14 Haziran 2019 00:06

Yeniden seçim ve gelişmeler

Yeniden seçim ve gelişmeler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İktidar tarafından yok sayılan ve YSK tarafından itiraf edilen gerekçesizliğin ardından İstanbul seçimleri yeniden yapılıyor. Bayram arasından sonra ülkenin politik tansiyonu da yeniden yükseliyor. Ama bu arada ilginç gelişmelerde oluyor. İktidar partisi TV yayınını kabul etti ve şimdi bunun nedenleri üzerine tartışılıyor. Komplo teorileri, bir bildikleri vardır yaklaşımları oldukça revaçta. Oysa ortada bir bilmece, çok bilinmeyenli bir denklem yok. Olan biten her şey burjuva politikasının doğasına uygun.

İktidar partisi bu seçim için yeni taktikler belirlemiş durumda. Bu taktiğin ana unsurunu ise tek adamı yıpratmamak, tartıştırmamak oluşturuyor. Bu nedenle Erdoğan geçen seçimlerin aksine bu seçimde fazlaca öne çıkmıyor ve bu seçimin olağan bir yerel seçim olduğu kanısını yaygınlaştırmak istiyor. Çünkü artık iyice anlaşılmış olmalıdır ki, eğer İstanbul seçimleri yine Erdoğan’ın baş aktör olduğu bir sürece dönüşürse, kaybedileceği az çok belli olan bu seçimin ardından muhalefetten güvensizlik ve erken seçim istekleri daha güçlü yükselecektir. Bu nedenle “bu bir yerel seçim ve ben hepsinin üzerinde yerimde oturuyorum” taktiği izleniyor.

Ama bu bir devekuşu taktiğidir. Erdoğan ve iktidarın taktiği ne olursa olsun İstanbul’u İmamoğlu’nun kazanması durumunda -ki durum böyle görünüyor- erken seçim istekleri kaçınılmaz olacaktır. Eğer bugün bu güçlüce ifade edilmiyorsa bunun nedeni İstanbul seçimlerinin yenilenecek olmasıdır. Şimdi muhalefet partileri de, AKP içindeki muhalefette pusuya yatmış durumda. İstanbul seçimlerinden sonra ortaya çıkacak tabloyu bekliyorlar ve bu arada ekonomik krizin derinleşmesiyle iktidarın daha fazla yıpranmasını, krizi halkın sırtına yıkacak yolda daha fazla ilerlemesini ve Erdoğan iktidarının Kemal Derviş programından sonra iktidarı devralması süreci gibi bir sürecin yeniden yaşanmasını istiyorlar ve bekliyorlar.

Açıkçası sermaye cephesinin ve düzen muhalefetinin planları istekleri bu çerçeve de dönüp dolaşıyor. Bu arada ülkenin sadece iç politikasındaki gelişmeleri değil, uluslararası ilişkileri de yeni kriz unsurları ile besleniyor ve karmaşıklaşıyor. F 35, S 400, Doğu Akdeniz, Suriye vb. S 400 kararı iptal edilecek mi, ABD ile ilişkiler ne yönde gelişecek vb. Oysa görülebiliyor ki S 400 kararı iptal edilemez. İktidarın çıktığı yolda -ki bu yol iki arada bir derede gitme yoludur- bu tür bir politik çizgi zorunlu ve kaçınılmazdır. Bu gidişte bir tarafa teslim olmak, paçavraya dönmek anlamına gelir. İdare edebildiğince idare et sonrası Allah kerim taktiği bu iktidarın uygulayabileceği tek taktiktir.

Bu arada İstanbul seçimleri dolayısıyla Kürt Sorunu yeniden yaygın olarak tartışılmaya başlandı. Öcalan’a görüş izni verilmesi, Diyarbakır seferi “yeni bir açılım süreci mi geliyor” merkezinde tartışılıyor. Elbette Kürt politik hareketinin her türlü tartışmayı yapma, açık gizli görüşmeler sürdürme hakkı bulunuyor. Ama yaşanan onca politik tecrübeden sonra şu yaklaşımın gözden kaçırılmaması gerekiyor. Demokrasi mücadelesi yürüten güçlerle birlikte olmak sadece ülkedeki demokrasi mücadelesini güçlendirmiyor, Kürt hareketini de güçlendiriyor ve öne çıkarıyor. İktidar bunu gördüğünde, bu baskının altında kaldığında bazı şeyleri kabul etmek zorunda kalıyor. Yani Türklerin ve Kürtlerin ortak mücadelesi, demokrasinin kazanılması ve Kürt Sorunu’nun çözülmesinde temel unsuru oluşturuyor. Aksi halde sorun büyük güçlerin bölge politikalarında kullanılması gereken bir unsur çerçevesine sıkışıyor ve sahte umutlar ve beklentiler pompalanıyor.

Bütün bu tablo bize tek bir gerçeği söylüyor. Ülke içte ve dışta zorlu bir döneme adımlar atıyor ve bu dönem oldukça önemli gelişmelere gebe. Bu durum ülkenin kaderi ne olacak, bu kaderi kim ya da kimler belirleyecek sorusunu da kaçınılmaz olarak orta yere getiriyor. İşbirlikçi egemen sınıfların ne yapacakları, ne yönde ilerleyecekleri çok açık ve geçmiş politik tecrübeler de bunu yeterince gösteriyor. Yani dışta büyük güçlere daha fazla bağımlılık, içte halka daha fazla yük bindirme. Oysa bu halkın kaderi değil. Demokrasi ve özgürlükleri kazanmayı temel amacı yapmış birleşik ve genel bir muhalefet hareketi bağımsızlık, demokratik ve halkçı bir yönde gelişme sağlayabilir ve ülkenin kaderini bu ülkenin halkları belirleyebilir. Bu daha ileriye gitmenin yolunu da daha fazla açabilir. Şimdi bunu zorlamanın zamanıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...