04 Ağustos 2019 00:06

Sırası ya da değil yine de yazdım: Sansüre inat, tekrar çal Sam!

Sırası ya da değil yine de yazdım: Sansüre inat, tekrar çal Sam!

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Biz bu sıralar nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça açıklamalar arasında yine sınanırken bundan tam 80 sene önce bugünlerde, Taksim Belediye Gazinosu heyecanı yaşıyormuş İstanbul.

Lütfi Kırdar’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde, 1939’da İsmet İnönü tarafından açılmış. Şimdi bir otelin yer aldığı alanda, Gezi Parkı’nın orada, Mimar Rüknettin Güney’in eseri olarak yapımı sadece 3 ayda tamamlanmış.

Toplam alanı 2 bin 250 metrekarelik olan Taksim Belediye Gazinosu’nun akustiği düşünülerek tasarlanarak “büyük salon”u, bodrum katta yer alan “pavyon”u ve yazlık bölümleriyle bir de terası varmış.

Binanın inşa amacı; toplumun kaliteli bir eğlenceye, bütçesi dahilinde ulaşabileceği bir mekan yaratmak.

Ekonomi fena durumda ama modernleşme devrimi ertelenemeyecek kadar elzemdir.

İstanbul’un yüzünü batıya dönebilmesi için Mimar ve Şehir Plancı Henri Prost

Türkiye’ye davet edilmiştir.

İstanbul, ülkenin vitrinidir, bu sebeple toplumsal yaşamın, mimari yapıların, şehir planlamanın düzenlenmesi elzemdir.

Bu şekilde Taksim Kışlası yerine Gezi Parkı ve Taksim Belediye Gazinosu inşaatlarına girişilir.

Taksim Belediye Gazinosunun bir zamanlar ki programlarına bakınca anlaşılıyor medeniyet çıtası ile bir gazinonun nasıl bir ilişkisi olabileceği:

25 Mayıs 1945: Yurt dışından yeni gelen “Atraksiyon Müzikal: 4 Szenczys”.

8 Haziran 1945: Radyo swing yıldızları Sevim ve Sevinç [Tevs] Kardeşler. Büyük Caz Orkestrası refakatinde.

16 Aralık 1950: Son Saat gazetesinin düzenlediği “1950 Moda Resmi Geçidi” (“Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da resmi geçide tanınmış kadın terzileri iştirak etmektedirler”).

16 Kasım 1952. Cemal Reşid Rey idaresinde Şehir Orkestrası senfonik konseri.

9 Aralık 1952. Refik Fersan idaresinde Türk Musikisi Konseri (Nihavend-i-Kebir)

17 Mayıs 1953: Muhittin Sadak idaresinde, piyanoda Ferdi Statzer’in yer aldığı Şehir Orkestrası refakatinde Şehir Korosu konseri.

24 Ekim 1953. Türk Hekimleri Dostluk ve Yardım Cemiyetinin tertiplediği müsamere ve konser.

8 Kasım 1953. Oda Müziği Konseri. Piyano: Cemal Reşit Rey, 1. keman: Semih Argeşo, 2. keman: Alim Almat, Viola: Panayot Abacı. Çello: Caesare Ceradini.

4 Nisan 1954. Resital. Piyanoda Ferdi Statzer, viyolenselde Muhiddin Sadak

11 Nisan 1954. Nuri Halil Poyraz idaresinde Türk Musikisi (Sultaniyegâh).

17 Ekim 1954. Cemal Reşit Rey idaresinde Şehir Orkestrası. Solist Ayşegül Sarıca.

24 Ekim 1954. Münir Nureddin Selçuk idaresinde Büyük Fasıl.

1 Mart 1955. Hafif Batı Müziği Mensupları Sendikasının düzenlediği Müzisyen Balosu.(Baloda çalan müzisyenler: Ayten Gencer (Alpman), Armağan Şenol ve Arkadaşları, Faruk Akel Kenteti, Fehmi Ege Orkestrası, Henny Vasilaki, İbrahim Solmaz Orkestrası, İlham Gencer ve Arkadaşları, İsmet Sıral ve Arkadaşları, Semih Argeşo Salon Orkestrası, Sevinç Tevs ve Arkadaşları, Nihat Baysal ve Arkadaşları, Taki Çelerini ve Arkadaşları, Şevket Yücesaz ve Arkadaşları, Necdet Koyutürk Orkestrası, Necip Celal ve Arkadaşları, Kervansaray Orkestrası, Park Oteli Orkestrası vs.)

1941 yılında İstanbul Halkevi balosu dahil pek çok ilkokul, lisenin dahi mezuniyet baloları burada yapılmış. Hatta Charles Aznavour ve dahi Ruhi Su bile zamanında burada sahne almış

80 sene önce, kapıda dünya savaşı beklerken ve ekmek karneyle satılırken caz dinleyebilen İstanbulluları düşünüyorum.

