08 Temmuz 2019 23:10

Kürt sorunu ve yeni ‘süreç’ tartışmaları

Kürt sorunu ve yeni ‘süreç’ tartışmaları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Daha önceki “çözüm süreci”nde Taraf gazetesinde ‘Balıkçı’ lakabıyla verdiği mesajlarla bilinen yazar İlhami Işık’ın yeni bir çözüm sürecinin başladığını ve bu sürecin devam edeceğini yazması, yeni bir ‘süreç’ tartışması başlatmış görünüyor.

Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kürt meselesi vardır demek bana hakarettir” dediği bir zamanda yeni süreç tartışması yürütmek biraz garip gelebilir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; Kürt sorunu için “düşünmezseniz yoktur” da diyen, sonra “Bu ülkenin başbakanı olarak Kürt sorunu benim sorunumdur” da diyen yine aynı Erdoğan’dı. Dolayısıyla Erdoğan’ın açıklamalarından çok ülkedeki ve bölgedeki siyasi gelişmelere ve bunların Kürt sorununa olası yansımalarına bakmak daha gerçekçi olacaktır.

Bu köşede açlık grevlerinden sonra yazılan “Açlık grevleri ve Suriye’den aralanan kapı” yazısında İmralı kapısının aralanmasında Suriye’deki gelişmelere ve Fırat’ın doğusuna dair ABD ile yapılan pazarlıklara bağlı olarak olası yeni bir sürece hazırlığın etkili olabileceği belirtilmişti. Tecrit uygulamasının hukuki olmaktan çok siyasi gerekçelere dayandığı ve devletin/iktidarın ancak Öcalan’ın mesajlarının kamuoyu tarafından duyulmasını istediği dönemlerde İmralı kapısını araladığı düşünüldüğünde bugün yeni bir sürecin başlatılmasının ihtimal dışı olmadığını söylemek gerekiyor.

Herhalde baskı ve şiddet politikaları karşısında Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünü savunan hiç kimse, yeni bir sürecin başlamasının karşısında olmaz/olmamalıdır. Ancak burada yeni bir sürecin başlayıp başlamamasından daha çok bu sürecin hangi dinamiklere dayanacağı ve bağlı olarak demokrasi-barış güçlerinin bu süreçte nasıl bir tutum takınacağı önem kazanıyor.

ABD ve Erdoğan iktidarı için durumu şöyle özetlemek mümkün:

İran’ı kuşatma stratejisi için Türkiye’ye ihtiyaç duyan Trump yönetimi, Erdoğan iktidarını ikna edeceği ama Kürtleri de kaybetmeyeceği bir ara çözüm bulmaya çalışıyor.

Erdoğan iktidarı, ABD ile yapılan pazarlıklara bağlı olarak Suriye Kürtlerinin kazanımlarını olabildiğince sınırlamak istiyor. Öte yandan son İstanbul seçimlerinden sonra iyice açığa çıkan güç kaybını durdurmak için ‘çözüm’ yönünde beklenti yaratacak ama asıl olarak tek adam rejimini restore edecek kimi girişimlerde bulunabilir.

Erdoğan iktidarının Fırat Kalkanı ve Afrin’den başlayarak Suriye Kürtlerinin gücünü kırmaya yönelik girişimlerinin asıl amacının Kürtlerin buradaki statü/kazanımlarının ülke içinde sürdürülen politika için bir tehdit olarak görülmesi olduğu bilinmez değildir. Bununla birlikte son 3-4 yılda Kürt siyasetine yönelik kesintisiz olarak sürdürülen baskı ve tasfiye politikası ve ‘Pençe’ operasyonuyla belirginleşen sınır ötesinde askeri üsler oluşturma girişimleri de iktidarın Kürt sorununda hem siyasi ve hem de askeri olarak inisiyatifi ele alma ve olası yeni süreci kendi denetiminde yürütme hesaplarından bağımsız düşünülmemelidir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi ülkedeki demokrasi ve barış güçlerine düşen ABD emperyalizmi ve ülke gericiliğinin hesaplarına bakıp böylesi bir sürece karşı çıkmak değil, sürecin bu güçlerin hesaplarını bozacak şekilde ilerlemesini sağlayacak mücadele dinamiklerini yaratmak olmalıdır. Çünkü her şeyden önce bölgede (Ortadoğu) son 15-20 yıllık süreç ve bu sürecin yarattığı dengeler ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etme girişimlerinin istediği gibi sonuçlanmadığını, sonuçlanmayabileceğini gösterdi. İkincisi, 2013’ün ilk günlerinde başlayıp Haziran direnişi ile devam eden ve iktidarın 2015 7 Haziran yenilgisine kadar süren dönem, Kürt sorununun barışçıl çözümü ve demokrasi mücadelesinin birlikte ilerleyip birbirini güçlendirdiğini gösterdi.

Öyleyse öncelikle ABD’nin Kürt sorununu kullanıp ülkedeki iktidarla bir pazarlık konusu haline getirmesinin önüne geçilmesi için Suriye’ye müdahale politikalarına karşı açık tutum alınarak Suriye’nin geleceğinin Suriye halkları tarafından belirlenmesi savunulmalıdır. Suriye Kürtlerinin her fırsatta demokratik Suriye’nin bir parçası olmak istediklerini söylemeleri ve en son Öcalan’ın bu yönlü mesajları da böylesi bir tutumun dayanaklarını güçlendirmektedir.

Öte yandan ülkedeki iktidarın niyeti ne olursa olsun olası yeni bir sürecin demokratik barışçıl çözüme evrilmesi için olmazsa olmaz koşul, bu sürecin iktidarla yürütülen’ gizli’ bir süreç olmaktan çıkartılması, ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere farklı siyasi partilerin ve geniş toplumsal kesimlerin bu sürece dâhil olmasının sağlanmasıdır. Çünkü Kürt sorunu ülkenin demokratikleştirilmesi mücadelesiyle böylesine iç içe geçmişken demokrasi ve barıştan yana bütün toplumsal kesimler sürece dâhil edilmeden iktidarın hesaplarının bozulması mümkün değildir. İstanbul seçimlerinin yarattığı olumlu havaya da bağlı olarak CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ‘eşit yurttaşlık’tan söz etmesi ve çözüm için meclisi adres gösteren açıklamalar yapması, mücadelenin bu yönde ilerletilmesi bakımından olumludur.

Sonuç olarak bugün bizlere düşen yeni süreçle ilgili kehanetlerde bulunmak değil; Kürt sorununun barışçıl çözümü ve ülkenin demokratikleştirilmesi mücadelesini büyütmektir. Ötesi nasıl olsa gelecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...