13 Haziran 2019 00:50

Belediyelerin işi ayrımcılık değil, insanca yaşanacak imkanlar sağlamaktır

Belediyelerin işi ayrımcılık değil, insanca yaşanacak imkanlar sağlamaktır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son günlerde medyada, sığınmacıların birbirleriyle ya da “yerli” halkla kavgalarına daha çok yer veriliyor. Hemen her vakadan sonra mültecilerin  suçlandığına, hatta bu kavgalar sonrasında mahalledeki mültecilerin evlerine, işyerlerine toplu saldırılar yapıldığına tanık oluyoruz. Kavgaların çoğu zaman sığınmacıların, polis marifetiyle, kent dışına gönderilmesiyle sonuçlanmasının rutin haline geldiğini de görüyoruz.

Bu olaylarda medya; olup biteni TC vatandaşlarının ağzında veriyor. Ki, genellikle bu kişiler, sanki mültecilerin olmadığı yıllarda ne iş, ne kira, ne asayiş,... sorunları varmış gibi ve yine sanki bütün bu sorunları mülteciler getirmiş gibi konuşuyorlar.

Elbette bu haberlerde sığınmacılar ne diyor, olayları kim nasıl çıkarmış,...bunları duymuyoruz bile!

Bu haftanın başında iki belediye, sığınmacılar konusunda, bu tür “siviller arası” kavgaları da aşan ve hatta “ırkçılık”, “nefret suçu” olarak nitelenecek kararlar aldılar.

Antalya’nın Gazipaşa, Bursa’nın Mudanya ilçelerinde belediye meclisleri, “Suriyeli mültecilerin plajlara girmesini” yasakladı; sığınmacıların plajlara girmesini önlemek için zabıtalar görevlendirildi. Zira Suriyeliler, “sahili işgal ediyolar”mış, “iç çamaşırlarıyla denize giriyorlar”mış, “plaja gelenleri rahatsız edecek kötü görüntüler oluşturuyorlar”mış!...

CHP’DEKİ KAFA KARIŞIKLIĞI BELEDİYELERE YANSIYOR

Bu iki belediyenin kararını duyunca, herhalde herkesin aklına, 31 Mart seçimi sonrası CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın sözleri geldi. Ki Özcan, ilk marifetini “Bolu Belediyesi bütçesinden Suriyelilere tek kuruş yardım yapmayacağım” şeklinde ilan etmişti. Böylece ırkçı-şoven odaklardan alkış alır hale gelmişti.

Son olarak Antalya’da Gazipaşa Belediye Başkanı Mehmet Ali Yılmaz’ın Belediye Meclisi kararına karşı çıkmış olması ya da Mudanya Belediyesi’nin aldığı kararı sonradan esneten açıklamalar yapması; olup biteni ne mazur gösterir ne de bu kararı alanları ırkçı-şoven bir çizgiye düşmüş olmaktan kurtarır.

Hele de bu kararları alan belediyeler CHP’li belediyeler olunca ve bu kararlar CHP’li Meclis üyelerinin oylarıyla (İyi Parti desteğindeki) alınınca; mülteci düşmanı kararların vahameti daha da artmaktadır.

Üstelik CHP, bu yıl 24 Haziran seçimleri öncesi hazırlattığı “Mülteci Raporu”nda bu ayrımcılığın “nefret suçu kabul edilmesi”ni savunuyordu. Dolayısıyla bu kararlar CHP’nin “sığınmacılar” konusundaki kafa karışıklığının artarak sürdüğünü de göstermektedir. Nitekim önceki gece bir TV programına çıkan Ekrem İmamoğlu, bu kararlarla ilgili soruya, “Kim yaparsa yapsın bu ırkçılıktır” diyerek yanıt verdi. 

Burada asıl tehlike ise; CHP’nin, mültecileri belediyenin yükü ilan eden ve ”ayrımcılığı” kışkırtan Bolu Belediye Başkanı Özcan’a karşı bir tavır sergileyememiş olmasıdır. Bu durumdan hareketle, İyi Parti’yle işbirliği yapan CHP’li belediyelerin, yerellerdeki en gerici çevrelerin de baskısı ve teşvikiyle, bu tür kararları yaygınlaştırmaları sürpriz olmayacaktır.

Plajlar üstünden yapılan bu tartışma, “Halk plajlara akın ettiği için vatandaş denize giremiyor” diyen valilere ait geleneğin belediyelerde de yaşadığını göstermesi bakımından ilginçtir.

