01 Haziran 2019 23:35

Bir bayram diliyorum...

Bir bayram diliyorum...

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Neydi bayram sevinci?

Şimdi reklamlarda yine ailenin bir araya geldiği, yaşlıların ellerinin öpüldüğü, şekerlerin, mendillerin havada uçuştuğu, çocukların başının okşandığı filmler izleyeceğiz.

Sanki bir bayram yetecekmiş gibi bizi birbirimizle barıştırmaya, kavuşturmaya, gözlerimiz dolsun diye uğraşacaklar. Oysa eminim herkes, kendini zor attığı kalabalık sahillerden mecburi gönül alma telefonları açacak aile büyüklerine.

“Nerede o eski bayramlar?” demek istemiyorum. Biz büyüdük ve kirlendi dünya, farkındayım.

Ama çocukluğumda adına “bayram sevinci” denen bir duygu vardı, onu da özlemeden edemiyorum.

Arife günlerinde temizinden bir elbise giyilirdi de birinci güne saklanırdı yeni giysiler. Yeni giysi dediğin, dönemlerden Sümerbank devri. Verirler memur ailesine kuponları, beklerler yetirsin diye. Yetmezdi dört kişilik ailenin ihtiyacına. Kumaş alırdık biz de. Eskinin köy enstitüleri, öğretmen okulları sağ olsun, vals yapmayı ve bir ens-trüman çalmayı bildiği gibi, biçki dikişten de anlardı bu okul mezunları.

Annem, ödünç alınmış ya da içindekiler çok cazipse paraya kıyıp alınmış Burda dergilerini sererdi önüme. Beraber model beğenirdik, dikilme süresi ve zorluğuna göre.

Kolları fırfırlı, eteği su taşlı şeyler beğenirdim. Sonrası mezuralar, kalıplar, teğeller ve heyecanlı bekleyiş.

Bayramlık dediğin, sezonun yegane yeni giysisi olurdu çoğu zaman. Biraz da bundandı o heyecan.

Şimdi İtalyan filmlerinde izleyip çok beğendiğimiz şekil, her kapının ardından biri çıkardı evlerde. Torun-torba, gelin-görümce ve bacanaklar...

Sürekli bir mutfak trafiği olurdu, bir hüner gösterisi dört koldan. Kekler kabarır, börekler kızarır, kısırlar ekşitilir, mangallar yellenirdi.

Ben ayırt etmezdim bayram ha yaza denk gelmiş ha kışa. Sonuçta bahçede dedemin dallar arasına astığı renkli ampuller altındaki kalabalık masaları ayrı severdim, sobanın üzerinde kızarttığımız ekmeklerle yerde sini üzerinde ettiğimiz kalabalık kış kahvaltılarını ayrı.

Büyükler konuşurken sıkıldığımı hiç hatırlamam bayram akşamları. S-400’müş, seçimmiş, devalüasyonmuş lafı geçmezdi.

Dayılar, amcalar, halalar, teyzeler, dedeler, nineler bildikleri tüm oyunları oynatırdı, sonra her bir torun bir dize koyardı başını, saçlarımızla oynanırken anlatılan masallar sonrası biz uyuyakaldıktan sonra açılırdı belki anlamadığımız ekonomik konular.

Rahmetli dedem ahşap kasalarda gofret alırdı, çuvalla çerez bir de keseler dolusu akide şekeri. Bayramlarda dişler çürümez, şekere limit konulmazdı.

Sabah erkenden, hep bir mezarlığa gidilirdi. Büyükleri ziyarete, çiçekleri sulamaya. Güzel bir gelenekti, mezarlıkta lokum dağıtırlardı çocuklara. İnsana, ölümden korkmamayı, mezar ziyaretlerinden bıkmamayı, hayatı tatlandırmaktan vazgeçmemeyi öğretiyordu.

