AYM: İfade özgürlüğünü korumak
Fotoğraf: Envato
Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, 26 Temmuz 2019 tarihli, Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri başvurusunda (Başvuru no: 2018/17635), başvurucuların ifade özgürlüğü haklarının (Anayasa 26. madde) ihlal edildiğine karar verdi.
40 sahifelik gerekçeli kararda AYM, “esas yönünden” şu alt başlıklarda başvuruyu değerlendirmektedir: Müdahalenin varlığı, müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı, kanunilik, meşru amaç, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk, kamu gücünü kullanan organların takdir yetkisi (s.20-21).
AYM “Somut olayın değerlendirilmesi” başlığı altında da,
a) müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması, şiddete teşvik, ilk derece mahkemelerinin kabulü, bildirinin bağlam ve içeriği” başlıklarından sonra, 5 ayrı alt başlıkta iddia ve ilk derece mahkemesi kabullerine dair değerlendirmede bulunmaktadır. “Üst düzey PKK’linin çağrısı, ‘tek yanlı çağrı’, ‘başvurucuların amacı’, kamu yarına ilişkin sorunların tartışılması’ ‘Şok edici ifadeler’, ‘Kamu otoritelerinin eleştirilmesi’, ‘Akademik özgürlüklerle ilişkisi’, ‘Mağdurların aşağılanması’, ‘Eleştirel açıklamalar propaganda sayılamaz’, ‘Nihai değerlendirmeler’ b) orantılılık, başlıklarında inceleme ve değerlendirmelerde bulunmaktadır.
AYM bu kararla özgürlüklerin anası olarak kabul edilen ifade özgürlüğü hakkını korumaktadır. AİHM içtihatlarına paralel bir değerlendirmede bulunmaktadır. Bilindiği gibi, insan haklarının korunmasında ve ihlallerinde asıl sorumlu devletlerdir. Bu durum, hem BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirisi’nde ve hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ön sözünde 15 No’lu Protokol’ün 1. maddesiyle hüküm altına alınmıştır. Devletler AİHM içtihatlarında vurgulandığı gibi, hem negatif (ihlal etmeme) hem de pozitif (önlem alma) yükümlülükleri altındadır. Elbette insan haklarının korunması için devletlere düşen, hakları ve özgürlükleri hukuk düzeninin koruması altına almaktır. Fakat ikinci bir koruma türü de haklarının ve özgürlüklerinin bilincinde olan bireylerin oluşturduğu kamuoyu korumasıdır. Her iki koruma türü de (hukuk ve kamuoyu) ulusal ve uluslararası niteliktedir. AYM bu kararıyla hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşama geçmesine katkıda bulunmuştur. AİHM Silver ve diğerleri/Birleşik krallık davasında (1983) hukukun üstünlüğü ilkesi için, hak ve özgürlüklere kamu otoritelerinin müdahalesinin etkili hukuksal denetimi anlamına geldiğini vurguluyordu. AYM işbu başvuruda bu denetimi yapmıştır.
AYM barış akademisyenlerinin düşüncelerini açıklamaya zorlanamayacağını, açıklamadıkları düşünceleri nedeniyle suçlanamayacaklarını, tek yanlı da düşünce açıklamasında bulunabileceklerini, varsayımlara dayalı olarak suçlanamayacaklarını, hoşa gitmeyen düşünceler de açıklayabileceklerini, konunun akademik özgürlüklerle de ilişkisinin bulunduğunu vurgulamıştır.
Şimdi sıra ilk derece mahkemelerinin anayasal hükümler doğrultusunda beraat kararlarını vermesinde ve barış akademisyenlerinin ihraçlardan kaynaklı çok çeşitli mağduriyetlerinin giderilmesinde.
Türkiye akademisi, 12 Eylül döneminde yaşanan 1402’likler “cadı avını” mücadele ile aşabilmiş ve fakat 30 yıl sonra bu defa KHK “cadı avı” ile karşı karşıya kalmıştır.
İnanıyoruz ki, bu da aşılacaktır.
- Sonrası... 22 Haziran 2023 04:20
- İnsan hakları standartları ve değişim 15 Haziran 2023 04:10
- İnsan haklarının korunması sorunu 08 Haziran 2023 04:21
- Yeni bir güne uyanabilmek: Yaşamak! 01 Haziran 2023 04:21
- AYM kararlarına uyum ve uygulama sorunu 25 Mayıs 2023 04:22
- PKK ve ETA'nın savaşı ve aileler 18 Mayıs 2023 04:19
- Yeşil Sol Parti Çankaya'dan: Sekiz paragrafta atılacak devrimci adımlar 11 Mayıs 2023 04:41
- AİHM kararlarına uyum göstermek 04 Mayıs 2023 04:19
- Hukukun üstünlüğü ve demokrasiye saygı ihtiyacı 27 Nisan 2023 04:21
- Devletin savaş harcamaları üzerine 20 Nisan 2023 04:18
- Cumartesi Annelerinin toplanma özgürlüğü, polis ve Anayasa Mahkemesi 13 Nisan 2023 04:01
- Yeni dönem mi? 06 Nisan 2023 04:21