bütün senatörler en ufak bir pişmanlık emaresi göstermiyor.

Vereide’nin ardından “The Family”nin başına geçen ve 2017’deki ölümüne kadar bütün karanlık işlerin başında bulanan Dougles Coe’nin bir vaiz, bir din adamından çok kapitalizmin ayaklarına bağ olan yasaların etrafından dolanan ve pis işleri yapan birisi olduğunu ancak belgeselin içindeki ayrıntılara bakarak görmek mümkün. Ne demişler “Şeytan ayrıntıda gizlidir!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...