Açık hava sinemamız vardı, her köy ve kasabada olduğu gibi. Bayram hatırına her güne ayrı film oynardı.

Bir de bitmeyen misafirliklerde halılara yayılıp izlediğimiz Kemal Sunal filmleri.

Sanki her yerden hayat fışkırırdı, sanki hiç gam yükümüz yokmuş, o bayram ziyaretleri için yol paraları borç alınmamış gibi, yepyeni elbiselerimiz, boyanmış pabuçlarımız, ince lastik tarak izleriyle sıkıca bağlanıp kurdelelenmiş saçlarımız, bozukluk da olsa yekünü çocuk için çok eden ve bakkalda harcanmasına izin verilen harçlıklarımızla, bolluk ve bereketin, neşe ve kahkahanın günleri olurdu.

Herkes sever tertemiz giyinmiş, yüzü gülen, mızıklamayan çocukları, sevgi çemberinden geçmekti bayram zamanları.

Şimdi bakınca halimize, değil bahçeli bir köy evi içinde elimde leğenler dolusu mis kokulu taze sebze ve meyve ile bir yerden bir yere seyirtmek, yattığımız şezlongdan kalkıp suya gidecek mecal var mı? Yoksa bir garson mu bekliyorsunuz yanınızdan geçsin diye diliniz damağınıza yapışık?

İşte bir bayram diliyorum hepimiz için, adı konmuşların tümünden bambaşka. Çocukluğumuzdaki gibi bir huzur, tepesinde renkli lambalar takılı bahçelerde uzun sofralarda, sonunda bir derdimiz kalmamışçasına birlikte eğlenebildiğimiz, büyük dertlerden kurtulduğumuz, tüm aileyle kavuşur gibi tahliyelerde kucaklaştığımız, yepyeni bayramlık giyer gibi maaşımızı sayarken tatmin olduğumuz, torunlara elleriyle börek yediren neneler gibi kendimizi yeniden adayacak bir şeyler bulup, birilerini mutlu etmekten yeniden keyif alacağımız, zaman hiç aleyhte işlemez ve at koşturmaz gibi geçmeden, her bir dakikanın, anın tadına varacağımız bir bayram diliyorum. Bugün değilse de yakın bir gün.

Yarın Nâzım Hikmet’in ölüm yıl dönümü. Onun hayalindeki çınar ağacı gölgesi gibi ferah günler diliyorum bayram niyetine.

Onun satırlarıyla kutluyorum bayramınızı, buruk, sitemkar yine de umut var, hakkımızdır dünya gözüyle bir bayram.

Bitsin bu hasret: özgürlüğe olan.

Sonrası ha bir gün ha her gün bayram…

***

Bayram sabahı ailece yapılan sabah kahvaltılarına özlemdi.

Kapıyı çalacak çocuklara bir gün evvelden hazırlanırdı hediye mendiller ve lokumlar.

Mahalle arasına kurulan seyyar lunaparklar, macunlar ve pamuk helvalar.

El öpenlere el öpenlerin çok olsun derdi büyükler.

Ama onların çok olmayacaktı el öpenleri.

Çünkü her geçen bayram biraz daha azalacaktı öpülen eller.

Ve her geçen bayram biraz daha azalacaktı biten dargınlıklar.

Bayram gelmiş kime ne anam garibem diye bir türkü duyulacaktı memleketten.

Ve bayram bile bayram olduğuna pişman olacaktı belki…

Ama yine de o türküyü dinleyerek eriyecekti yollar.

Gurbetten sılaya bir yolculuk değildi bizimkisi.

Bir ömürdü iki şehir arası, bir ömürdü iki ülke hatta iki dünya arası.

Hep bir gün bu hasret bitecek ve herkes köyüne geri dönecek diye süren,

Ama kimsenin hiçbir zaman köyüne dönemediği bir yolculuktu bizimkisi.

Ha bu gece bayram gecesi,

Ha her gece bayram gecesi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...