BU SORUNLARI SADECE MÜLTECİLER YARATMIYOR

Gazipaşa ve Mudanya belediyelerinin kararlarına bakıldığında; belediye yönetimlerinin her şeyden önce en gerici mihraklar tarafından üretilen “Bütün kötülüklerin kaynağı sığınmacılardır” “ön yargısı” ile hareket ettikleri görülür. Ki bu yaklaşım ırkçı ve şoven bir yaklaşımdır.

Bu yüzden de “uygulama imkanı bile olmayan” ama sığınmacılara karşı düşmanlığı, ayrımcılığı kışkırtan; ırkçı odakları saldırganlığa teşvik eden kararlar almaktadırlar. Çünkü bu kararın uygulanabilmesi için plajların kapısına zabıta dikilip, gelenlere “kimlik kontrolü yapılması” gerekir. Ki, bu bile sığınmacıların plajlara “sızması”nı önleyemez. Çünkü bu durumda bir de Suriyeli, Iraklı, Ürdünlü,... turistlerle sığınmacıları ayıracak “ayrıntılı nüfus dökümü”nün istenmesi gerekecektir!

Bütün bunların ötesinde; elbette belediyeler “plajların temizliği”, “işgal edilmesi”, “plaja çadır kurulması”,... gibi, plaja girenleri rahatsız edecek unsurları kaldırmak durumundadırlar. Ama bunları yapmak için Suriyeli sığınmacılara karşı ırkçı odakları kışkırtan kararlar almak değil, olağan düzenlemelerle milliyet, statü ayrımı yapmadan, ortak yaşamın gereğinin yerine getirilmesi ile ilgili kararlar almalılar. Belediyeler örneğin sığınmacılara (plajlara çadır kuranlar varsa) plajlar dışında barınacakları evler sağlayarak yapmak yükümlülüğündedirler.

Kısacası; nasıl ki işsizliğin, artan kiraların, yoksulluğun nedeni sığınmacılar, mülteciler değilse; plajlardaki istenmeyen görüntülerin, iç çamaşırıyla denize girmelerin, plajların çöplüğe dönüşmesinin nedeni de sadece sığınmacılar değildir. Bunlar Türkiye’de eskiden de vardı. Üstelik şimdi de TC vatandaşları bu tür görüntüleri üretmekte Suriyeli sığınmacılardan daha az mahir değildirler.

Şöyle bir etrafımıza bakmak bile bunun apaçık gösterir.


Sığınmacı sorununun ‘demokratik çözümü’ vardır

Elbette, Türkiye’nin önemli bir “sığınmacı” ya da “mülteci sorunu” vardır. Ama bu sorunu çıkaran sığınmacılar değildir. Sığınmacılar sorunu bir yandan Suriye’ye müdahale eden emperyalistler ve bölge gericiliklerinin, öte yandan da Esad rejimini devirmek için sığınmacılığı kışkırtan, bunu başaramayınca da Türkiye’yi “mazlum İslam halklarının koruyucusu”, bir ülke ilan edip sınırları her tür sığınmacıya açan AKP iktidarının yarattığı bır sorundur.

Bu yüzden de suçlanacak olan savaş ve emperyalistler ile bölge gericilikleridir. Ve elbette ki, Türkiye’yi açık bir sığınmacı alanı ilan edip sonra da milyonlarca sığınmacıyı, “nasıl yaşarsanız yaşayın” diyerek ortalıkta bırakmayı kendi siyasi amaçları için kullanan AKP iktidarıdır. CHP ve son günlerde İçişleri Bakanı Soylu’nun dile getirdiği gibi, sığınmacıların çok büyük bir çoğunluğu ülkelerine geri dönmeyecektir. Nasıl ki, Almanya’ya, Fransa’ya,... giden sığınmacılar ve göçmen işçiler geri dönmemiş, tersine o ülkelerin vatandaşı olmuşlarsa!

Tersine sığınmacıların çok önemli bir bölümü Türkiye’nin işçi sınıfı ve emekçi sınıflarının fertleri olacaklardır.

Biraz tarih biliyorsak; bugün “sığınmacı”, “mülteci” diye dışlanan, plajlara girmesi yasaklananların, yakın gelecekte belediye seçimlerinde oy kullanacak olan Türkiye’nin işçi ve emekçi sınıflarının fertleri, bir adım sonrasının TC vatandaşları olduklarını göreceğiz. 

Sorunun demokratik çözümü de; bugünden başlayarak sığınmacıların çalışma yaşamı ve hayatlarını kazanma imkanlarının TC vatandaşlarıyla eşitlenmesi için hızlı adımlar atılmasından geçmektedir.

Bölge ve Türkiye’nin koşulları dikkate alındığında bu süreç çok ciddi mücadelelere sahne olacak bir ‘entegrasyon’ ve birarada yaşam sürecidir de!

Aksi halde bu süreç çok zor bir süreç olacaktır!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...