14 Ağustos 2019 00:25

Bayram, savaş tamtamları çalınarak geçtiyse...

Bayram, savaş tamtamları çalınarak geçtiyse...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bayramlar, özellikle de dini bayramlar milliyet, dil, sınıf... farkı gözetmeksizin “tüm din kardeşlerinin, barışması”nın istendiği, dileklerin en başına, barışın, barışmanın geçirildiği günlerdir.

Ama son yıllarda dini bayramlarda, özellikle “beka sorunu”nun öne çıkarıldığı, bunun etrafında sınırsız bir “sefer” ve “fetih” propagandasının yaygınlaştırıldığına tanık oluyoruz.

Ama bugün son günü olan 2019’un bu son dini bayramı, bütün önceki bayramları aşan bir biçimde, savaş tamtamlarının çalındığı, Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak her mikrofon gören bakanın “Herkese meydan okuduğu”, bir bayram olarak geçti.

Bayramın ilk günü yayımlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayram mesajında; “Ağustos ayı, bizim tarihimizde zaferler ayı olarak geçer” deyip ağustos ayındaki eski savaşları saydıktan sonra ekledi: “İnşallah bu ağustosta da tarihimizin zaferler halkasına bir yenisini daha ekleyeceğiz!

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, İçişleri Bakanı Soylu, Cumhurbaşkanı’nın söylediklerini kendileri açısından yinelediler ve yarın sabah, “güvenli bölge” için sınırı geçip savaşı başlatacakmış gibi konuştular.

Milli Savunma Bakanı Akar ise, bir adım daha atarak, yanına kuvvet komutanlarını da alarak, helikopterle KKTC’de demirli olan “TCG Gemlik” fırkateynine inerek Doğu Akdeniz’de doğal gaz çalışması yapan ülkelere olduğu gibi, “güvenli bölge” konusunda Türkiye’nin isteklerine sorun çıkaranlara had bildireceklerini, bunun için askeri bakımdan da hazır olduklarını ilan etti!

İktidarın İdeolojik Lideri Bahçeli ise, Erdoğan’ın ağustos ayını “zafer ayı” ilan etmesine övgüler yaptı ve ekledi: “Kurbanlarımızı keseceğiz, ama geleceğimizi kurban etmeyeceğiz. Milli beka ve huzurumuzu asla kurban vermeyeceğiz!..

ERDOĞAN, ‘BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ’ ÇİZGİSİNE DÖNDÜ

İktidarı elinde bulunduran güçlerin, bayramları her zaman kendi politikalarını halka dayattıkları mesajları yaygınlaştırmanın vesilesi olarak kullanması gelenektendir.

Bu yüzden de “barış ve kardeşlik”ten söz edilen bayramların barışın, güvenli gelecek vaadinin değil savaşın övülüp gençlere “şehitlik” ve “gazilik” vadedilmesi yeni değil. Ama bu bayramın böylesi çok ağızdan ve yüksek perdeden silahtan, savaştan, komşu halkları tehdit ve silahlanmanın öne çıkarılması bakımından önceki bayramları çok aşan bir düzeye vardığını söylemek yanlış olmaz.

Üstelik 31 Mart seçimi sonuçlarının bu tür askeri operasyonların ve beka sorununun öne çıkarılmasının eskisi kadar prim yapmadığını gösterdiği apaçık ortadayken!

Bayram öncesindeki gelişmelere bakıldığında AKP’deki iç tartışmanın da; “beka sorunu” ve “Kürt sorununu silahla çözme girişimi”nin AKP’ye oy kaybettirdiği tespitinin yanlış olduğuna dair bir kararın alınmış olmadığı da dikkate alındığında, bayram sonrasındaki sürecin, Erdoğan-Bahçeli ittifakı tarafından “Bir gece ansızın gelebiliriz” çizgisine evriltileceğini söylemek yanlış olmaz. Üstelik bu sefer bir yanıyla da ABD ile uzlaşarak bunun yapılması, elbette ki dönemi daha da netameli hale getirmektedir.

BARIŞ MÜCADELESİNİN ÇOK ÖNEM KAZANACAĞI BİR DÖNEM

Bayram öncesinden de başlayan ama bayram vesilesiyle iyice öne çıkarılan savaş tamtamlarının daha gürültülü çalınması, bayram sonrasındaki gelişmelere ışık tutacak mahiyettedir.

Şöyle ki;

AKP’de iç tartışma bitmeden: Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin içinde hâlâ; “Kuruluş ayarlarına dönme”, “Beka sorunu MHP’nin dayatmasıdır ve bizi zor durumda bırakmıştır” tartışması bitmeden Erdoğan, tekrar Bahçeli’nin arkasına düşmüştür. Yaklaşan AKP Büyük Kongresinin, parti içinde Erdoğan’a itiraz eden kesimlerin tasfiyesi olarak cereyan edeceği ve bunun da böyle; silahların, askeri operasyonların, yükseltilen militarizm propagandasının, komşu halklara ve ülkelere, hatta dünyaya meydan okumaların oluşturduğu bir iklimde yapmak artık AKP için vazgeçilmez hale gelmiştir. Erdoğan’ın bayramın ikinci günü partililere yönelik çağrısı bunu açıkça göstermiştir.

31 Mart seçiminin sonuçlarına karşın yine de militarizm: 31 Mart seçiminin sonuçlarına karşın yeniden savaş ve askeri operasyonların öne çıkarılması, militarizmin günden güne dozunun artırılması Hükümetin çözümsüzlüklerinin üstünün örtülmesinin de ihtiyacıdır.

Antiemperyalizm bahanesi: ABD ile yapılan anlaşmaya karşın; Suriye’nin kuzeyinde “Güvenli bölge oluşturma” sorunu sanki ABD’nin bölgeye müdahalesine karşı antiemperyalist bir hamleymiş gibi gösterilmesi... gibi girişimleri açıkça gösteriyor ki, önümüzdeki aylar askeri operasyonlar, hem dış politika hem iç politikada, hatta ekonomik politikalardaki çözümsüzlüklerin üstünün örtülmesinin dayanağı olarak kullanılacak. Bu çoğu zaman sözde, propaganda düzeyinde kalsa da zaman zaman ABD ve Rusya’yla da uzlaşı içinde gerçek askeri girişimler olarak tezahür etmesi de çok şaşırtıcı olmayacaktır.

Bu yüzden burada asıl önemli olan; Türkiye’nin barış ve demokrasi güçlerinin, bu politikaları teşhir etme ve gerçeklerin halk yığınları tarafından görülmesini sağlayan çalışmasının, barış mücadelesinin gerektirdiği kapsamda örgütleyebilmeleridir. 1 Eylül Dünya Barış Günü etrafındaki etkinlikler, bu çalışmanın yaygınlaştırılıp derinleştirilmesi için önemli bir dayanak olabilir. Olmalıdır da!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...