Bir de her hafta yeni bir hak kaybedip, bir kez daha aptal yerine konulan kendimizi.

Bu hafta bir kepenk daha indi günlük hayatımızda.

İnternet üzerinde yayın yapan tüzel kişiler de RTÜK denetiminde olacak. Televizyonda yayımlanan La la Land’ın 12 dakikası kayıptı mesela, bundan sonra “spoiler vermeyin” klişesi yerini “kesilen kısmı gören varsa n’olur anlatsın”a dönecek.

Sigara, uyuşturucu ve alkol göstermek yasak. Cinsellik içeren sahneler de.

Trainspotting, Scarface, Pump Fiction vs. gibi kült filmleri düşünün. Düşünün derken artık bunları sadece düşünün, aklınızdan geçirin. Çünkü mevcut sansür mantığıyla bu filmlerden geriye pek bir şey kalmıyor.  Elimizde alternatif haber kanalı da kalmıyor tabii ki.

Daha önce pek çok kez bunların, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi alanında kaynaklara referans vermeye çalışarak, bilmesinlerci toplum yaratıp iktidarın dilediğince at koşturmasını sağlamak olduğunu, sadece siyasal İslam ile ilgili değil aslında faşizme daha yakın bir strateji olduğunu yazmaya, anlatmaya çalıştım.

Hepimiz sansürün ne demek olduğunu, amaçlarının ne olduğunu ve neleri kaybedeceğimizi biliyoruz.

Ben cehaleti reddetme yolu üzerine düşünüyordum ki aklıma Taksim Beyoğlu Gazinosu geldi.

Şimdi bu pazar, gazinodan, müzikten, danstan bahsedersem ayıp olur diye düşündüm önce. Malum ekonomi tam tıkırında değil, siyaseten de ortamlar gergin, adalet zaten ertelemede şu an.

Tunç Soyer’in sendika ile toplu sözleşme imzalarken fonda Çav Bella, bir yumruğu havada dansını izlerken, ana akım medya İmamoğlu’nun tatiline hunharca yüklenirken, kapıda savaş var demeden modernleşme yoluna baş koyan zamanın büyükşehir belediye başkanını anımsadım.

Bir de Albert Camus’nun 60 yıl önceki röportajı var kafamda, gördüğümden beri aklımdan çıkaramıyorum:

“Neden mi tiyatro yapıyorum?

Bu soruyu sık sık kendime sordum.

Bugüne kadar verebildiğim tek yanıt, size muhtemelen çok alelade gelecek. Cevap basitçe şu: çünkü tiyatro sahnesi, dünyada en mutlu olduğum yerlerden biri. Yalnız bu yanıtın göründüğünden daha az alelade olduğunun farkına varmalısınız. Mutluluk bugün özgün bir etkinlik. Bunun kanıtı, mutluluğumuzu gizleme eğilimimizdir. Ya da ona bir tür ahlaksızlık atfetmemizdir. Özür dilenecek bir şey gibi görünür mutlu olmak. Hepimiz bu konuda hemfikiriz. Bazı ağırbaşlı kişilerin kaleminden şunun gibi şeyler okuyorum: kamusal yaşamı geride bırakan eylem adamları, kendi özel yaşamlarına çekiliyorlarmış, sığınıyorlarmış. Siz de çekilmek ya da sığınmak kelimelerinde bir küçümseme bulunduğu fikrinde değil misiniz? Ben tam tersine, özel hayatlarından kaçmak için kamusal hayata sığınan çok daha fazla kişi tanıyorum. Kodamanlar mesela, bu kişiler çoğu zaman mutluluğu bulmayı becerememiş kişilerdir. Belki de bu yüzden pek sevecen değiller. Neyse, bugün mutluluk suç işlemek gibi bir şey. Mutluysanız bunu asla itiraf etmeyin. Öyle safça “Ben mutluyum” demeyin. Yoksa etrafınızda herkesin sizi kınadığını duyarsınız. -Ah demek mutlusun genç adam, peki Kaşmir’deki yetimler için ne diyorsunuz? Peki ya Yeni Zelanda’nın sizin gibi mutlu olmayan cüzzamlıları? Ve işte sonunda siz de dibine kadar mutsuz oldunuz.”

Mutsuzluğun hiçbir zafere faydası, harekete geçirmeyen üzüntünün de dünyaya faydası yok.

O yüzden bu pazar, “sırası mı ayol?” demeden, affınıza mağruren bağırmak isterim: BAŞKAN BİZİ GAZİNOYA GÖTÜR!

*Kaynakça:

-Modernleşme Projesinin Mekânı: Taksim Belediye Gazinosu (1939-1967) Sena Yapar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...