20 Haziran 2019 23:00

TİHEK “İnsan Hakları ve Eşitlik” değil nefret saçma kurumu mu?

TİHEK “İnsan Hakları ve Eşitlik” değil nefret saçma kurumu mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

6/4/2016 tarih ve 6701 sayılı kanunla kurulmuş “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK)” ve bu kurumun “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu” bulunuyor. Kuruluş kanunu amacı ve kapsamı şu şekilde belirliyor: “MADDE 1- (1) (…)insan onurunu temel alarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi (…)” şeklinde sayılıyor.

Madde 3-1’de eşitlik tanımlanıyor: “(1) Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir.” Ve ayrımcılık yasaklanıyor: “(2) Bu Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır.” 

Kanun kapsamına giren ayrımcılık türleri ise şu şekilde sayılıyor (MADDE 4-1) ve tanımlanıyor (Madde2):

a) Ayrı tutma: Kişilerin bu Kanunda sayılan temellerden biri veya birden fazlası nedeniyle, bir eylem veya eylemsizliğin sonucu olarak diğerlerinden ayrı tutulması durumunu,

b) Ayrımcılık talimatı: Bir kişinin kendi nam veya hesabına eylem ve işlemlerde bulunmaya yetkili kıldığı kişilere veya bir kamu görevlisinin diğer kişilere verdiği ayrımcılık yapılmasına yönelik talimatı,

ç) Çoklu ayrımcılık: Ayrımcı uygulamanın birden fazla ayrımcılık temeli ile ilişkili olması durumunu,

d) Doğrudan ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi,

e) Dolaylı ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, görünüşte ayrımcı olmayan her türlü eylem, işlem ve uygulamalar sonucunda, bu Kanunda sayılan ayrımcılık temelleriyle bağlantılı olarak, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanma bakımından nesnel olarak haklılaştırılamayan dezavantajlı bir konuma sokulmasını,

g) İşyerinde yıldırma: Bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak kişiyi işinden soğutmak, dışlamak, bıktırmak amacıyla kasıtlı olarak yapılan eylemleri, (…)

i) Makul düzenleme: Engellilerin hak ve özgürlüklerini tam ve diğer bireylerle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere belirli bir durumda ihtiyaç duyulan, mali imkânlar nispetinde, ölçülü, gerekli ve uygun değişiklik ve tedbirleri,

j) Taciz: Psikolojik ve cinsel türleri de dâhil olmak üzere bu Kanunda sayılan temellerden birisine dayanılarak, insan onurunun çiğnenmesi amacını taşıyan veya böyle bir sonucu doğuran yıldırıcı, onur kırıcı, aşağılayıcı veya utandırıcı her türlü davranışı, (…)

m) Varsayılan temele dayalı ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerinden birisiyle gerçekte ilgisi olmamasına rağmen, bu temellerden birisini taşıdığı sanılarak hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanma bakımından ayrımcı muameleye maruz kalmasını,

ifade eder.

(Madde 4-2) Eşit muamele ilkesine uyulması veya ayrımcılığın önlenmesi amacıyla idari ya da adli süreçleri başlatan yahut bu süreçlere katılan kişiler ile bunların temsilcilerinin, bu nedenle maruz kaldıkları olumsuz muameleler de ayrımcılık teşkil eder.”

Kanundaki tanımlamalar ve görev tanımları çok yerinde. Ancak oluşturulan kurum sanki bu saydıkları ayrımcılıkları önlemek için değil de bizzat artırmak için faaliyet yürütüyor gibi.

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Nefret Çağrı(şım)ları yapıyor

Kanun kamu kurum ve kuruluşlarını tedbir almak ve ihlalleri önlemekle yükümlü tuttuğu gibi buna yönelik bir de özel kurum oluşturuyor: “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu” (TİHEK). Bu kurum 29-30 Nisan 2019 tarihinde “İnsan Hakları Bağlamında Ailenin Korunması Hakkı” sempozyumu gerçekleştiriyor ve Birleşmiş Milletler 15 Mayıs “Uluslararası Aile Günü” etkinlikleri kapsamında Sonuç Bildirisini açıklıyor:

“5. Ailenin Korunmasına Yönelik Tehditler Karşısında Alınan Tedbirler Yetersiz Kalmaktadır: (…) İnsan fıtratına aykırı sapkın ilişkilerin belli çevreler tarafından kasıtlı şekilde meşrulaştırılmaya çalışılması aile kurumuna yönelik ana tehditler arasında yer almaktadır. (…)”

“7. Ailenin Korunması İçin Özgürlük ve Kamu Ahlakı Dengesi Kurulmalıdır: Özgürlükler sınırsız değildir. Sınırsız özgürlük anlayışı aileyi tehdit eden en önemli hususlardan biridir. Bu nedenle, ailenin korunması için özgürlük ve kamu ahlakı dengesi kurulmalı, toplumsal yaşamda ve yayın hayatında haya, iffet, sadakat gibi değerlere, mahremiyet ve özel yaşama saygı hakkına sahip çıkılmalıdır.”

“8. Aile Kurumuna ve Aile Bireylerine Yönelik Medyada Yer Alan Olumsuz Algı ve Değerler ile Proaktif Bir Yaklaşımla Mücadele Edilmelidir: (…) medyada aileyi kötüleyen, değersizleştiren, sapkın ilişkileri reklam eden, çocukları kimlik bunalımlarına sokan, aile bireylerinin kişilik haklarını ihlal eden; genel ahlaka, milli ve manevi değerlere uymayan yayınlara ilişkin proaktif tedbirlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu konuda, ülkemizde televizyon ve radyo yayıncılığının denetiminden sorumlu olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun aldığı önleyici ve bastırıcı tedbirlerin özellikle desteklenerek daha da etkin hale getirilmeli (…)

“9. Aile Kurumuna Olumsuz Etkileri Olan Ulusal ve Uluslararası Normlar Gözden Geçirilmeli, Tarafı Olunan Uluslararası Norm veya Denetim Yapan Mekanizmaların Aile Yapısı İhraç Etme Şeklindeki Yaklaşımından Sakınılmalıdır:(…) kültürel göreceliliği dikkate almayan bir yaklaşımla bu doğal yapıyı suni oluşumlarla ikame etmeye çalışmaktadır. (…) Sağlıklı toplumun temeli meşru nikâhla kadın ve erkeğin kurduğu ailedir. Bunun dışında aile kavramı yerine ikame edilmeye çalışılan günümüz yaşam tarzının toplumlara dayattığı “beraberlik”, “partner yaşam”, “birliktelik” v.b. ifadeler de aile kurumuna zarar vermektedir. (…) aile kurumuna olumsuz etkileri olan ulusal ve uluslararası normlar gözden geçirilmelidir. (…) 2011 tarihli Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinin (…) sadece kadını öncelemesi, farklı kültürlerde farklı şekilde yaşanılan aile hayatını ve aile içerisindeki diğer bireyleri dikkate almaması(…) uygulamada çok ciddi sorunlara yol açmaktadır. (…)

AKP ve dinciler, hak ve özgürlükleri kendine yontma, yontamadığını örseleme konusunda uluslararası sözleşmelere kadar bağ kuruyorlar da İstanbul seçimleri ile de bunların bir bağı var mı acaba?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...