03 Temmuz 2019 23:00

Ses çıkarıp yumruk vurma zamanı!

Ses çıkarıp yumruk vurma zamanı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Emre Belözoğlu, 4 yıl aradan sonra eski kulübü Fenerbahçe ile 1 sezonluk sözleşme imzalayınca geçmişte sergilediği bütün çirkinlikler, çirkeflikler bir anda unutuldu. Bu transfer ağırlıklı olarak,  “Kaptan yuvaya döndü”, “Ayrılık da sevdaya dahil” gibi yüreklere dokunan(!) söylemlerle romantize edilerek kamuoyuna duyuruldu. Ve hepsi bir yana, Emre’nin gelişiyle Fenerbahçe’nin önemli bir ihtiyacının giderildiği düşüncesinde herkes hemfikir görünüyor...

Eh, doğru sayılır. Ali Koç yeni sezonda duruşlarının çok farklı olacağını ve oyunu artık kurallarına göre oynayacaklarını söylemedi mi? Futbola yeni bir anlayış, yeni bir kültür kazandırma iddiasıyla çıktığı yolda, berbat bir sezon geçirdikten sonra “Sesimizi çıkarmadık, ezildik. Bundan böyle biz de ortama uyum sağlayıp ses çıkaracağız” çizgisine geldiler. Bu durumda, Emre’nin transferi gayet isabetli bir tercih sayılır. Saha içinde Emre’den çok kim ses çıkarabilir ki?

Ali Koç, yumuşak bir yönetim tarzı uyguladıkları için kulüp içinden yoğun eleştirilere maruz kaldıklarını da belirtmişti. Emre’nin transferi, bu yöndeki eleştirileri ciddiyetle dikkate aldıklarının bir göstergesi. Fenerbahçe için artık “yumruk vurma” zamanı!.. Saha dışında masaya, saha içinde rakibe!..

Medyada Emre ile ilgili yapılan övgü dolu yorumlardan geçilmiyor. Neymiş? Fenerbahçe’de eksik olan mücadele ruhunun yeniden canlandırılmasında “abi” sıfatıyla başrolü oynayacakmış!.. Abilik müessesesinin oluşturacağı hiyerarşik anlayışın olumlu sonuçlar doğurmayacağını öngörememek için yönetici ya da teknik direktör olmak gerekiyor herhalde!.. Genç oyuncuları, “abilik müessesesinin” zorunluluğuna inandırmak, onların öz güvenlerini, özgür bakış açılarını, yaratıcılıklarını ve sorumluluk alma cesaretlerini örselemek anlamına gelir. Unutulmamalı ki, ancak eşitliğin, karşılıklı saygının ve dayanışmanın hüküm sürdüğü yatay ilişkilerle örülü ortamlarda genç oyuncular kendilerini geliştirebilir…

Neymiş? Emre, kaybetmeye tahammülü olmayan bir oyuncuymuş!.. Bu özelliğiyle diğer arkadaşlarını da ateşleyip takımının daha yüksek düzeyde bir hırsla mücadele etmesini sağlayacakmış!.. Futbolda yaşadığımız pek çok sorunun kaynağında zaten “kaybetmeye tahammül edememek” olgusu yer almıyor mu? Oysa tam tersine şu aşamada en çok, kaybetmeyi olgunlukla sindirebilen ve rakiplerine saygı duymayı bilen “rol modellere” ihtiyacımız var…

Oyuncular elbette kazanmak adına saha içinde ellerinden gelen çabayı ortaya koyarlar ve koymalılar. Lakin oyunun sağlıklı bir biçimde oynanabilmesi için bu mücadele çerçevesinde rakiplere ve hakeme saygılı davranmanın yeri çok önemli. Saha içinde avantaj sağlamak ya da maçı kazanmak adına rakipleri küçümseyici, aşağılayıcı, yaralayıcı, sindirici, yine aynı şekilde hakemi etkileyici ya da seyircileri kışkırtıcı birtakım davranışlarda bulunmak, çirkeflikten başka bir şey değildir. Bu, “Her şey benim kontrolümde, ben ne istersem o olur” şeklindeki çete reisi zihniyetinin sahaya yansımasıdır.

Sahada bugüne kadar sergilediği tavırlara bakıldığında, rakiplerine, hakeme ve oyunu izleyenlere saygı konusunda Emre’nin herhangi bir kaygı taşıdığını söylemek mümkün değil.

Kısaca söylemek gerekirse Emre, oyun karakterini Fatih Terim’in şekillendirdiği “ne pahasına olursa olsun kazan”cı oyunculardan biri… 39 yaşına gelene kadar törpülemeyi başaramadığı kişiliğinin bu en önde gelen özelliğiyle Fenerbahçe’ye ne gibi katkılarda bulunacağını göreceğiz…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...