05 Temmuz 2019 00:00

AKP’nin kalesine Bahçeli geçti... Ama hangi amaçla?

AKP’nin kalesine Bahçeli geçti... Ama hangi amaçla?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son haftalarda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin AKP aşkı çok yüksek seyrediyor.

Öyle ki Bahçeli, AKP’ye yönelik her eleştiriye, kendisine ve partisine yöneltilen eleştiri ve suçlamalardan daha büyük bir gayretle, daha sert bir çizgiden karşı çıkıyor. Bunun için Bahçeli, AKP’deki iç tartışmalara bile müdahale edip Erdoğan dışındaki yöneticileri de uyarıyor, azarlıyor.

Bahçeli’nin bu tutumuna biraz politikanın dışından bakanlar, “Böyle dost dostlar başına” diyebilir.

Ancak gerçek göründüğü gibi değildir.

Tersine Bahçeli bugün, MHP’nin kucağına düşmüş ve “yumuşak karnı MHP’ye mecburiyet” haline gelmiş, orta vadede de “çözülüşü” kaçınılmaz görünen AKP’den kopan kesimler için MHP’nin tek seçenek olması amacına uygun davranmaktadır.

BAHÇELİ CUMHUR İTTİFAKININ TEK SAVUNUCUSU

Geçtiğimiz salı günü Meclisteki MHP grup toplantısında Bahçeli bu tutumunu çok açık bir biçimde ortaya koydu.  

Bahçeli bu konuşmasında elbette her zaman olduğu gibi, CHP ve İyi Parti başta olmak üzere Cumhur İttifakının karşısında, “Cumhurbaşkanlığı sistemini tartışmaya açan”lara yöneltti. 

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin gelişmesi ve güçlenmesi için atılacak samimi ve dürüst adımların sonuna kadara yanındayız, arkasındayız” diyen Bahçeli, burada kalsaydı, “Cumhur İttifakı’nı savunuyor” der geçerdik.

Ama öyle olmadı.

Bahçeli, AKP’den ayrılarak parti kurmak isteyenleri Gül, Babacan ve Davutoğlu ekiplerini de; “Bunların eleştirdikleri iktidar partisinin düne kadar tam göbeğinde olması gariptir. Açıklamaları talihsizliktir, trajikomiktir. Siyasette ve sosyolojide yeni partilere yer yoktur” diye topa tutu.

AKP içinde, “beka” merkezli seçim stratejilerini, MHP ile yakınlaşma ve Cumhur İttifakını eleştirenleri de hedefe koyan Bahçeli; “AK Partili bazı yöneticilerin cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini kamuoyu önünde dile getirmeleri CHP’nin yoluna su taşıyacaktır, yanlıştır, bunu yapmalarına onayımız yoktur” diyerek AKP’nin içine ayar vermekten de çekinmedi.

Kısacası, 31 Mart seçim hezimetinden sonra, Cumhur İttifakının tek gerçek savunucusu Bahçeli kalmıştır. Bu yüzden Bahçeli Cumhur İttifakının karşısındaki güçlere olduğu kadar AKP içinde giderek büyüyen Cumhur İttifakı karşıtı dalgaya karşı da barikat oluşturmaya çalışmaktadır.

BAHÇELİ, AKP’NİN ÇÖZÜLME SÜRECİNDE TEK SEÇENEK MHP KALSIN İSTİYOR

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimi gösterdi ki, AKP’deki çözülmeden önemli payı MHP almıştır. Çünkü İyi Partinin kurulmasından sonra oylarının yüzde 4-5 düzeyinde olacağı sanılan MHP, oyunu yüzde 9 düzeyine çıkarmıştır. Bu yükselişte en büyük pay, AKP’den kopan bir kesiminin MHP’ye oy verir duruma gelmesiydi.

Cumhur İttifakı, kuşkusuz AKP ve MHP tabanını çok yakınlaştırdı. Bu da Bahçeli’nin, AKP’de orta vadede bir çözülme durumunda, koşullarda önemli bir değişiklik olmazsa, ilk seçeneğin MHP olacağını düşündüğünü göstermektedir.

Bu yüzen Bahçeli, AKP’den koparak kurulacağı artık kaçınılmaz gibi görünen Gül-Babacan ve Davutoğlu’nun muhtemel partilerini MHP’nin “gelecek projesi”ne tehdit olarak görmektedir. Çünkü bu partilerin de AKP’deki çözülmenin bir kopuşa dönüşmesi durumunda, MHP’den çok daha çekici bir seçenek olacağı ve MHP’nin planlarını altüst edeceğinin farkındadır.

BAHÇELİ’NİN HESABI TUTAR MI?

Ancak, Bahçeli’nin planı, varsayımlar üstünden yaptığı hesaplar, o mistik, rakamlar toplayıp çıkararak, istediği sonucu çıkardığı, ünlü hesapları kadar gerçekçidir.

Çünkü, Türkiye’nin halkları, 7 Haziran 2015’ten beri zaman zaman ortaya çıkan, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde de ete kemiğe bürünmeye başladığı açıkça görülen tutumlarıyla, Bahçeli’nin hesaplarını boşa çıkaracaklarını da açıkça ortaya koymuştur.

Daha somutlarsak;

En azından 16 Nisan referandumundan beri halk, AKP ve MHP’nin aynı mevzide olduğunu görmüştür. Yerel seçimde AKP’nin yediği iki tokat aynı zamanda Cumhur İttifakına ve onun motive edici ortağı MHP’ye de atılmış iki tokattır. 24 Haziran seçiminde AKP’den MHP’ye geçtiği gözlenen akış, yerel seçimde, AKP’den MHP’ye ciddi bir geçiş olmadığını gösterirken; AKP’ye sırtına dönen seçmenin MHP’ye uğramadan Millet İttifakına, İstanbul’da ise hem AKP ve hem de MHP’den İmamoğlu’na yöneldiği görülmüştür.

GEÇİŞKENLİK ‘EN YAKINLARA’ MI ‘EN KARŞITA’ DOĞRU MU?

Kısacası yaşananlar göstermiştir ki, geçişkenliğin ideolojik olarak en yakınlarına olması, durağan ortamlarda “normal”dir ama zorunlu değildir. Hele de Türkiye gibi siyasi mücadelenin sert olduğu koşullarda geçişkenliğin “en yakınlara” değil “en karşıtlara” doğru olması, sınıflar mücadelesinin gösterdiği önemli gerçeklerdendir.

Bu yüzden de AKP’den ayrılanların MHP ya da AKP’nin hegemonyasında oluşan partilere yönelmesi diye bir varsayım sadece ön yargıdır.

Yani AKP’nin yığınlar üstündeki ideolojik siyasi hegemonyası gevşedikçe, AKP’den uzaklaşan kişilerin, gerçek bir demokrasi mücadelesi saflarına geçmesi için önce MHP veya da yeni kurulacak AKP’ye yakın partilere, hatta CHP’ye uğraması gerekmiyor.

Burada yapılması gereken, gerçeklerin açıklanmasında ısrarcı olmak ve elbette ki harekete geçen emekçilerin, halkın talepleri etrafında birleşerek demokrasi mücadelesinde gereken yeri almaları için, ilerici demokrat güçlerin, sınıf partisinin üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmesidir.

Ötesi laftan, sonuçsuz polemiklerden ibarettir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa